|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Koalisyon hükümetinde bir 'kara delik' daha. Devlet Bahçeli'nin sağ kolu olan Bayındırlık Bakanı, MHP'nin eski Genel Sekreteri Koray Aydın, sadece bakanlık koltuğunu terketmedi; hızını alamayıp milletvekilliğinden istifa ettiğini de açıkladı. Oysa daha bir gün önce "Ben öyle kolay kolay pes edecek ve gidecek adam değilim" demişti. Aradan 24 saat geçmeden Devlet Bahçeli ile görüşmesinin ardından gitti. Gittikten sonra, 'ne olur ne olmaz' kabilinden Devlet Bahçeli'nin kendisine istifası için en ufak bir istek ve telkinde bulunmadığını bildirdi. Bahçeli, 'yar-i vefakar'ı Koray Aydın'ı korumak için elinden geleni yapmıştı. 'Hazırlık soruşturmasını ve iddianameyi bekleyeceğini ve Koray Aydın'ın iddianamede adının geçmesi söz konusu olur ise' işlem yapacağını belirtmişti. Adı üzerinde 'Vurgun Operasyonu'nun daha başındayız. Ortada iddianame falan yok ve Koray Aydın-Devlet Bahçeli görüşmesinin ardından -bu görüşme üç lider görüşmesinin ardına gelmişti- Bayındırlık Bakanı Koray Aydın, milletvekilliği dahil heryerden, herşeyden istifa edecek kadar 'dramatik' bir adım attı. Hayrola? Koray Aydın, 'Büyük Türk Milleti'ne' -ve ilginçtir NTV'de- açıkladığı istifa gerekçesini "Soruşturma ve ülkücü camiaya karşı tarihi kinlerini kusmak isteyenlere daha fazla fırsat vermemek için, Bakanlığımı, şahsımı ve en önemlisi mensubu olduğum MHP'yi hedef alan kirli yıpratma hareketlerini boşa çıkarmak için" sözcükleriyle açıkladı. "Canımdan çok sevdiğim büyük Türk milletinin tertemiz ve kutlu sinesine dönüyorum" dedi. Aslında 'tertemiz' bir konumda ise, pes etmemek ve direnmek varken, milletin 'tertemiz sinesi'ne dönmek için niçin acele etti acaba?.. İstifa nedeninin arkasında kendisine ve partisine yönelik bir 'linç kampanyası'ndan söz etti ve "kendilerini hem savcı hem hakim yerine koyan ve sahip oldukları medya gücüyle adeta büyük bir siyasi linç girişiminde bulunan bazı güdümlü güç odakları bulunduğunu" iddia etti. Hayrola? Koray Aydın ne demek istedi? Ne oldu, bitti? Adeta bir 'cinayet soruşturması' gibi açıklamasının 'parmak izleri'nden yola çıkıp, konuşmasındaki 'unsurları' birbirinden ayırıp, 'durum'a bir bakalım... Koray Aydın, niçin NTV'yi seçti? CNN-Türk'ü niçin değil? Ya da tüm medyayı kapsayacak bir basın toplantısı neden yapmadı? "Sahip oldukları büyük medya gücüyle adeta büyük bir siyasi linç girişiminde bulunan bazı güdümlü güç odakları"ndan bahsettiğine göre, bir kere 'bir kısım medya'ya öfke dolu. Sadece kendisi değil, MHP'nin geri kalan kısmı da öyle olmalı. Peki kim bu 'sahip oldukları büyük medya gücü' ile 'büyük bir siyasi linç girişiminde bulunan'lar? Alemin bildiğini kuldan saklamanın gereği yok; Koray Aydın, Doğan Medya Grubu'nu, Hürriyet, Milliyet gibi gazeteleri ve Kanal-D ve CNN-Türk gibi televizyonları kastediyor. O yüzden, NTV'yi ilişkin, bir haber kanalı olarak bilinçli seçtiği anlaşılıyor. Ancak iş orada kalmıyor. Koray Aydın, bu 'büyük bir siyasi linç kampanyası'nın 'büyük medya gücü' ile yapıldığını söylerken, bunun 'güdümlü güç odakları'nın eseri olduğunu da söylüyor. Doğan Grubu ile Mesut Yılmaz'ın (ANAP diye okuyabilirsiniz) sıkı fıkı ilişkileri herkesin malumu. Devlet Bahçeli başta, MHP'nin 'Vurgun Operasyonu'nu bir 'ANAP komplosu' olarak görüp değerlendirdiği de... Bu durumda, Bahçeli-Yılmaz başbaşa görüşmesinden sonra, MHP Genel Başkanı'nın 'bu işin ardında ANAP'ın olmadığına ikna olduğuna' ilişkin 'büyük medya gücünde' yayınlanan haberlerin doğru olduğuna inanamayız. Eğer, bu görüşmelerin ardından Koray Aydın, üstelik bu dille, istifa etmeseydi belki inanırdık ama artık inanamayız. Dolayısıyla, Koray Aydın'ın istifası kısa vadede borsada genel bir ferahlığa yol açmış gibi gözükmüş ve Bülent Ecevit'e 'hükümetin uyum içinde devamı' konusunda bir derin nefes aldırtmış gibi gözükse de, orta vadede hükümet içi bir 'kan davası'nın startını vermişe benziyor. Kaldı ki, ne olursa olsun, MHP bu gelişmelerden 'ağır hasar' görmüştür. ANAP, Mesut Yılmaz'ın desteği altında uzun süre direnen Cumhur Ersümer'in istifasından sonra nasıl 'zevahiri kurtaramamış' ve aldığı hasar ile 'kan kaybetmiş' ise, MHP'nin durumu da farklı değildir ve olmayacaktır. Ayrıca, böyle bir ahvalde, top dönüp dolaşıp ANAP'a mutlaka gelecektir. Ayrıca, önce ANAP'ı, şimdi de MHP'yi içine alarak hükümeti kemiren 'yolsuzluk operasyonları'nın DSP istasyonuna uğraması da pek muhtemeldir. Bunun işaretlerini, Etibank davasının seyrinde ve Etibank ile aynı zamanda el konulan Bank Kapital'in sahipleri Ceylan kardeşlerin, soruşturmanın başlamasından 11 ay geçmiş olmasına rağmen içeri alınmalarında görmek gerekiyor. Etibank'ın etkili sıfatlar taşıyan sahipleri Dinç Bilgin ile Cavit Çağlar, 'ödeme planı kabul edildi' diye ham bilgilere dayalı haberlerin yayılmasıyla oluşturulan tahliye beklentilerine rağmen, hem tutuklu kaldılar ve hem de bir sonraki duruşma tarihi 10 Aralık'a uzatıldı. Eylül, Ekim, Kasım, Aralık... Arada kimbilir neler olacak? Söz konusu bankalar ile bazı kamu bankalarının DSP'li Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın 'özel ilgi alanı'na girdiği ve onun bazı kişilere 'müzahir olduğu' da kamusal bilgi konusu. 'Puzzle'ın parçalarını birleştirdiğinizde, önümüzdeki üç ay içinde bu hükümetin çatırdatılacağını ve onunla birlikte nice anlı şanlı isimin bowling şişeleri gibi devrileceğini göremiyor musunuz?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |