T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R

Kurbanın anlamı

"...Bu, insana karşı en merhametli ve şefkatli olan Allah-ü Tealâ'nın iradesiydi. İbrahim'i şereflendirmiş ve İsmail'i gerçekte öldürmeden kurban edebilme noktasına kadar yükseltmişti. Allah, İsmail'i de hiç incitmeden, kendine kurban olmakla şereflendirmişti. / Bu, insanın olgunlaşmasının, bencillik ve hayvanî arzulardan kurtularak hürriyete erişinin hikâyesidir./ (Sen de) İbrahim gibi, İsmail'ini seçip Mina'ya getirmelisin. Kimdir İsmail'in? Kendin bileceksin, başkasının bilmesine gerek yok. Karın olabilir, yeteneğin, işin, cinsiyetin, gücün, rütben, mevkiin vs. olabilir. Hangisi olduğunu bilmiyorum, fakat İbrahim yanında da o kadar sevgili olanın olması gerekir. / Onu hayatında arayıp bulmalısın. Eğer Allah-ü Tealâ'ya yaklaşmak istiyorsan, İsmail'ini Mina'da kurban etmelisin. / İsmail yerine bir koyun kesmek 'kurban'dır, fakat yalnızca kurban kesmek için bir koyun kurban etmek 'kasaplık'tır." (Hacc, Dr. Ali Şeriati, Bir Y. 6. bas. İst. 1990, s. 133).

Bu sözler, Ali Şeriati'nin kurbana verdiği anlamı dile getiriyor. Kurbanın, bilinen fizik anlamından fizikötesi anlamını kavramamızı sağlıyor. İsmail (a.s.)in, İbrahim (a.s.) nezdindeki değerini bilmedikçe, kurbanın anlamına akıl erdirmenin de imkân dışı kaldığı anlaşılıyor. Hz. İbrahim'e sevgili oğlunu Allah'a kurban etmesi yolunda vaadini hatırlatıcı vahiy geldiğinde, o, yüz yaşını aşmış bulunuyordu. Ahir ömründe sahip olduğu bu oğul onun için hayatın meyvesi, neş'esi, varlığının anlamı, her şeyiydi; o, İbrahim'in İsmaili'ydi. Önünde iki seçenek vardı: ya kalbinin ıstırabına boyun eğecek, kendisi için her şey demek olan oğlunu kurban etmekten vazgeçip onu kurtaracak veya Allah'a verdiği sözü yerine getirecek, onu kurban edecekti. Bu, çetin bir imtihandı ve ancak nebevî bir imanla böyle bir imtihanın üstesinden gelinebilirdi. Ve Hz. İbrahim, tarihin tanıdığı en trajik imtihanla karşı karşıya bırakılmıştı: ikisinden de vazgeçmesi söz konusu olmayan iki sevgili: bir yanda Cenab-ı Allah'ın insanlara bahşettiği şefkat duygusuyla oğluna yönelen evlat sevgisi, öbür yanda iman ve itaat duygusuyla yöneldiği Allah sevgisi. O, oğlunu, Allah'a kurban etmeye karar verdiği anda, bu trajik an, bu trajik karar gerçekleşmişti ve Allah bu kararından dolayı oğlunu ona bağışlamıştı. Ama önemli olan onun oğlunu kurban etme hususunda kararını vermiş olmasıydı ve Allah elbette mahlûkundan daha şefkatliydi ve bağışlaması bol olandı. Allah, İbrahim'e oğlunu bağışlamıştı, çünkü o, imtihanı kazanmıştı.

Ali Şeriati, kurbana böylece, nefsimize sevgili gelen ne varsa (sevgilimiz, anamız, babamız, mevkiimiz, servetimiz; bu sevgiliyi veya bu put her neyse, o feda edemeyeceğimiz varlık, işte o) onun kurban edilmesiyle kurbanın hakkını yerine getirebileceğimizi anlatıyor. İsmail, bu yönüyle, baba nezdindeki oğul sevgisinin sembolü olarak kurbanı ifade etmeye yol açıyor. Böylece İslâm milletinin niçin fedakâr, cefakâr, şefkatli, merhametli, anlayışlı, alçak gönüllü, yumuşak bir mizaca sahip olduğunu kavramaya başlıyoruz.

Aynı şekilde kurban kesmeyen milletlerin de niçin kan dökücü ve vahşi mizaçlı olduklarını... "Kurban kesmeyen milletlerin harblerde düşmanlarına karşı takındıkları tavırlar da o millet mensubu fertlerin kendi içlerinde birbirlerine ve bizzat kendilerine karşı takınmış oldukları tavırdan daha başka bir davranış şeması göstermektedir. Aynı sertlikler, aynı aşırılık ve düşmanca davranışlar./ Ringlerde, arenalarda kanlar içinde can veren, pistlerde veya meydanlarda odun yığınları arasında diri diri yakılan bu insanlar, hep bu medeniyetlerin kendi taraftarlarına tatmin sağlamak için feda etmek mecburiyetinde kaldıkları kurbanlardır." (Kurban Kesmenin Psikolojik Temelleri, Dr. Ali Murat Daryal, İst. 1980, s. 71 ve 111).

Kurban kesmeyen milletlerin, içinde yaşadığımız aktüalitede ne kadar vahşileşebileceklerini görüp duruyoruz. Dünyanın her tarafında sürüp giden savaşlarda öldürülen, işkenceden geçirilen insanların karşısında seyirci kalanlar, herhalde kanlı bir boğa güreşinde veya ölümle neticelenen bir boks maçında veya futbol maçında birbirinin gözünü oymaya çalışan seyircinin duyduğu hazzı tadıyordur. Bizi böyle vahşiliklerden uzak tutan, bize kurban nimetini bahşeden, bizi Müslüman yaratan Allah'a sonsuz şükürler...


4 Mart 2001
Pazar
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED