|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Gazetelerin okuyucu köşelerine gelen mektuplardan Cumhurbaşkanı'na tam destek; internetle ulaşan birçok mesaj "Köşk'e e-mail ve faks yağıyor. Bu desteğe siz de katılın ve millet açken maaşlarını düşünen milletvekillerine cevap verme fırsatı açan Cumhurbaşkanımızı destekleyin" çağrısı yapıyor; gazeteler "İyi ki Sezer var" türü manşetler çoktan atıldı bile; ülkemizde artık bir "gelenek" haline gelen "En çok güvendiğiniz kurum hangisi?" anketinin (ne komik bir ankettir bu!) Ekim sonuçlarına göre milletvekilleri seçeneğini işaretleyenlerin oranı 8 puan kaybıyla 8.8'e düşmüş durumda... Yani özetle, "temsili demokrasi"nin bir an önce yerini "doğrudan demokrasi"ye terketmesi için mitingler düzenlenmesine az kaldı! Hayret, millet, temsilcilerine ne kadar da düşmanmış... Bütün bu bilgiler bize milletin, temsilcilerine sırt çevirip Cumhurbaşkanlarını sevdiğini gösteriyor. Ama bu işte bir tuhaflık yok mu? Milletin tam destek verdiği Cumhurbaşkanlarını seçen de bu temsilciler değil miydi? Ve gelin isterseniz, gündeme pat diye düşen referandumun bu son ilişkiyi de nasıl yaralayacağını düşünelim: Eğer söylendiği (ve beklendiği) gibi, seçmenler yüzde 90'lar gibi bir "Hayır" oyuyla temsilcilerini yerin dibine batıracak olursa, boyunlarına "Hayır" yaftası asılmış bu milletvekillerinin seçtiği Cumhurbaşkanı bu oylamadan elleri temiz olarak çıkabilir mi? Tabii ki çıkamaz; parlamentonun seçtiği bir cumhurbaşkanı, halkın oyuyla en tepeye oturmuş bir Başkan ya da yarı-Başkan rolü oynayabilir mi? Bana soracak olursanız, kimsenin kendisine Anayasa tarafından verilen rolleri karıştırmaması gerekir. Öyle ya da böyle; ama bu rejim, "cohabitation" filan gibi terimlere izin veren bir "Başkanlık rejimi" değildir. "İyi ama Anayasa'nın 175. Maddesi bu hakkı veriyor" mu diyorsunuz? Bu tezi pekâla ortaya atabilirsiniz, ama unutmayın ki sadece bir "tez" olarak; çünkü ortada, sağduyu sahibi her insanın üzerinde uzlaştığı bir "Anayasal hak" maalesef yok... Anayasa'nın 175. Maddesi Taliban'ın binbir çeşit tünelle dolu olduğu söylenen sığınaklarından da karışık ve karmaşık bir yapıda! 82 Anayasası'nın hemen her maddesi gibi bu madde de, sanki özellikle "insanlar hiçbir biçimde anlaşamasınlar" diyerek kaleme alınmış! Cumhurbaşkanı, "referandum" kararını bu maddenin 5. fıkrasını temel alarak aldığını söylüyor. Bildiğiniz gibi bu madde bugün bizi özellikle "halkoylaması"nı düzenleyen yönüyle ilgilendiriyor. Yalan değil, 175. Maddenin 5. fıkrası Cumhurbaşkanı'na "Anayasa değişikliğine ilişkin kanun ve gerekli görülen maddeleri" halkoyuna sunma yetkisi veriyor. Fakat bu 175. madde öyle tuhaf bir madde ki, bırakın 5. fıkrasını, zaten hemen her maddesinde (her defasında üçte iki gibi bir çoğunlukla kabul etmiş olsa bile) Cumhurbaşkanı'na söz konusu kanunu "halkoyuna sunması"nın önünü açmaya çalışıyor. 3. fıkraya göre Cumhurbaşkanı zaten Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları TBMM'ne iade edebilir ve geri gönderilen kanun üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu tarafından kabul edilirse, Cumhurbaşkanı tarafından yine de halkoyuna sunulabilir; yani "kaçış" mümkün değil. 4. fıkraya göre, Meclis üye tamsayısının üçte ikisinden az çoğunlukla kabul edilen kanun (eğer Meclis'e iade edilmemişse) zaten doğrudan "halkoyuna"... Yani özetle, 175. maddenin 5. Fıkrasına gelinceye kadar Cumhurbaşkanı'nın "halkoyuna sunması"ndan kaçış zaten söz konusu değil; Cumhurbaşkanı her durumda ya "iade" ediyor, ya da "halkoyuna" sunuyor... Peki bu durumda, 175. maddeye, "Doğrudan veya Cumhurbaşkanının iadesi üzerine, Meclis üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ile kabul edilen Anayasa değişikliğine ilişkin kanun ve gerekli görülen maddeleri Cumhurbaşkanı tafarından halkoyuna sunulabilir" diye bir 5. madde eklemenin ne âlemi var? Lafı bu kadar uzatmanın ne anlam ı var? Herhalde, "Ne olur ne olmaz, belki bir 'açık kapı' kalmıştır!" niyetine olsa gerek! Ben Anayasa yazıcılarının yerinde olsaydım 175. maddenin "iade" ve "referandum"a ilişkin bu faslını "az ve öz" şekilde şöyle kaleme alırdım: "Cumhurbaşkanı, üçte iki çoğunlukla kabul edilen anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları, Meclis'e iade edebildiği gibi halkoyuna da sunabilir. Üçte ikiden az çoğunlukla kabul edilen kanunlar ise, Cumhurbaşkanı tarafından Meclis'e iade edilmediği takdirde hemen halkoyuna sunulur." Görüyorsunuz, hayatta "az ve öz konuşmak" diye bir şey var! Bildiğiniz gibi 175. maddenin tamamı bundan ibaret değil. Bu maddede öyle bir fıkra (7.) var ki, işleri epeyce karıştırıyor. Bu fıkra şöyle: "Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların kabulü sırasında, bu Kanunun halkoylamasına sunulması halinde, Anayasa'nın değiştirilen hükümlerinden, hangilerinin birlikte hangilerinin ayrı ayrı oylanacağını da karar bağlar." Bu fıkra haddinden fazla problemli, çünkü 5. fıkrada Cumhurbaşkanı'nın "kanun ve gerekli görülen maddeleri" halkoyuna sunabileceği açıkça belirtilmişken, burada Anayasa'nın değiştirilen hükümlerinden "hangilerinin birlikte hangilerinin ayrı ayrı oylanacağı"nın TBMM tarafından karara bağlanacağı söyleniyor. Hadi çıkın işin içinden çıkabilirseniz! Hele bir de son Anayasa değişikliği paketinin arkasına, bu kanunun ancak "tümüyle" halkoylamasına götürülebileceği şartı bağlanmış olduğunu göz önüne alırsanız, işler hepten karıştı... Cumhurbaşkanı, 175. maddenin kendisine "halkoyuna sunma" yetkisini verdiğini söylüyor ki, doğru; Hükümet ortakları, Cumhurbaşkanı'nın önüne gelen kanunun ancak "tümünü" halkoyuna sunabileceğini söylüyor ki, o da doğru! Bu "Anayasa hukuku" ne kadar karmaşık bir hukuk böyle! Dolayısıyla, 175. madde yoruma tamamen açık; isteyen istediğini ileri sürebilir... İzin verirseniz, bu çerçevede ileri sürülen bazı tezlere de yer vermek istiyorum. 7 Ekim tarihli Radikal'de (yani Cumhurbaşkanı kararını henüz vermeden) sözünü ettiğimiz problemli duruma ilişkin bazı siyasetçilerin görüşlerine yer verilmiş. SP Genel başkan yardımcısı Lütfü Esengül, Cumhurbaşkanı'nın Anayasa değişikliklerinin tümünü ya da gerekli gördüğü maddeleri halkoyuna sunabileceğini söylüyor. Esengül'e göre, yeni düzenlemede yer alan "tümüyle götürebilir" ibaresinin bir önemi yok, çünkü yenisi onaylanmadığı için "eski düzenleme" yürürlüktedir. AKP Genel Sekreteri Ertuğrul Yalçırbayır'ın görüşü ise şöyle: "Paketin 38. Maddesindeki 'tümüyle oylanır' ifadesi, halkoylamasına birden fazla madde gidecekse oradaki maddelerin tek tek değil hepsinin birden oylanması anlamına gelir. Sezer, kıyak emeklilik ve maaş zammıyla ilgili maddeyi halkoyuna sunabilir." Bülent Arınç'ın (Ak Parti) Genel Sekreter'le aynı istikamette düşünmediğini görüyoruz: "Cumhurbaşkanı paketin tamamını referanduma götürebilir ya da Meclis'e geri gönderebilir." DYP Grup başkanvekil Turhan Güven de bu fikirde: "Cumhurbaşkanı'nın paketi ya toptan Meclis'e geri gönderme ya da referanduma gitme yetkisi vardır." Oysa Deniz Baykal (CHP) tam tersini düşünüyor: "Sezer'in değişikliği paketten ayırıp referanduma sokma hakkı var." Görüyorsunuz, 82 Anayasası'nı yazanlar memleketi nasıl bir cepheleşme içine sokmuşlar! Anayasalar dünyanın en sade, en anlaşılır hukuksal metinleriyken, bizimkinin bizi sürüklediği içinden çıkılmaz şu tartışmaya bakın! Yerimiz çoktan tükendiği için, konuya ilişkin Hükümet cephesinin öne sürdüğü "tezler"den ve geliştirdiği stratejiden söz edemedik... Çok kısaca söylemek gerekirse, onların tez ve stratejilerinin referandum kararını Resmi Gazete'de yayınlatmamaya dayandığı gözleniyor! Çok "çocukça" bir strateji tabii ki... Ama mazur görmek lazım, çünkü bildiğiniz gibi insanlar belli bir yaşın üzerinde bayağı çocuklaşıyorlar! Her neyse de, dünyanın en komik "referandum"u yapmak dilerim Türklere nasip olmaz!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |