T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R

Alacakaranlıkta yönetim

Siz biliyor musunuz, mesela şu anda peş peşe gelen zamlardan kimin sorumlu olduğunu? Petrole 4 gün arayla gelen ve toplam yüzde 13'ü bulan zam -belki dolarla aradaki makası kapatacak yeni zamları da beklemeliyiz- Kemal Derviş'in programı çerçevesinde mi gerçekleşti, yoksa Ecevit-Yılmaz-Bahçeli üçlüsünün mü? Hangi ekonomik mantığa bağlı olarak zam yapılıyor peş peşe? Telefon konuşma ücretlerine, şekere, gazete kağıdına, tüp gaza, tekel ürünlerine zam yapılırken kim kiminle istişare etti?

Ücretleri, enflasyonla mücadele programı çerçevesinde yüzde 10'larda dondurulmuş bulunan vatandaşı kum torbasına çeviren bu zamların, Kemal Derviş'in "gelir dağılımı" ve "fakirlikle mücadele" konusundaki hassasiyeti ile ilgisi var mı?

Siz biliyor musunuz, diyelim, Başbakan ve yardımcıları tarafından dile getirilen "memuru enflasyona ezdirmeyeceğiz" ifadesinin, Kemal Derviş tarafından çerçevesi çizilecek olan ekonomik programın içinde yer alıp almayacağını... Yani bu sözlerin bir kıymet-i harbiyesinin bulunup bulunmadığını? Yoksa şu alacakaranlık ortamda vatandaşa yükletilen zamlar onun kesesine mi kalacak?

Hükümetin, "program bozuldu, sabit kur gitti, dalgalı kura geçtik" dediği andan itibaren gerçekleşen yüzde 50-60 nispetindeki fiili devalüasyonun hayata yansıyan yıkımları şu anda Kemal Derviş'in mi gündemindedir, yoksa Ecevit-Bahçeli-Yılmaz üçlüsünün mü? Bu yıkımdan kim sorumludur? Yoksa bu alacakaranlıktaki yetki belirsizliğinde güme mi gidecektir bu yıkımın sorumluluğu?

Kemal Derviş'e güven bildiren uluslar arası kuruluşlar, yeni programın formatında "Kemer Sıkma Politikası"nın ana maddelerden biri olduğunu belirtiyorlar. (Yasemin Çongar, Milliyet, 6 mart 2001) Bu politikanın, geçen 14 ayda yaşadığımızdan ne farkı vardır, siz biliyor musunuz? Rahmi Koç'un "Bu olay kafaların suya gömülmesidir, nefesi güçlü olan yaşayacak, nefesi tükenen safdışı olacak" dediğinden farklı mıdır ve bu süreçte, dün olduğu gibi işsizler, sabit gelirliler ilk nefesi tükenenler olmayacak mı? Kemal Derviş'in farkı ne olacak "fakirlikle mücadele" uzmanı olarak?

Bir alacakaranlık ortamı yaşıyoruz.

Sanırım bu sürecek de...

Mesela siz biliyor musunuz, Amerika'nın açacağını umduğumuz ve Derviş'in başarısını bağladığımız 25 milyar dolarlık kredinin stratejik anlamı nedir?

Amerika'da yeni bir yönetim var ve bu yönetim Amerika için yeni savunma stratejileri belirliyor. Irak'ın sürpriz bir biçimde bombalanması ile ilk sinyallerini okuduğumuz bu stratejinin Türkiye ayağında acaba neler var? "Amerika Türkiye'nin çökmesine izin vermez" tarzında formüle edilen sözlerin içeriği gerçekte nedir?

Bunun cevabı sanırım "Amerika bizim için ne isterse güzelini ister", ya da "Amerika bizim için bir konum belirlediyse bunun alternatifini düşünmek ateşle oynamaktır" demek değildir.

Şunu da demek istemiyorum tabii ki: Amerika'nın Türkiye'ye yönelik her planlamasını kategorik olarak reddetmek gerekir. Hayır, uluslar arası oyun farklı iradelerin karşılaşması ile oynanır. Burada, zayıf olanın biraz daha belirlenir, güçlü olanın biraz daha belirleyici olması da anlaşılabilir. Ama en azından oynanan oyunu kavramak, ülkemize yönelik bedelini bilmek ve kazançlarımız açısından bunun kabul edilebilir olup olmadığını değerlendirmek gerekiyor.

Körfez Krizinden bu yana Amerika ve koalisyon ülkeleri yanında yer almanın Türkiye'ye bedelinin 80-100 milyar dolar olduğu hesaplanıyor. Türkiye, bu bedeli ödedi ve yaşadığı ekonomik krizde bunun da önemli payı var. Amerika henüz Türkiye'nin Körfez açığını kapatma noktasındaki görevini yerine getirmedi. Şimdi yeniden bölgede politika inşa ediyor ve Türkiye'yi İsrail'le birlikte o çerçevede rol almaya zorluyor. (Murat Yetkin, Radikal, 7 mart 2001) Bunu en azından değerlendirme hakkı olmalı Türkiye'nin... Ama bir Kemal Derviş alacakaranlığında bunları çok da dikkate almıyor gibiyiz.

İnsanımız 14 ay, kemerini sıktı, dişini sıktı. Bu fedakarlığın sonu bu bunalım olmamalıydı. Şimdi yeniden kemerini ve dişini sıkmaya çağırılıyor. Önceki programın proje mimarları da uluslar arası kuruluşlardı, bugün bir adım daha atarak, teknokrat uluslar arası kuruluşları aşıp, politika-strateji empoze edecek bir devlet de giriyor denkleme... Yani çok daha somut uluslar arası stratejilere eklemlenme ihtimali, dolayısıyla ödenecek bedelin stratejik boyutlarının olması ihtimali mevcut.

Şu andaki takvimin sonunu görmek istiyoruz. Bize alacakaranlık içinde alacakaranlık vaadetmemeli kimse...

Kemal Derviş'in "Bu iş tek adam işi değil, takım işi... Siyasi kadrolarla, toplumla uyum sağlamalıyız" yaklaşımını önemsemeliyiz. Ne "bu adamın arkasında Amerika var" öngörüşünden yola çıkarak aşağılık duygusuna saplanıp her söyleneni onaylayarak, ne de pusuya yatıp başarısızlık beklentisine girerek bakmamalıyız. Bedeli hep birlikte ödüyoruz. Ve memleket olarak ödüyoruz.


8 Mart 2001
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED