T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İtaat ediyorum! O halde varım!

Dün, amaçsızca sokaklara vurdum kendimi. Aktüaliteden, siyasetten, siyasete rengini veren yoz cangıldan uzak, "yaşanabilir bir gün" düşlüyordum.

Küt, Sarar şıklığı...

"Sarar şıklığı artık Galeria mağazalarında."

Akşamdır.

Cadde-i Kebir erkenden yükünü almış.

Usulca bir yağmur atıştırıyor.

Holden Caulfield olsa, "Düzmece şaklabanlar gibi hissediyorum kendimi" derdi.

Çünkü, bütün eylemlerimiz, bütün yaşadıklarımız, totalitarizmi temize çıkarmaktan öte bir işe yaramıyor.

Durup baktım:

50x50.

Hizmette yaz harekatı sürüyor...

Hoş bir resim.

Hoş bir grafik uygulama...

Memlekette işini doğrudürüst yapan grafikerler, art direktörler var diye sevinmeli mi, yoksa "reklam bombardımanı altında ziyan olmuş ömürlere" üzülmeli mi?

Sevinmeli bence!

* * *

Frederic Beigbeder'e sorarsan, "Herşey geçici, herşey satın alınabilir..."

Dünya denen gezegen, sizler, bizler, sanat, aşk...

O, kendisini işten attıracak bir kitap yazmış, konforunun bindiği dalı kesmişti.

Özgürlüğünün adı "işsizlik sigortası"ydı.

Çünkü, bir şirketten atılmayı, hayatın kapısına konulmaya tercih ediyordu.

Biz buna cesaret edebilir miyiz?

Tanrı'nın yerine kitlesel tüketim ürünlerini koyan uygarlığı bu kadar açık lanetleyebilir miyiz?

"İnsanın insana egemen olduğu günden beri ilk kez, karşısında özgürlüğün bile işe yaramadığı bir egemenlik sisteminde yaşıyoruz. Tersine, sistem bütün kozlarını özgürlük üzerine oynuyor; en büyük buluşu da bu zaten. Her türlü eleştiri yararına oluyor, her türlü yergi yılış yılış hoşgörüsünün yarattığı yanılsamayı güçlendiriyor. Sistem size kibarca boyun eğdiriyor. İtaatsizlik bile, bir itaat biçimi haline geldi."

* * *

Ben Beigbeder'in yerinde olsa, şöyle bir diyalog kurgulardım:

"Biliyor musun, bizim çektiklerimiz ticareti canlandırıyor..."

"Biliyorum."

"Bu kadar kitap, bu kadar dergi, bu kadar gazete, bu kadar yazılı belge, acılarımızın hasılası olarak tedavüle sürülüyor"

"Biliyorum."

"Dünyayı değiştireceğimizi sanıyoruz, ama yaptığımız, bilinçaltlarıyla oynadığımız insanların her gün sisteme biraz daha itaat etmelerini sağlamak."

"Nasıl?"

"Çünkü iyinin, doğrunun, güzelin ne olduğuna biz karar veriyoruz..."

"Nasıl?"

"İnsanlara, kendilerine ait olmayan arzular dayatarak, onları terörize ederek varolabiliyoruz. Karşımızda, insanları mide bulandırıcı bir şartlanmışlıkla sahip olma eylemi içinde tutan bir güç var. O güçle savaştığımızı sanıyoruz ama her gün bu savaşı kaybediyoruz. Deşifre ettiğimiz insanlara verdiğimiz, sadece acı..."

"Nasıl?"

"Çünkü işimiz bu... Kurgulu bir hayatı yaşamak, çağının adamı olmak, itaat etmek, insanları hüsrana uğratmak..."

"Nasıl?"

"Bilmiyorum..."

"Ama itaat ettiğin şeyi dönüştüremezsin!"

"Biliyorum..."


31 Mayıs 2001
Perşembe
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED