|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Yazının başlığına bakınca haz maymunluğu yapmaya heveslendiğim akla gelebilir. Ama mükellef kahvaltılarla mesafem hiç bir zaman yakın olmadı. Kahvaltı sofrası deyince benim aklıma gelen aslî faktörlerden biri, o günün gazetelerinin mütalâa edilmesidir. Ama haftalardır, aylardır (yılları göz ardı etsek bile), sabahları açıp okumaya çalıştığım gazetelerin sinir bozucu haberleriyle, yorumlarıyla karşılaştıkça, bende, eskiden kahvaltılarımızda okuduğumuz gazetelerin daha insancıl bir içerikle çıktığına ilişkin bir izlenim uyanmaya başlıyor. Eskiden okuduğumuz gazeteler, sanki, bize bir sabah keyfi gibi gelirdi diye düşünmeye meylediyorum. Bir gün ya da bir gece önceki haberlerin üzerimizde bıraktığı gerginlik, o sabahın gazetesiyle çözülürdü ve biz güne, berrak bir kafayla başlardık sanıyorum. Okuduğumuz yorumlar, bizim zaten düşünüp de ifade etmeyi beceremediğimiz düşüncelerimize tercüman olurdu ve bize sanki ufuk açardı, diyesim geliyor. Kuşkusuz, bütün bunlar eskiden de böyle olmazdı. Eskiden de asap bozucu yorumlarla karşılaşırdık. Asap bozucu haberler okurduk. Öğrencilik yıllarımda, her sabah karşılaştığım ve aramızda muhabbet olan bir küçük devlet memuru tanıdığım, selamdan hemen sonra: "Okudun mu o herifi? Sabah sabah gene asabımı bozdu" diye bir köşe yazarından dert yanardı. Ben de ona: "Madem asabın bozuluyor sen de onu okumayıver" derdim. "Olur mu, derdi, sesi umutsuz bir asabiyet içinde, olur mu, herif her gün bize küfrediyor." İşte, belki, tam da bu sebeple o köşe yazarını okumaması gerekirken, o memur, onu okumamayı kafasını kuma gömmek gibi görüyor ve her sabah o yazarla asabını törpüleyip duruyordu. Fakat her şeye rağmen asap bozucu haberlerin ve yorumların yoğunluğu şimdikine oranla daha gevşekti. Haberler ne kadar gerginlik yaratsa da, haber dokusunun gevşekliğinden dolayı bir düşünme payı, o haberi bir çözümseme fırsatı bulunurdu sanıyorum. Ama o günden bu güne sabit kalan bir şeyin bekasını devam ettirdiğini itiraf etmemiz gerekiyor. Yazarlar o zaman da fikir ve ifade özgürlüğünün kısıtlanmışlığından yakınırlardı, bu gün de aynı şeyden yakınıyorlar. O gün de yazarlar, fikir adamları, siyaset erbabı sözlerinden dolayı suçlu sayılarak içeri alınırdı; bu gün de aynı şey yapılıyor. Fikrin ve siyasetin cesur öncülerinin, aslında, fikrinden veya düşüncesinden dolayı içeriye alınanların teşkil ettiğini ise, o gün kavrayamayanlar, bu gün de kavramaktan mahrum bulunuyor. Fikrinden veya düşüncesinden dolayı mahkûm edilenlerin gözü karalıkları olmasaydı, insanoğlunun şimdi içinde bulunduğu düşünsel düzeye erişmesi tahayyül edilemezdi. Onlar, halin mahkûmu olsa da, istikbalin hür ve hürriyet vaadeden insanlarıdır. Fakat heyhat ki "fikir suçu"nun abesliği, bazı insanlar o fikrin ceremesini çektikten sonra anlaşılıyor. Bazıları bu ayıbın utancını çekmeye hazırlandığı sırada, mahkûm edilmiş bulunanlar ömürlerini çoktan tamamlamış bulunuyor. Ama ne gam, o zaman da, cendereye alınması gereken yeni düşünceler ortaya çıkmış oluyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |