T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Laik" devlette "laik hutbeler"

Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olduğu, laikliğin de "din ve devlet işlerinin ayrılması" ilkesine dayandırıldığı herkesin malumu. Türkiye'deki laiklik öyle sıradan bir özellik değil, nerede ise her şeyden önce gelen ve bütün gelişmelerin buna dayandırıldığı bir ilkedir. Öyle ki demokrasi tartışmalarında bile "laiklik" öncelenmekte ve "demokrasi olmazsa da olur ama laiklik olmadan asla olmaz" anlamına gelecek bir tavır takınılmaktadır.

Türkiye'deki "laiklik" pratiğinin gerçekten "laiklik"le ilgili olup olmadığı ayrı bir tartışma konusudur. Hem teoride hem de uygulamada bununla ilgili bir sürü tartışma var. Doğal olarak siyaset alanında da laiklik konusu tartışılmakta ve farklı partilerin farklı yaklaşımları söz konusu olmaktadır.

Hutbeler ve hükümet politikaları...

Laiklik konusu Diyanet İşleri Başkanlığı'nın son haftalardaki hutbeleriyle bir kez daha gündeme geldi. Geçen hafta Cuma namazı için camiye gidenler tasarrufu dövizle, yani yabancı bir para cinsinden yapmanın mahzurları ve Türk Lirası ile yapmanın erdemleri üzerinde bir hutbe dinlediler. Bu hafta da muhtemelen kaçak elektrik kullanmanın dini bakımdan ne kadar yanlış bir davranış olduğunu ve kullandığımız elektriğin parasını her ay periyodik olarak yapılan katmerli zamlarla birlikte gönül huzuru ile ilgili veznelere ödemenin nasıl bir dini zorunluluk olduğunu açıklayan hutbeler dinleyeceğiz.

Hutbelerin hükümetlerin politikaları doğrultusunda ve gündemindeki konularla ilgili olması yeni bir gelenek değil. Yıllardır Kızılay, Türk Hava Kurumu, milli bayramlar, özel günler vb. konularda ilgili özel hutbeler okunmuştur. Dolayısıyla cami cemaatı bu tür uygulamalara alışkındır. Bunun yadırganacak bir yanı yok diyenler çıkabilir.

Bu uygulamanın, her şeyini "laiklik" temeline oturtmuş veya oturtmaya çalışan bir devlet için son derece ciddi bir sorun oluşturduğu açık.. Sözde din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmış olduğu, bu iki kurumun birbirine müdahalesinin sonlandırıldığı bir sistemde hükümetler kendi politikaları doğrultusunda camilerde hutbe okutmaktadırlar. Böyle bir sistem asla ve asla "laik" olamaz.

Bundan daha önemli bir husus bu uygulamanın, hükümetlerin dine ve dini yönetime olan bakış açılarını açığa vurmasında gizlidir. Bir konuyla ilgili hutbenin okunması sıradan bir iş değildir. Bir sorun hutbeye konu oluyorsa onun dinle ilgili olduğu ve vatandaşların aksini yapmaları halinde dinin bir rüknünü ihlal etmeleri söz konusudur. Hükümetlerin kendi politikalarını dini bir çerçevede sunmaları ve buna karşı durulmasının dince yanlış olduğu intibaının verilmesi asla kabul edilemez bir durumdur.

Hükümet politikaları doğrultusunda hutbeler siyaset değil de nedir?

Türkiye'de hep şunu duyarız; siyaset camiye, kışlaya ve okula girmesin. İlk anda bu söz hepimize hoş gelir. Gerçekten de caminin, kışlanın ve okulun siyasetin dışında tutulması gerektiğini sanırız. Ne var ki gerçek hiç de böyle değil. Ülkemizde cami de, kışla da, okul da siyasetin tam ortasında yer almaktadır. Devlet ve hükümetler bu kurumlara siyasi roller biçmekte ve kendi politikalarının yaygınlaştırılmasında özel bir misyon yüklemektedirler.

Bu durum yeni bir gelişme de değil. Giderek dinin özerkliğinin bütün boyutlarıyla ortadan kaldırıldığı, Diyanet'in merkezileştirildiği, siyasallaştırıldığı ve dine müdahalelerin sıradan işlemler olduğu gözleniyor.

Bir hükümet üyesinin Diyanet'ten kendi politikasıyla ilgili bir hutbe okutulmasını istemesi, Diyanet İşleri Başkanı'nın da bu talebe olumlu cevap vererek bir hutbe hazırlatması ve Türkiye'deki bütün camilere göndererek okutulmasını emretmesi siyaset değil de nedir? Daha açıkçası hükümetin ve devletin dine müdahalesi değil midir?

Bir yandan hutbeler Ankara'dan yazılıp görevlilere gönderilirken diğer yandan şehir merkezlerinde vaazlar bir noktadan yapılmakta ve o şehirdeki camilere kablo sistemi ile ulaştırılmaktadır. Amaç mutemet birinin merkezden yapacağı vaazın herkes tarafından dinlenmesi veya farklılıkların ortadan kaldırılması. Hatta ezanların da bu yöntemle bir noktadan aynı anda okunması yoluna gidilmektedir. Bu vahamet düzeyindeki gelişme karşısında ilahiyatçı dostlarımız ne düşünüyorlar acaba?

Dinle ilgili bütün bunların idare eliyle icra edildiği bir ülkenin "laik" olduğu ileri sürülmektedir.

Türkiye'nin hiçbir zaman "laik" olmadığını, olamayacağını ileri süren pekçok kişi var. Ne kadar haklı oldukları her geçen gün daha bir net şekilde ortaya çıkıyor. Galiba "laik devletin" hutbeleri de "laik" oluyor.


6 Eylül 2001
Perşembe
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED