T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bugüne ve tarihe atılan çizikler…

Bayındırlık Bakanı Koray Aydın'ın canlı TV yayınında istifa etmesi üzerine Başbakan Ecevit, "Onurlu bir davranış" demiş.

Kendi sorumluluğunun üzerine atmış bir çizik…

Devlet Bahçeli de sanırım, bundan gerekli övünç payını çıkartırken hiçbir sorumluluk payını hesap hanesine düşürmemiş olmalı.

O da kendi sorumluluk payının üzerine bir çizik atarak rahatlamıştır mutlaka.

İçişleri Bakanı'nın Üzeyir Garih cinayeti dolayısıyla harcadığı çocukların üzerine, önce polis sonra medya zaten kalın bir çizik atmış bulunuyor.

Kimsenin bu çocukların, bu insanların haklarını savunduğu yok…

30 Ağustos'ta Genelkurmay cephesinde yaşanan resepsiyon rezaletinde, üzerlerine çizik atılan siyasi partilerden de, o siyasi partilerin meşruiyet bulduğu TBMM'den de ne ses ne seda var…

Sonra, Üzeyir Garih'in öldürülmesi olayı vesilesiyle, çok ufak haberler ve belli belirsiz yazılarda da olsa, ülkemizdeki azınlıkların üzerini nasıl çizdiğimizi hatırlar gibi olduk.

Varlık vergisi olayını ve Aşkale denilen bir Doğu Anadolu ilçesinin ne anlam içerdiğini ise hatırlamamız mümkün değil.

Çünkü Türkiye, yaşanmış olayların hiç hatırlanmadığı, gerçek tarihin tümden inkar edildiği, çizik atıldığı bir ülke…

Yaşamadığımız olay, tanık olmadığımız tarih bizi hiç ilgilendirmiyor.

Komşularımızın, arkadaşlarımızın, başka insanların hayatlarına atılan çizikleri görmüyoruz bile.

Muhaliflere, farklılara, azınlıklara, ayrıca Süryanilere, Yezidilere ve diğerlerine. Sonra Alevilere, Kürtlere, Zazalara…

Sonra, komünistlere, liberallere, islamcılara…

Neyi görmek, duymak istemiyorsak üzerine bir çizik…

Gün gelir, o çizikler insanı öyle bir rahatsız eder ki insan rahat, huzur yüzü göremez.

Ve bir toplum bunca çizikle, bunca gizlenmeye çalışılan acı gerçekle uzun süre birarada yaşayamaz.

Güney Afrika'nın Durban kentinde yapılan Dünya Irkçılık Konferansı'nda Alman Dışişleri Bakanı Fisher, eski sömürgeci Batı ülkeleri adına, iliklerine kadar sömürüp yoksulluk ve sefaletin pençesinde bıraktıkları Afrika halklarından özür diledi.

Bazı Afrikalı liderler ise daha da ileriye giderek, eski sömürgeci devletlerin, sömürdükleri ve köleleştirdikleri Afrikalılara tazminat ödemesini önerdiler… Bunlar yeter mi? Bu ayrı bir konu…

Bizde de, bu çiziklerden rahatsız olanlar tabii ki var.

İşte onlardan biri, Almanya'da yaşayan yazar-öğretmen Kemal Yalçın…

Daha önce yazdığı Emanet Çeyiz adlı kitabıyla 1998 Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü ile Kültür Bakanlığı Roman Başarı Ödülü'nü almıştı. Daha sonra, geçtiğimiz yüzyılın başında yaşanan Ermeni kıyımından kurtulmuş 'ölüm artıkları'nın, gizli Ermenilerin, göçetmek zorunda kalmış olanların hayatlarından derlediği gerçek öyküleri, 'Seninle Güler Yüreğim' adlı bir kitapta toplamış.

Değil gülmek, insanın yüreği kanıyor.

Bir toplum, bir insan, yanıbaşında olup biten kanlı olaylara, kıyımlara, vahşete bu denli bigane, umursamaz ve ilgisiz kalabilir mi? Bu denli yok varsayabilir mi yaşadığı coğrafyada olup bitenleri?

Kitabı okuyunca ben şahsen bu topraklarda yaşadığıma da, bir aydın olduğuma da utandım.

Kitabı önce Doğan Yayınları basmış. Fakat sonra sanırım kitabın ne türlü bir çizikle ilgilendiğini anlayınca kendi bastığı kitabın dağıtımını durdurmuş.

Bunun üzerine yazar da kitabı Almanya'da kendisi bastırmış.

Üzeyir Garih'in, sağlığında Can Kıraç'a varlık vergisi ile ilgili anlattıklarını bir yerde okuyunca kitabın Aşkale ile ilgili bölümü hatırıma geldi…

Kitabı zaten dehşet içinde okumuştum. O bölüm, daha da acıtıcıydı.

Bırakın Türkiye'nin diğer bölgelerinde oturanları, Erzurum'da yaşayanlar bile yanıbaşlarındaki Aşkale'de neler olduğunu bilmiyorlardı.

Sanki Aşkale'de, Hitler'in Yahudilere yaptıkları ile eşdeğerde sayılabilecek bir zulüm olmamış, facialar yaşanmamıştı. Bilenler de ağızlarını açmaya hala korkuyorlardı…

O bölümde konuşmaya cesaret eden Aşkaleli bir ihtiyar şunları söylüyordu:

"1942 kışında tahminen 300 kadar gayrimüslim, Ermeni, Yahudi, Rum buraya getirildi. Bunlar hep Kop Dağı'nda, Kop Geçidi'nde kar temizleme işinde çalıştırıldılar. Çok eziyet çektiler, perişan oldular. Aşkale'nin soğuğuna alışamadılar.

İskarpin ayakkabı ile gelmişlerdi. Ayakkabıyla Aşkale'nin, Kop Dağı'nın karına buzuna dayanılır mı? Ayakları dondu. Kiminin parmaklarını kestiler. Pek arayıp soranları da olmadı. Gelenlerin yarıya yakını dert buldu. Dondu. Hastalandı, kırıldı gitti sapasağlam insanlar."

Bu insanların suçları sadece ve sadece Hristiyan ve Yahudi olmaları idi…

Eski sömürgeciler bile, 400 yıl önce köleleştirdikleri Afrikalılara hesap vermeye hazırlanıyor. Biz ne zaman geçmişimizle hesaplaşacak, üzerine çizikler attığımız gerçekleri tartışmaya başlayacağız bakalım…


6 Eylül 2001
Perşembe
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED