T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Hayır" diyenler parmak kaldırsın

ANAP lideri Mesut Yılmaz, başka özellikleri bir yana, 'strateji ustası' bir politikacı. En aleyhine durumları lehine çevirmesini, köşeye sıkıştığında kurtulabilmeyi iyi biliyor; bunu gerçekleştirirken de, gerektiğinde kavga, gerektiğinde uzlaşma, zorda kalırsa elindeki kozları teslim etme yöntemlerine başvurabiliyor. Bir ara kendisinden 'poker üstadı' diye söz edilirdi; şimdilerde 'savaş stratejisi' dâhileri Sun Tzu ve Karl von Clausewitz ile boy ölçüşebilecek bir görüntü veriyor...

Askerle sürtüşüp de Mesut Yılmaz gibi hâlâ önemli bir koltuğu işgal eden bir politikacı biliyor musunuz? Siyasi hayatını bir yıl önce yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde Çankaya Köşkü'ne çıkma üzerine oturtan, planı başarısız olduğu halde gücünü koruyan biri Mesut Yılmaz. Üç kez başbakanlık koltuğuna oturdu, şimdi başbakan yardımcısı. Partisinin iktidar olduğu hükümetlerde enerji bakanlığı görevini yüklediği kişi, adı DGM fezlekelerinde geçiyor diye istifa etti, o yerinde. İnkâr ettiği eylül 1999 'mavi akım' buluşması ispat edildi, Gazprom konusu 'uluslararası bir skandal' haline dönüştü...

Başbakan sıfatını taşıyan birinin parti liderliğini kongrede kaybetmesi zordur; rakibine bu zoru yaşatan nâdir politikacılardan biridir Mesut Yılmaz. Partisine sürekli kan kaybettiren bir liderin işbaşında kalması da kolay sayılmaz; genel başkan olduğunda yüzde 34 olan ANAP oyunu her seçimde azaltarak 1999'da yüzde 11'e düşürdü, kamuoyu yoklamaları, şu sıralarda, ANAP'ı HADEP'in biraz üstünde gösteriyor, Mesut Yılmaz hâlâ ayakta... Parti kongresine 1 Eylül 2001 tarihini uygun görmüştü, şimdi tarihi bir ay erkene çekerek ipleri üç yıl daha elinde tutmayı sağlama alma çabasında.

Bütün usta stratejistler gibi, Mesut Yılmaz da, rakiplerinin zaaflarından yararlanmayı ve kendisi için en uygun zamanı seçmeyi biliyor. Başarısızlığını zafere dönüştürmenin yollarını deneyerek öğrendi. Kimi rakibini ikbal koltukları sunarak, kimini de güçlü konumundan ederek devre dışı bırakıyor. Zaaflarını meziyete, eksikliklerini fazlalığa, güçsüzlüğünü kudrete çevirmenin ustası o. Yerinde 'reel politika' yapıyor, yerinde blöfe başvurmaktan kaçınmıyor. Risk almayı ve karşısındakini risk almaya zorlamayı seviyor.

Partisini başarısızlıktan başarısızlığa sürükleyen biri hakkındaki övücü sözler ilk bakışta şaşırtıcı gelebilir; ancak, bizde politika kurumsal değil kişisel başarı üzerine oturuyor. Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel bu gerçeğin en çarpıcı örnekleri. ANAP'ın kaybettiği kan, damarlarına karışarak, Mesut Yılmaz'ı genel başkanlıkta tutuyor. Güçlü ANAP farklı meziyetlere sahip lider arar ve bulurdu; oysa küçülen ANAP'ta, kendisine benzer kişilerden seçtiği örgüt için, Mesut Yılmaz, aranıp da bulunamayacak bir genel başkan...

ANAP anketlerde baş aşağı yuvarlanıyor, değil mi? Bu durum Mesut Yılmaz'ın ve partisinin sonu anlamına gelmiyor. Meclis'in gündemine girmesi mukadder siyasi partiler ve seçim yasalarında bir-iki küçük oynamayla baraj aşağıya çekilebilir ve ittifaklar mümkün kılınabilir. Epeydir DSP ile birlikte hareket etmeye alışmış bir parti ANAP; Ecevitsiz ortamda, Mesut Yılmaz ile Hüsamettin Özkan birlikteliği yeni bir politik güç ortaya çıkartabilir... Sun Tzu ekolü stratejistlerde taktik tükenmez.

Mesut Yılmaz bugüne kadar dişine göre bir rakiple karşılaşmadı; partisi içinde ve ülke siyasetinde kendini rahat hissetmesi bundan. Bir yıl önce, herkes, Ahmet Necdet Sezer ile birlikte Zekeriya Temizel ve Sadettin Tantan'ın varlığını 'güven unsuru' olarak görüyordu; Mesut Yılmaz'ın içinde yer aldığı cephe, o güveni kendi lehine kullanmayı bildi o zaman. Temizel ve Tantan o cephe için 'işlevlerini' tamamladılar ve artık yoklar... Meclis'e sunulan anayasa değişikliği paketi içerisinde, Cumhurbaşkanı Sezer'in yetkilerini tırpanlamayı amaçlayan sürprizler var... Kemal Derviş de korkmuyorsa, korkmalı. Son on yıldır, gündemi, şu veya bu biçimde, Mesut Yılmaz'lar belirliyor; bundan sonraki on yıl da pekâlâ onların damgasını taşıyabilir...

Türkiye, zaten, her yönüyle ancak onlar gibilerin ayakta kalabildiği bir ülkeye dönüşmüyor mu?

"Hayır, dönüşmeyecek" diyenler parmaklarını kaldırsınlar da kaç kişi olduğumuzu görebilelim...


7 Haziran 2001
Perşembe
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED