|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Dün yazdığım gibi Turkish Daily News'ten aradılar ve "Bush'un 'bir Filistin devleti kurulacak' sözünden de yola çıkılarak, son gelişmeler, ABD'nin İslâm dünyası ile ilişkilerinde en problemli alanlardan birini oluşturan Filistin meselesinde daha adil bir çözüme yol açıp, bu arada Amerika'nın İsrail'le ilişkilerinde bir farklılaşma ortaya çıkaramaz mı?" diye sordular. Sorunun devamı şöyleydi: "Arafat'ın Amerikan tavrına paralel davranması da bu yöndeki bir ümidin işareti olarak değerlendirilemez mi?" Bu sorunun epeydir sorulduğu ve İslâm dünyasında en önce Arafat'ın, hatta bir "siyasî deha örneği" sergileyerek, "doğru tavır aldığı" görüşlerinin seslendirildiğini görüyoruz. Evet nedir bu sorunun cevabı? Ben şöyle cevap verdim: -Dilerim Arafat'ın ümidi haklı çıkar. Ama ben endişeliyim. Hoş, gerçekten Bush, "Bir Filistin devleti kurulacak" dedi ve Bush'un bu sözü İsrail'de oldukça soğuk karşılandı. Amerika'da, daha Clinton döneminde, Filistin meselesinde, İslâm dünyasının kaygılarını ve Filistin halkının beklentilerini daha iyi karşılayacak bir çözüm arayışı başlatmıştı. ABD Başkanı, 11 Eylül'ün cevabı bir İslâm ülkesini vurmak tarzında ortaya çıkınca, öncelikle İslâm ülkelerinden müttefik sağlama ihtiyacını hissetti, orada ise Filistin hassas noktaydı. Üstelik "düşman" olarak ilân edilen Üsame bin Ladin Müslümanların "Filistin" duyarlılığını en sıcak biçimde gündeme getiriyordu. Filistin ukdeydi. Orada Filistin sancısı durdukça, İsrail'in arkasındaki güç olan ABD'nin özellikle toplumlar planında İslâm ülkeleriyle sağlıklı ilişki geliştirmesi çok zordu. İslâm dünyasında Amerika çok ciddi bir imaj problemi yaşamaktaydı. Yönetimler planında öyle veya böyle (yani kimi paraya sıkıştığı için, kimi halktan kopuk yönetimini sürdürmek için) bir destek bulsa da, Müslüman halklar ABD'ye soğuktu. Geç de olsa Bosna ve Kosova müdahaleleri, bu noktada nisbî bir iyileşme sağladıysa da, Filistin meselesi kanayan bir yara halinde, Müslüman toplumlarla Amerika ilişkisini tahrip ediyordu. İsrail'in tüm vahşeti, Amerika tarafından onaylanan, artı desteklenen bir eylem hüviyetinde görülüyordu. Amerika'nın Asya'dan Doğu Afrika'ya kadar uzanan Büyük Ortadoğu'da hayati çıkarları varsa, bunun tüm İslâm dünyasında işgal gücü olarak görülen İsrail üzerinden yürütülmesi mümkün değildi. Strateji ve diplomasi akıl işi ise, bu durum akıl işi değildi. İsrail'in varlığını zaruri görse bile, İslâm dünyasının içine sinecek bir formül üretmek, böyle bir süper güç için akıl gereği olmalıydı... Ortadoğu'da daha adil bir yapılanmanın ilk adımı Filistin meselesinin halli idi. Bütün bunları Amerika'nın düşünmemesi mümkün olamazdı. Kaldı ki Amerikan halkında da, dış politika üzerine bilgilenmenin artması ölçüsünde, "Bölge ile ilgili politikalarımız neden İsrail'e endeksli olmak zorunda? Buna mahkûm muyuz?" soruları daha sık sorulmaya başlanmıştı. Peki Bush'un "Bir Filistin devleti kurulacak" sözü, böyle bir politika dönüşümünün ilk işareti miydi? Yoksa, Amerika'nın özellikle Afganistan bombalamasında titizlendiği "psikolojik savaş"ın bir uzantısı mı? Yani "ortak cepheyi dağıtmayalım" düşüncesinin gereği mi? Onun için mi İsrail'in bir nebze buruklaşması göze alınmıştır? Turkish Daily News'e bütün bunları söyledim ve nihayet şu kaygımı dile getirdim: -Keşke Amerika bütün bunların bir muhasebesini yapsa ve uğruna savaş göze alınan hayatî çıkarlarının bulunduğu İslâm ünyası ile yepyeni bir iletişimin gereğine inansa... Ama kaygılıyım. Çünkü Amerika'nın iç yapısının İsrail söz konusu olduğunda böyle bir özeleştiriye imkân verip vermeyeceği noktasında şüphelerim var. Bir kere bu konuda ümitli olmak için, Amerika'nın bugüne kadar neden Ortadoğu politikalarını İsrail'e endeksleme yanlışını işlediğini sorgulamamak lâzım. Neden Amerika, böylesine bir endekslenmenin, bölgede Amerika'ya düşman bir toplumsal zemin oluşturduğunu görmek istemez? Bunun sebebi gayet açık: Çünkü Amerika, İsrail diasporasının en güçlü olduğu ülke. Ekonomik yapı, medyanın tüm alanları, sinema endüstrisi, siyasetten istihbarata tüm yönetim kademeleri ve sivil toplum örgütleri, yoğun bir Musevi etkisiyle yüklü. Her Musevi'de bir yanlışlık arayanlardan değilim asla. Ama İsrail'in, Musevi diasporasını kendi çıkarları için nasıl etkin biçimde kullandığını bilmeyen yoktur. Bu, özellikle Amerika için böyledir. Son gerilimde, Amerika'da medyadan diplomasiye, oradan stratejik araştırma kurumlarına kadar uzanan "Irak'ı da vuralım" lobisinin, ne kadar açıkça söylenmemiş olursa olsun, İsrail eksenli bir boyutu olduğunu kim görmezden gelebilir? "Bir büyük devlet, böylesine bir ipoteke maruz kalabilir mi?" diye sorulsa bile, yaşanan vakıa, yani Ortadoğu'da, Müslümanların gönlünü kanatan Amerika-İsrail kaba kuvvet bileşkesi bunun açık göstergesidir. Öyleyse Amerika için hiç ümid yok mu? Neden olmasın? Savaş bu, kim çocuklarını bir başka ülke için ateşe atar? Amerikan halkı daha ne kadar "İsrail için can feda" diyecek? Belki Bush "Filistin devleti" deyince Şaron'un öfkesini kabartan da budur: Yani "Acaba Amerika'nın beyninde bir sorgulama süreci mi başladı?" burgusu... İlk planda şunu söyleyebiliriz: Amerika Filistin için samimiyet sınavında...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |