T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Basındaki tartışma

AK Parti Yozgat milletvekili Mehmet Çiçek, Doğan ve Star Grubu'na bağlı medya kuruluşlarının karşılıklı suçlamalarını, Meclis gündemine getirdi ve bir araştırma açılmasını talep etti. Milletvekili seçilir seçilmez, Meclis Başkanlığı'na verdiğimiz bir araştırma önergesinde, medya-ticaret ve siyaset ilişkilerinin incelenmesi amacıyla Araştırma Komisyonu kurulmasını istemiştik. İki buçuk yıl içinde, araştırma önergemiz 17'nci sıradan 5'inci sıraya kadar tırmandı. O gün söylediğimiz, bugün halâ canlılığını muhafaza ediyor.

Önergenin ana hatları

9 Eylül 1999 tarihinde verdiğimiz araştırma önergesi ana hatları itibariyle şöyleydi:

"Türk medyasında son dönemde yer alan gelişmeler, basın hürriyetini zedelediği gibi (Anayasa m.28), demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan çok sesliliğe de darbe vurmuştur. Ayrıca, iki büyük basın sermayesinin anlaşması sonucu oluşan Kartel, 'siyaset-medya-para' ilişkisini kirletmiş, halkın haber alma hakkını sekteye uğratmış ve sistemin en temel ögesi olan 'serbest rekabeti' devre dışı bırakmıştır. Şu anda yazılı basında, dağıtımın yüzde 100'e yakın bölümü, Aydın Doğan ve Dinç Bilgin'e ait olan dağıtım şirketlerinin ya da bunların ortaklığına dayanan dağıtım kartelinin (Biryay'ın) elindedir. Ayrıca bu iki grup, yazılı basının % 70'ini kontrol etmektedir. Yüksek tirajlı bütün gazete sahiplerinin hem televizyon kanalı, hem de bankası bulunmaktadır. Medyanın, baskı kurarak devleti ve siyaseti esir alması, somut olaylarla kamuoyu önüne gelmiştir. Bazı gazete yöneticilerinin, bakanlarla yaptığı iş takibi pazarlıkları bilinmektedir. Radyo ve Televizyon Kanunu'nun değiştirilmesi ve ihale engelinin kaldırılması için sergilenen gayretler herkesin malûmudur. Promosyon yasağına rağmen, kanuna karşı hile yolları ile gazeteler promosyona devam etmekte; taşeron şirketler kurmak suretiyle basında sendikalaşmanın önü kesilmektedir. Siyaset - medya - para üçgeninin en somut sergilendiği bir başka olay da, İnterbank'ta cereyan etmiştir. İnterbank, Bankalar Kanunu'nun 64'üncü maddesi kapsamındayken, özelleştirilen Etibank, İnterbank'ın sahibi Cavit Çağlar ile Dinç Bilgin'e verilmiştir. Ve İnterbank'ın içi boşaltıldığı için, Mevduat Sigorta Fonu tarafından kamulaştırılmadan hemen önce, Etibank'taki yüzde 50 Çağlar hissesi, Dinç Bilgin'e devredilmek suretiyle kamudan kaçırılmıştır. Aynı şekilde, gene Cavit Çağlar'a ait olan NTV'nin de el değiştirmesine fırsat verilmiştir. Kamuoyu, basın sermayesinin, siyasetle karşılıklı bağımlılık içinde, devletin malvarlığına dönük hesaplara taraf olduğunu, özelleştirme yahut ihale veya teşvik ya da ucuz kamu kredisi gibi imkânları, baskı kurmak suretiyle kolayca elde ettiğini biliyor. Büyük gelirl

eri ifade eden elektrik dağıtım özelleştirmelerinde, medya sermayesi, aslan payını almıştır. GSM cep telefonu diye bilinen iki rakip sistem de, çok ucuz fiyatlarla, medya gruplarına verilmiştir. Basınla hiç ilgisi olmayan sermaye sahipleri de, siyaset ve devlet karşısında söz sahibi olabilmek için, medyaya girme çabasındadır. .... Bireylerin eşitliğine dayalı Cumhuriyete karşı, kendilerini devlet ve hukukun üzerinde gören medya oligarşisi, rejimi kuşatmıştır. Bugün basın karşısında, hiçbir yurttaşın, hiçbir milletvekilinin, hiçbir meslek sahibinin dokunulmazlığı yoktur. Gazete patronlarının çıkarları, basın hürriyetinin sınırlarını oluşturmaktadır. Bu çıkarlara karşı gelenler, medyada susturulmaktadır. Bu çıkarlara hizmet edenler, fiilleri yasa dışı olsa dahi, korunmakta, hatta yüceltilmektedir. Medyatik infazlar, şu anda adalet sisteminin üzerindedir. Yüce Meclis'in bir araştırma ile bu tabloyu detaylı biçimde açığa çıkarması, demokratik rejimin nefes alabilmesi için şart olmuştur."

Mehmet Çiçek'in araştırma talebiyle, bizim araştırma önergemiz ve ekleri bir araya getirilirse, TBMM, basındaki yozlaşmaya el koymuş olur. Bugün için bir sonuç alınamasa dahi, yarınlara dönük bir çalışma gerçekleşir. Basın-ticaret-siyaset ilişkilerini irdeleyen bir komisyonun kurulması, hem medyayı daha dikkatli davranmaya sevk edecek, hem de siyasetçilerin, basın karşısında (basının haksız saldırıları karşısında) elini güçlendirecektir.

Farklı yorumlar

Hazır söz basından açılmışken, son günlerde 11 Eylül katliamı dolayısıyla meydana çıkan bir tartışmayı gündeme getirmek isterim. "Liberal Demokratlarla", "İslâmi çevrelerin" Amerika'nın Afganistan'a müdahalesi hususunda farklı yorumlar yapması, neredeyse, bir kan davasına dönüşecek. Kimileri, ittifak bozulduğu için, memnuniyetle ellerini ovuşturuyor. Oysa, Türkiye'de, aşırı uçlarda yaşamayan "melez bir toplum" oluşabilmesinin yolu, diyalog ve uzlaşmadan geçiyor. Bireyler değişecek ve dönüşecek. Değişmeyenler de, birbirini daha iyi anlamaya gayret edecek. "Hüsn-ü zan" (birbiri hakkında güzel düşünmek) esas olacak.

Fırsat bu fırsat, uç noktadakiler, yani bu ittifakı tuzak gibi gören "fanatiklerle", halk üzerinde vesayetin sürmesini isteyen"militan demokratlar", yarayı kaşımaya uğraşıyor. Çünkü, toplumun kutuplaşması ve kavga, her iki kesimde de, aşırılıkları besliyor; haksız şüphelerin haklı bir zemine oturmasını sağlıyor.

Arseven yanılıyor

Bence Akit gazetesinden Serdar Arseven "ikinci cumhuriyetçiler" dediği Liberal Demokratlarla, "militan demokratları" aynı kefeye koyar ve ortak hedeflerinin din ile dindarlar olduğunu söylerken yanılıyor. Arseven'e göre, militan demokratlar, "İttihat Terakki" anlayışıyla toplumu tepeden aşağıya hizaya getirmeye çalışıyor; diğerleri, zinde güçleri devreye sokmak yerine daha rafine ve yumuşak yöntemlerle bu amaca yöneliyor. Arseven, biri "ezerek", diğeri "okşayarak" diyor.

Oysa insanları, "ikinci cumhuriyetçiler", "militan demokratlar", "İslâmcılar" diye kategorize etmek, herkesi ve her fikri birkaç kalıba dökmek yanlış. Bu yüzden, son gelişmelerin rencide ettiği Arseven dostumuzun yanıldığını söylüyoruz. Arseven, samimi ve farklı fikirlere açık bir insan. Bu özelliği ile, "ötekine" penceresini sıkı sıkı kapamak yerine, diyalog kapısını aralık tutmalı.

Demokrasi platformu

Farklı fikirler, gazetelerin zenginliğidir ve bu açıdan Yeni Şafak, bir demokrasi platformudur. Hiç birimiz ne Talibancı ne de Amerikancıyız. "Amerika ile birlikte hareket etmek, Türkiye açısından bir fırsattır" diye düşünenlerle, "Afganistan'a saldıran güçlerin arasında yer almak, Türkiye'nin Müslüman dünya ile ilişkilerini zora sokar" kanaatinde olanlar arasında bir fikir ihtilafı mevcut. Hiç bir zümreyi temsil etmeyen bir kaç kişinin duygusal tepkisini veyahut yakışıksız bir iki sözü, derin bir anlaşmazlık gibi sergilemek, toptancı bakış açısıyla, cepheleşmeler yaratmak ve bir çok noktada kesişen yolları birbirinden tamamen ayırmak, kimsenin menfaatine değildir. Böyle bir çekişme, ancak reyting peşinde koşan program yapımcılarının, 28 Şubat'ın haklılığını ispat etmeğe çalışan laikçilerin ve laik cumhuriyeti din temelli bir rejime dönüştürmeye çalıştıkları için, her türlü değişimi ve uzlaşmayı red eden bir avuç fanatik kişinin işine gelir.

Ne, dindar kitlelerin, özgürlükleri savunanlara ödeyecekleri diyet borcu vardır; ne de liberal demokratlar, gizli maksatlarla dindar çevrelere sızmış kötü niyetli insanlar olarak mütalaa edilebilir.

Bir sataşma

Gerçek Hayat diye bir dergi var. Burada, Ahmet Arsan müstear adıyla yazan biri, bendenize de, sataşmış. Cümlelerinde saklı olan haset kırpıntılarını hissetmemek mümkün değil.

Şöyle diyor: "Nazlı Ilıcak kendini bu millete gönderilmiş bir velinimet gibi görür. Hepimiz, onun kurtarıcı desteğine muhtacızdır. O bizim adımıza mücadele etmek için gönderilmiştir. Biz onun göz dolduran mücadelesinin "figüratif unsurları" olabiliriz. Zaten biz onun mücadelesine dayanak teşkil etmek için varız. Gece yatarken hiç şunları düşünmez: "Neden ben? Ben seçilmiş bir kişi miyim? Ne hakla ön safa geçiyorum?" Kafasında bu sorular yoktur. Değil mi ki Notre Dame De Sion'da okurken 27 Mayıs devrimine kafa tutabilmiştir. Değil mi ki, 18 yaşından itibaren mücadelenin içindedir. Bu tavrını o kadar yaygın kullanıyor ki, etrafına sirayet eden bir yönü bile var. Baksanıza, eşi Emin Şirin bile önder rolüne soyunuyor."

Şimdi, bu yazıyı yazan halt etmişse, İslâmi etiketli bir dergide yazıyor diye, dindar insanların hepsine kızıp kırılacak mıyım? Bize önderlik yakışmıyor, zaten öyle bir iddiamız da yok; ama ona, bu kalleşlik yakışıyor doğrusu. Şu gölge oyunundan bir an önce sıyrılıp, ismini bizim açıklamamıza fırsat vermeden, cesaretle ortaya çıksa bari.


20 Ekim 2001
Cumartesi
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED