|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Adamın biri futbol maçı seyretmek için üç yaşındaki çocuğu ile stada gider. Oğlunu omzuna alıp maçı seyretmeye başlar. Fakat çocuk, normal bir çocuk değildir; tam bir futbol canavarı! Maçı seyreden çocuk "faul" diyor, hakem faul veriyor. "Korner" diyor, hakem düdük çalıp korner işaret ediyor. Bir süre sonra çevredeki seyirciler maçı bırakıp çocukla ilgilenmeye başlıyor. Tam bu sırada tuttukları takım bir gol atıyor ve herkes havalara sıçrıyor. Fakat çocuk, kararlı bir sesle "ofsayt" diyor ve hakem ofsayt olduğunu açıklıyor. Baba çocuğu omuzundan indirip tokatlamaya başlıyor. Çevredekiler adama kızıyor: "Ne yapıyorsun be adam! Böyle bir çocuk dövülür mü? Ofsaytsa ofsayt ne var yani?!." Adam hiddetle dönüyor: "Kardeşim, ben ofsayt konusuna kızmıyorum. Her şeyi öğrendi, bir çişini söylemeyi öğrenemedi eşşoğlueşek!" * * * Üzeyir Garih cinayeti sonrasında yazılıp çizilenler arasında dikkat çekici açıklamalarda bulunan ve "Benim haber kaynaklarıma kimse ulaşamaz" şeklinde konuşan Tuncay Özkan için, arkadaşımız Gökhan Yazar bu fıkrayı münasip görmüş. Hızlan'ın eline sağlık
Bir Yener Süsoy röportajında, besteci Nevit Kodallı'nın Klasik Türk Müziği için "meyhane müziği" demesini hayretle okuduk. Kendisi de rakı içeceği zaman o müziği dinlermiş. Besteci Kodallı'nın sözlerine Doğan Hızlan'dan cevap geldi. "Nerede söyleyip çalacaklardı Türk müziği sanatçıları? Devlet onları radyodan kovdu, konservatuvardan dışarı attı, insanın, iyi ki meyhaneler, saz salonları vardı da bari bu müzik yaşadı, diyesi geliyor. Üstadın hafızasında Türk müziği icra edilen iki mekân kalmış: Çakıl Gazinosu ile Kristal. Biri Yenikapı'da denizin üstünde idi, diğeri de tam Taksim Meydanı'ndaydı. Sayın Kodallı, meyhaneleri biliyor da, o müziğin içkisiz icra edildiği yerleri nedense unutmuş. Borsa Kıraathanesi'nde, Küçük Çiftlik Parkı'nda, Beyaz Park'ta içkisiz matineler vardı. Daha sonraki yıllarda Taksim Belediye Gazinosu'nda, Şan Sineması'nda, bugünlerde Atatürk Kültür Merkezi'nde meyhane müziği yoktu. Onları hatırlatmalıyım. Daha sonraları belediyelerin ve devletin kurduğu Türk müziği topluluklarını Sayın Kodallı dinlememişe benziyor." Reha'nın Yalanı
1984 yılından beri farklı dallarda habercilik yapan bir gazeteci olarak bir kere daha öğrendim ki, bu meslek tevazu kaldırmıyor. Show TV haberlerinin uzun muhabiri Halil İbo'yu bulup, keşfedip ilk defa 1998 yılında TGRT ekranına muhabir olarak çıkaran kişi benim. O zamanki Haber Dairesi Başkanı Bekir Hazar'a o projeyi ısrarla kabul ettirdim. Hatta Halil İbo'ya başka TV'den teklif geldiğinde işi bırakıp gitmesin diye 20 bin dolarlık tazminat sözleşmesi imzalattırdım. Bir süre sonra aynen tahmin ettiğim gibi Reha Muhtar adamı çağırdı, iki katı maaşla işbaşı yaptırdı. Bizim 20 bin dolarlık tazminat sözleşmesi de kanalımızın bir üst düzey yetkilisi ile yenilen bir akşam yemeğinde feshedildi. Geçenlerde Kanal 7'de tüm haber kadrosu ile birlikte canlı yayına çıkan Reha Muhtar, Halil İbo'yu nasıl bulduğunu anlatırken aynen şunları söyledi: "Bir gün baktım bizim spor servisinden uzun mu uzun birisi çıkıyor. Adres sormaya gelmiş. Hemen kafamda şimşekler çaktı. Ve hemen yanına bizim Ömür'ü de verip habere çıkarttım. Halil İbo'yu da böylece keşfettik..." İnsaf be kardeşim. Yalanın bu kadarına da pes doğrusu... "İlk defa TGRT'de çıktı. Ben de orada görüp alavere dalavere ile transfer ettim" demek adama ne kaybettirirdi ki... (Ercan Seki) DERVİŞ BUYURDU Kİ...
"Allah'a şükür Afganistan'dan, Brundi'den daha iyi durumdayız." Beyim, millet size bunun için mi güvendi? Zatı aliniz yokken de Afganistan'dan iyiydik!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |