|
|
|
|
Cuma günleri bu sütun boş kalıyor, ama geçtiğimiz cuma bir istisnaydı. "Sadece bir senaryo bu, inanmak zorunda değilsiniz" başlıklı yazıyı hazırlanan sayfayı bozdurarak koydurdum. Kemal Derviş'in gelişiyle ilgili gelişmenin kendi penceremden nasıl göründüğünü aktarmayı, şu günlerde herkesin ağzında dolaşan sözcüklerle, "Ülkeme ve tarihe karşı taşıdığım sorumluluk" gereği bildim... Okuduysanız hatırlıyorsunuzdur. "Tamamen hayal hânemden çıkardığımı" söylediğim senaryoya göre, ABD büyükelçisi, önce Ecevit Ailesi'ni, sonra da Hüsamettin Özkan'ı ikametgâhına çağırarak, "Ekonominin direksiyonunu Washington'dan yola çıkan Kemal Derviş'e bırakın" demişti. Ülkesinin Türkiye'ye 25 milyar dolarlık bir kredi açacağı vaadiyle birlikte... Senaryomun tereddütlü tarafını şöyle ifade ettim: "Ekonominin direksiyonu 25 yıl Dünya Bankası tecrübeli Kemal Derviş'in eline bırakılırsa, 25 milyar dolarlık kredi açılır mı acaba? Bülent Bey başbakanlıkta kalmaya devam ettiği, Hüsamettin Özkan ve Mesut Yılmaz'ın hükümetten ayrıldıkları bir ortamda mı gerçekleşecek bu, yoksa Ecevit'in de mi koltuğunu bırakması gerekecek?" Size bir itirafta bulunayım: İnanmak zorunda olmadığınızı daha başlıktan belirtmeme rağmen, ekstradan yazdığım Kulis'in gazetede yayımlandığı gün, aktardıklarımın yanlış olabileceğinden endişelendim. Bunun da sebebi, Batılı diplomatlara yakınlığını bildiğim bir meslektaşın, yolun sonuna geldiğini vurguladığım Hüsamettin Özkan'ı, ABD büyükelçisinin telkinleriyle ekonominin direksiyonuna lâyık görmesiydi. 'Kulis ekstra' ile aynı gün, bir başka gazetede, "Diplomatik kulislerde" konuşulduğu söylenen şu senaryo yer aldı: Türk ekonomisinin düze çıkarılmasını bir 'ulusal güvenlik sorunu' olarak gören ABD, ayrı veya IMF/Dünya Bankası kanalıyla, Türkiye'ye 20-25 milyar dolarlık bir mâlî destek hazırlığı içindeydi. Ekonomide yapısal değişikliklerin tamamlanması, bankacılık sisteminin yeniden yapılanması ve yolsuzluklarla mücadeleden tâviz verilmemesi şartıyla... Ekonominin tek elden yönetilmesi bu anlamda zorunlu olabilirdi. Yazı şöyle bitiyordu: "Acaba ABD büyükelçisi, Hüsamettin Özkan'la görüşerek ekonomiyi tek başına koordine edecek güçlü isim olarak onu mu işaret ediyordu?" Benim hayal hânem geniştir, ama bu muhayyileye ben bile şapka çıkarttım. Türkiye'ye 'stratejik' ilgi duyup ekonomisinin iflâsını 'ulusal güvenlik sorunu' olarak gören ABD, yazara göre, Türkiye'ye açacağı 20-25 milyar dolar krediyi ekonomiyi eline alacak Hüsamettin Özkan'a teslim ediyor... İçinizden Hüsamettin Bey'in çok sevdiği 'kedili' atasözlerimizden birinin geçtiğini tahmin edebiliyorum; 'ciğeri' de sever mi acaba? Aslında, o meslektaşı hataya sevk eden şu anda karşı karşıya bulunduğumuz 'ilginç' olağanüstü durum... Herhalde olup bitenleri sadece ben 'ilginç' bulmuyorum; hükümet ortağı Mesut Yılmaz'ın "Merkez Bankası'nın başına getireceğiz" diye küçümsediği, MHP'li bayındırlık bakanının, bir tv programında, "Sıradan bir memur canım, bakanlığa getirilmesi söz konusu değil" diye hafife aldığı, düne kadar adı-sanı duyulmamış birine, ekonominin alkışlar arasında teslim edilmesini sizler de garipsemiş olmalısınız... Kemal Derviş henüz Ankara'ya gelmeden, onun durumuyla 12 Mart'ta Atilla Karaosmanoğlu'nun, 1980 öncesinde Turgut Özal'ın konumlarını karşılaştıranlar oldu. Yanlış mukayeseler değil bunlar; ancak Kemal Derviş'in geliş tarzı, 1993'te Pakistan'da yaşanan Moeen Quraishi olayına daha çok benziyor... 1993'te, Pakistan'da, Cumhurbaşkanı Ghulam İshak Han ile Başbakan Nawaz Sharif arasında bir büyük kavga patlak verdi. Orada mümkün; cumhurbaşkanı başbakanı görevden aldı ve Meclis'i lâğvediverdi. Mahkemenin 'göreve iade' kararına rağmen İshak Han tavrını sürdürdü. ABD büyükelçisi Oakley devreye girip Cumhurbaşkanı İshak Han ile muhalefet lideri Benazir Butto arasında ittifak kurulmasını sağladı. Genelkurmay başkanı Vahid Han da boş durmadı, o da hem cumhurbaşkanının hem de Meclis'te en çok sandalyeye sahip partinin lideri Nawaz Sharif'in istifa etmelerini ve seçime gidilmesini istedi. Emir demiri kesti tabii ve erken seçime gidildi. Buraya kadar yazdıklarımı okuyup, "Moeen Quraishi bu fotoğrafın neresinde, Kemal Derviş'le benzerliği ne?" diye soranlara sürprizi sona sakladım: Moeen Quraishi, erken seçime gitme kararı alınan Pakistan'da oluşturulan geçici hükümetin başkanlığına ABD'den getirilen kişidir. Bu bilgileri aldığım yazısında (Zaman, 28 Eylül 1993) Muhammed Han Kayani, Dünya Bankası'ndan gelip başbakanlık koltuğuna oturan Quraishi'yi şöyle anlatıyor: "Pakistan'da ikameti olmayan, nüfus cüzdanı bulunmayan, 35 yıldır Pakistan'a uğramayan, eşi Musevi bir ABD vatandaşı..." Quraishi'nin görevinin "Benazir Butto'yu başbakanlığa getirmek" olduğunu belirten Kayani, bu görevi başarıyla tamamladıktan sonra ABD'ye döndüğünü de kaydetmiş... M. H. Kayani, daha sonraki bir yazısında da, "Acaba" diye soruyor, "Türkiye'de de Çiller'i tekrar koltuğa oturtmak için ABD'den ithal geçici bir başbakan görevlendirilmesi ihtimali var mı?" Çiller ayrıntısı bir tarafa, Kemal Derviş ile Moeen Quraishi olayları arasındaki benzerliklere siz ne diyorsunuz?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
|
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |