T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Tantan gitti... Yaşasın yolsuzluk!

Hükûmet, büyük ölçüde Tantan'-ın gayretiyle, yolsuzlukların üzerine yürüyordu. Aslında, bugün hapiste yatanların pek çoğunun siyasettekilerle işbirliği var. Dolayısıyla, yolsuzlukla mücadelede, yönetimdeki siyasi kadroların gönülsüzlüğünü, hiç yadırgamıyoruz.

Şaşırtıcı olay, Yılmaz'ın hiç çekinmeden, halkın desteğini arkasına alan Tantan gibi bir bakanı, bir çırpıda harcayabilmesidir.

İkili anlaşmalar

Türkiye yağma ediliyor. Bugün gene, Enerji Bakanlığı'nın, uluslararası anlaşmalar kapsamındaki bir uygulamasını gündeme getireceğim.

Türkiye, ABD, Avusturya, Fransa, İsviçre, Kanada gibi ülkelerle ikili anlaşmalar imzaladı. Bu ülkeler, belirli projeler için bize kredi veriyor. Sonra da bu krediyi veren ülkenin şirketleriyle konsorsiyum kurup inşaatı başlatıyoruz.

Ne var bunda diyeceksiniz?

Türk firması, ihale ile seçilmiyor. Bakanlar Kurulu, "ikili anlaşmalar çerçevesinde proje uygulamasına, 2886 sayılı ihale yasası tatbik edilemez" kararını alıyor. Böylece belirli firmalar, Enerji Bakanı tarafından ihale yapılmadan görevlendiriliyor.

* * *

Ankara Müteahhitler Birliği Başkanı Kadir Sever ile görüştüm. Telefonda, hayretini dile getiriyordu:

"Devlet Su İşleri kayıtlarına bakın; hidroelektrik santrallerini yapabilecek ehliyette en az 100-150 müteahhit var. Ama sadece 10-15 müteahhite bu işler, ihale yasası uygulanmadan veriliyor. Böylece, işin kaç paraya çıkacağı da keyfi bir biçimde tesbit ediliyor."

Firmalar

  • Türk – ABD ikili anlaşmaları çerçevesinde, Alpaslan İl Barajı ve Hidroelektrik Santrali, Özışık, Yapı Merkezi, Su Yapı, Ekinciler'e; Hakkari Barajı, Kiska, Dolsar'a; Konaktepe Barajı, Soyak, Ata İnşaat'a; Kargı Barajı, Bayındır, Limak'a; Gürsöğüt Barajı, Ceylan'a; Mut Barajı, Kolin, Alarko, Dolsar'a; Eriç Barajı, Bayındır, Limak, Temelsu'ya; Durak Barajı, Doğuş ve Temelsu'ya; Pervari Barajı, NTF İnşaat, Eren İnşaat'a verildi.

  • Türkiye – Avusturya projeleri kapsamında, Beyhan Barajı, Temelsu'ya; Çukurova Barajı, Dolsar, Özdemir, Göçay İnşaat'a; Doğanlı Barajı, Dolsar, Özdemir, Göçay İnşaat'a; Kaleköy Barajı, Temelsu'ya verildi.

  • Türkiye – Fransa ikili anlaşmaları çerçevesinde, Artvin ve Yusufeli Barajları, Doğuş İnşaat ve Dolsar'a ihale edilirken, Ilısu Barajı'nı Kiska, Nurol ve Tekfen aldı.

  • Türkiye – Kanada projelerini ise şu şekilde sıralayabiliriz: Taşoba, Elmalı Barajları: Ceylan İnşaat, Su-Yapı; Cizre Barajı: Nurol, Güriş; Çetin Barajı: Cengiz İnşaat, Ata İnşaat, Demirören Enerji; Dereköy Barajı: Kiska, İçtaş, Dolsar; Lâleli Barajı: Doğuş.

    Meclis, müteahhit firmalar arasında böyle keyfi bir dağılım yapıldığının farkına dahi varmadan, ikili anlaşmaları onaylıyor. Belirli şirketler, işleri sessiz sedasız alıyor.

    Bu uygulamanın, ihale kanunu değişince son bulacağı umudunu taşıyoruz.

    Ama RTÜK yasası yüzünden, ihale yolsuzluğuna son verecek yasa Genel Kurul'a gelemiyor.

    Sorular

    Aslında Enerji Bakanlığı'nda bütün işler, hep karanlıkta cereyan etti. Sorulara hiçbir zaman açık cevaplar alamadık.

    Meselâ, acaba, hangi enerji sözleşmeleri tahkim kanunu çıktıktan sonra, yenilendi? Sözleşmeler yenilenirken, farklı şartlar mı belirlendi? İndirim yapıldı mı?

    Yozgat FP milletvekili Mehmet Çiçek, yukarıdaki soruları, yeni Enerji Bakanı Zeki Çakan'a sordu, cevap bekliyor.

    Aslında milletvekillerinin işi, iğne ile kuyu kazmak gibi. Soru soruyorsunuz, fakat gelen cevaplar hep üstün körü; yasak savma kabilinden.

    Mehmet Çiçek, Marmaris'te yapılmakta olan baraj, katı atık ve çöp arıtma tesislerinin, kaça Veziroğlu / Vinsan firmasına ihale edildiğini de soruyor. "Başlangıçtaki toplam ihale bedeli ne kadar?", "Daha sonra bu bedel kaça çıkarıldı?", "Milas, Didim, İzmit ihalelerinin de aynı firmalara verilmesi bir tesadüf mü?"

    Basının rolü

    Türkiye'de yolsuzlukların bu kadar dal budak sarmasının sebebi, basının, siyaseti dengeleyici ve denetleyici bir rol üstlenememesi.

    Bir Fransız düşünürü, "Basın toplumun elektriğidir"der.

    Gazetelerin başlıca görevi, doğruyu ifade etmek, vatandaşın manipüle edilmemiş, gerçek habere ulaşmasını sağlamak olmalı.

    İşte basın bu işlevini yerine getirmediği için, siyaset denetimsiz kaldı. Bu yüzden halk, ne Ballıca köyündeki orman yağmasından haberdar olabiliyor; ne enerji ihalelerinin nasıl sonuçlandığını öğrenebiliyor; ne uluslararası anlaşmaların kapsamında ihalesiz verilen işleri takip edebiliyor.

    "Gerçek" olmadan, demokrasi doğru dürüst işlemez. Çünkü vatandaşlar, kendilerine sunulan sanal görüntüler ve sahte vaadler içinden bir tercih yapma durumunda bırakılmışlardır.

    Basın, doğruları yansıtırsa, demokrasinin en önemli teminatı haline gelir; ama Türkiye gibi şahsi çıkarlara kurgulu bir mekanizma oluşturursa, hürriyetçi rejimlerin en büyük düşmanı kesilir.

    BİR AÇIKLAMA

    Ballıca köyündeki orman yağması konusunda, DSP milletvekili Erol Al bir açıklama yaptı. "İstanbul 1'inci bölge milletvekili olarak hem ben, hem de İl Genel Meclisi'ndeki DSP'li üyeler, orman yağmasına karşı mücadele ediyoruz. Necati Kurmel, Hüsamettin Özkan'ın ablasının eşinin kardeşi; yani ablasının kayınbiraderi. Özkan siyasete girmeden önce, bölgedeki ormanla ilişki kurulmuş."


  • 7 Haziran 2001
    Perşembe
     
    NAZLI ILICAK


    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED