T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Albayraklar'ı hedef alan haysiyet cellatlığı

Şöyle bir düşünün, bu ülkeyi özelliklerinden hareketle tarif etmeye kalkarsak aklımıza önce, "haysiyet cellatlığı"ndan başka ne gelir? İrili-ufaklı bir güç parçasına sahip olan herkes, önünde engel gördüğü bir başkasını önemsiz bahanelerle bile yok etmeye kalkabiliyor. Ve buna yönelik her girişim de büyük bir ustalık ve öfkeyle, alenen ve tahammüden gerçekleştiriliyor. Çünkü, bu ülkede işkencenin de, insanlara iftara atmanın da bir bedeli bulunmuyor.

Elinizdeki iktidar, para ve medya imkanlarıyla dilediğiniz kişiyi hırsız, dilediğinizi vatan haini ilan edebilirsiniz. Bunun için hukuki belgeler düzenleyebilir ve kamuoyuna çok ciddi bir suç ile mücadele ettiğiniz imajını verebilirsiniz. Nasıl olsa, insanların zihinleri daha önceden hazırlanmış şablonlara göre biçim almaya da hazırdır.

Son günlerde, Yeni Şafak gazetesinin de sahibi olan Albayraklar Grubu'nu hedef alan ve bir hukuk cinayetine dönüşen saldırıları hep birlikte izliyoruz. Bu saldırının asıl hedefinin Tayyip Erdoğan'ın ismi üzerinden bir siyasi düzenleme yapmak olduğu da bir sır değildir.

İşte, belden aşağı ve kuralsız oynanan bu oyuna artık "dur" demenin zamanı gelmiştir. Ağırlıklı olarak bir taahhüd şirketi olan ve öyle olduğu için de her ihale dosyası Sayıştay'a kadar bir dizi denetimden geçmek zorunda olan Albayraklar'ın geçmişten bugüne kadar aldığı ihaleler üzerinde bir şaibe yaratmayı amaçlayan bu saldırılar herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesi gereken noktaya varmıştır. Albayrak Ailesi, Yeni Şafak'a sadece bir hizmet ve ülkedeki çok sesliliğin hiç olmazsa medyada ayakta kalabilmesi için sahiplenmiştir. Büyük maddi fedakarlıklarla sürdürdükleri bu hizmetin karşılığı bugün reva görüldükleri muamele ve ailenin bir ferdinin haksız yere demir parmaklıklar ardına atılması olamaz. Bu ülkede Albayrak Ailesi gibi başarı öykülerinin kahramanları, Mustafa Albayrak gibi işadamları hukukla maskelenen saldırılara muhatap oluyorlarsa ve bunun arkasında bir iktidar gücünün varolduğu kuşkusu ayyuka çıkmasına rağmen kimse kılını kıpırdatmıyorsa, kimse kendini güvende saymamalıdır.

Yargı elbette kuşkulandığı her işlemi sorgulayacak ve ikna oluncaya kadar araştıracaktır. Ancak, defalarca araştırma yaptıktan ve tekrar tekrar ifadelere başvurduktan sonra aleyhte tek bir delil bulamayıp, insanları işkenceyle konuşturmaya çalışmak asla bir yargılama yöntemi değildir. Kimse de, böyle bir işleme dayanarak adil bir yargılama yapılabileceğini iddia edemez. Çünkü, bunun adı yargılama değil düpedüz yargısız infazdır.

Sözümona "Temiz Şehir Operasyonu" kapsamında gözaltına alınıp serbest bırakılan ve aralarında eski belediye bürokratları ve işadamları bulunun ama artık birer "işkence mağduru" olan kişilerle görüştüm. Doktor raporlarıyla da tesbit edilen işkenceyi, baskıyı ve hakareti onların ağzından dinledim. Hem onur kırıcı hem de tüyler ürpertici şeyler... İşkencenin en ağırına muhatap olanlardan Tufan Mengi de zaten dün bir basın toplantısı düzenleyerek yaşanan herşeyi ayrıntılı bir şekilde anlattı. Bu ülkede güvenlik güçlerinin sadece hukukun emrinde olduğuna ve dava dosyalarının sadece hukukun emrettiği çerçevede hazırlandığına inanmamız isteniyorsa; Mengi'nin yaptığı bu ihbarlar üzerine hepimizi tatmin edecek bir soruşturma başlatılmalıdır.

Peki, bütün bu olup bitenlerin sonucu nedir? Ortada, ne bir çete tanımına uyan organizasyonun, ne hortumların, ne de havuzların olmadığı görüldü. Temiz Şehir Operasyonu olarak lanse edilen ve insanların zihnine büyük bir yolsuzluğu ortaya çıkarma girişimi gibi kazınmak istenen gürültünün, arkasında hukukun güvenirliliğinin sorgulanacağı bir dizi soru bırakan, Kirli Hukuk Operasyonu'na dönüştüğü ortaya çıktı.

Arkada kalan bir başka soru da bu operasyonun arkasında olduğu iddia edildiği halde bu konuda konuşmayan, iddiaları tekzip bile etmeyen Mesut Yılmaz'ın durumudur. Partisinin üzerindeki şaibeyi kaldırabilmek için yolsuzluk silahını bir terminatör gibi önüne gelene doğrultan Yılmaz'ın olup-bitenler hakkında en azından bir açıklama borcu vardır. Bundan hareketle de Türkiye'deki haysiyet cellatlığı düzeninin sorgulanması lazımdır.

Her isteyenin elindeki iktidar gücünü istediğini karalamak için kullanma ve bunu da adalet adına yapma dönemi artık kapanmalıdır. Ve bu dönemin kapanması için de cellatların, işledikleri bu seri haysiyet cinayetlerinin hesabını vermeleri lazımdır.


18 Eylül 2001
Salı
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED