T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Taliban, "siyasi değerler" adına mahkum edilmeden, teröre karşı olmanın bir değeri yok...

"İslam dünyası" şeklindeki adlandırma "Batı-merkezci" yaklaşımın bir neticesi. Kendisi ile dışındakiler arasında "konvansiyonel" bir ayrışma gören Batı'nın, İslam kültür halkası içindeki tüm unsurları "bloklaştırma" çabasının ürünü. Bu çabanın içerdiği "Batı-merkezci siyaset", Doğu'yu tarihsel, kültürel ve siyasal olarak "yeniden düzenleme"yi amaçlar. Batı'nın Doğu'ya karşı "oryantalist" bir siyasi bakışla yönelmesidir bu.

"İslam dünyası" ise, Batı-merkezci bu "adlandırma" ve "siyasallaştırma" çabasının "meşruiyet zemini"ni tartışmaya güç yetiremedi. Böylece, kendini Batı'nın tanımladığı biçimde bir "tarihsel blok" olarak kurguladı. Sonuçta, "İslam dünyası" da Batı'yı "bloklaştırma"ya başladı ve kendi tarih ve siyaset okumasının "ihtiyaçlarına" göre anlama araçları geliştirdi. "Oksidentalist" zihin ve buna bağlı "siyaset şeması" böyle girdi dindarların hayatına.

İşte bu bloklaşmış siyaset şemaları, "konvansiyonel siyaset"i egemen kıldı dünyada. "Değerler"e dayanan bir uluslararası ilişkiler ağı yerine "bloklar" halindeki hareketliliklere endeksli siyasi şemalar egemen oldu dünyaya.

11 Eylül sonrası ise bu şemayı darmadağın etti. 11 Eylül'den itibaren "konvansiyonel siyaset"in hiçbir açıklama gücü kalmadı. Lakin fiilen bitmesine rağmen bu şemanın kalın çizgileri zihinlerde hüküm sürüyor hâlâ. Bu şemanın etkisiyle, 11 Eylül sonrasında Bush "haçlı seferi" psikolojisi ile konuştu. Ve yine bu şemanın etkisiyle, terörle aralarına ahlaki ve felsefi "mesafe" koyan müslümanlar, bunun tabii "siyasi" neticesinin, Taliban'ın "siyasi değerler" adına mahkum edilmesi olduğunu temellendirmekte güçlük çekiyorlar.

Şu anda İslam dünyası, sahici olmayan bir kurgudan çıkıp dünyayı "siyasi değerler" temelinde yeniden değerlendirmenin eşiğinde duruyor. Bu noktadaki "belirsizlik", Taliban'ı "zımnen himaye eden" bir ruh haline sokuyor İslam dünyasını. Özellikle ABD bombardımanı yüzünden hayatını kaybeden masum Afganlılar'ın acısı haklı olarak besliyor bunu.

İslam dünyası ile Batı arasındaki "bloklaştırma" temelindeki algıdan, "siyasi değerler" temelinde bir algıya geçiş, kuşkusuz çok sancılıdır ve kolay değildir. Fakat bunu hem Batı, hem de İslam dünyası ve diğer gelenekler yapmak zorunda. Aksi halde dünya barışı bir hayal olur. Çünkü şu an teröristler, çeşitli sembollerle oynayarak, "bloklar-arası çatışmalar"ı körükleme imkanlarını sonuna kadar kullanıyorlar. Siber-terör'ün en büyük gücü de bu. Ayrıca "bloklaştırma"nın en büyük zararını şu anda İslam Dini'ne mensup insanlar görüyor...

"Oryantalist siyaset" ile "oksitendalist siyaset"in, "konvansiyonel temel"deki mevzilenmesi, 11 Eylül'e kadar ne kadar "açıklayıcı" ise, 11 Eylül'den sonra o kadar "körleştirici" sonuçlar doğuruyor artık. Ne Batı'nın "İslam dünyası" diye bir "blok siyaset"i olabilir bundan sonra, ne de "İslam dünyası" kendini bir "blok" gibi tanımlayıp, "dünyanın geleceğinde söz sahibi" olabilir.

Dünya, "reel bloklar"ı terkedip, "siyasi değerler" temelinde bir düzenlemeye gitmezse, barış sadece bir temenni olarak kalır. Bunun için, Batı, Taliban'la müslümanlar arasında özdeşlik kuran siyasallaşma türlerini terketmeye mecburdur. Müslümanlar da, "İslam'ın teröre karşı olması"nın yeryüzünde işlevselleşmesi için, Taliban'la ve benzeri "şebekeler"le aralarına sadece "felsefi", "ahlaki" ve "söylemsel" mesafe koymakla yetinemeyeceklerini, gerçek bir "siyasal ayrışmayı" ve bunun "stratejik gerekleri"ni gerçekleştirmeleri gerektiğini farketmeye mecburdurlar...


20 Ekim 2001
Cumartesi
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED