|
|
|
|
İngiltere'nin üzerinde yine kara bulutlar dolaşıyor. Tren kazalarının bir türlü önüne geçilemezken, ülke hayvancılığı darbe üzerine darbe yiyiyor. Özellikle besi domuzları arasında yayılan şap hastalığı, o çiftlikten ötekine sıçrayarak ülkenin hemen her tarafına yayılıyor. Hergün TV ekranlarında, önce öldürülüp sonra da yakılan domuzların oluşturduğu yığınlarından çıkan alevlerin ışığında, kederli çiftçileri görüyoruz. Ülkede tarım ekonomisi tam anlamıyla felç olmuş durumda. Önce, 'deli dana' hastalığı nedeniyle sığır etinden kaçış başladı. Avrupa ülkelerine İngiliz sığır etinin girişi yasaklandı. Şimdi de 'şap' hastalığı nedeniyle bütün hayvan ürünlerine yönelik yasaklama ve kısıtlamalar uygulanıyor. Bugünlerde et ürünleriyle yapılmış bir sandviçi bile Avrupa Birliği ülkelerine sokamıyorsunuz. Sığır etinden sonra, domuz eti de yenmez olunca insanlar Yeni Zelanda gibi uzak ülkelerden ithal edilen kuzu etine hucum ettiler, tavuk ve balığa yöneldiler. Bütün üretim zinciri ciddi sorunlarla karşı karşıya. Hastalığın ortaya çıktığı bölgelerde ise karantina tedbirleri yürürlükte. Ülke bütünüyle bir âfet görüntüsü içinde. Ortaya çıkacak zararın, 1 milyar sterlinin çok üzerinde olacağı sanılıyor. Üstelik de hükümetin, mayıs ayında yapılması öngörülen seçimleri bu nedenle erteleme ihtimali bile konuşuluyor. Ama buna rağmen kimse panikte değil. Başbakan kalkıp da "battık, batıyoruz" falan demiyor. Gazeteler ve televizyonlar, ne canhıraş haberlerle olayı facia diye sunuyor ne de örtbas etmeye kalkıyorlar. Olay neyse onu veriyorlar ve meseleyi enine boyuna kıyasıya tartışıyorlar. Televizyonlarda eski yeni yetkililer soru ve eleştiri yağmuruna tutuluyor... TV kanallarının sunucuları -BBC dahil- politik yetkililerin gözlerinin yaşına bakmadan sorulacak bütün soruları cesurca soruyorlar. Parlamentoda herşey tartısılıyor. Başbakan ve muhalefet lideri karşı karşıya gelip birbirlerini iğneliyorlar. Bakanlar gölge bakanlar da öyle... Bunlar kuşkusuz burası için olağan şeyler. Öyle söz edilmeye değer de değiller yani. Ülke krizdeyse de sorunlar büyükse de işler normal seyrinde cereyan ediyor. Yani abartı da yok, kışkırtma da yok, seviyesizlik de yok... Tabii, burada da politikada, devlet yönetiminde, sosyal hayatta ve medyada rezaletler, yolsuzluklar, saçma sapan işler, manüpülasyonlar falan olmuyor mu? Tabii ki oluyor... Mesele o değil. Mesele abartı ve panik yaklaşımı dışında kalabilmek. Bugünkü Türkiye gazetelerine bakıyoruz. Sözgelimi Milliyet... Baştan aşağı IMF'nin gölge Başbakan -yoksa gerçek başbakan mı?- olarak atadığı Kemal Derviş'le ilgili. Bütün yazarlar Kemal Derviş uzmanı kesilmişler. Haberler neredeyse tümüyle onunla ilgili. Belli ki Ankara'nın gündeminde sadece bu mesele var. İşin kolayı bulundu, kurtarıcı geldi. Beceriksizler ve işin sorumluları güya gözden saklanabilecekler? IMF'nin, Dünya Bankası'nın ve ABD'nin öngördüğü bir uzmanın tam yetkili olarak tepeden inme olağanüstü bir göreve getirilmesiyle Türkiye'nin sorunlarını halledebileceği sanılıyor. Herkes, yine peşin peşin bu olaydan mucizeler bekliyor. Beklentiler yine en üst düzeyde. Hayal kırıkları da en üst düzeyde olmaz dilerim. Çünkü bakıyorum aynı kalemler Ecevit Hükümeti'nin işbaşına gelişini de olağanüstü bir şekilde karşılamışlar ve peşinen alkışlamaya başlamışlardı. Hatta, peşinen alkışlamak istemeyenlere kötü gözle bakanlar bile olmuştu. Ben, bütün bu heyecan ortamına ve abartılı yayınlara rağmen Ecevit Hükümeti'nin başarılı olacağını sanmadığımı söylemiştim. Göstergeler belliydi. İyimserliğe kapılmak için elde ne yazık ki hiçbir veri bulunmuyordu. Nitekim öyle oldu. Başarısızlık ne kelime, Türkiye'yi tarihinde eşi benzemeyen bir krize sokan da Ecevit oldu. Şimdi bakıyorum da, yine aynı 'bazıları' (Bu özelliklerinden ötürü olsa gerek, bazı arkadaşlarıyla beraber sütünlarını terketmeyip yerlerini koruyanları kastediyorum) Kemal Derviş'i getirdiği için Ecevit'e teşekkür ediyorlar. " Ne kadar isabetli bir karar bu.." diyorlar. Yalakalığın bu kadarına insanın isyan edesi geliyor artık... Bir mesele ancak bu kadar çarptırılabilir ve bu kadar abartılabilir. Mesele, IMF'nin, Dünya Bankası'nın ve ABD'nin bu beceriksiz hükümeti devreden çıkararak kendi adamlarını işin başına getirmesi sorunudur. Bu da, öyle yalakalık yapılacak, afaki haberler yaratılacak bir durum olmaktan çok,üzerinde durulup derin derin düşünülecek bir durumdur. Burada şöyle ya da böyle, İngilizler, abartı yerine 'deli dana' ve 'şap' salgınını çözebilmek için tartışırken, bizim yalakalıkla desteklenen, gerçekleri örtbas etme amaçlı abartılı yaklaşımlarla sorunları çözebileceğimiz sanılıyorsa, bu büyük bir yanılgı olur. O zaman da IMF ve Dünya Bankası kimi gönderir bilemeyiz tabii...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
|
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |