T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R

Siyasetin iflası, Türkiye'nin şansı

Türkiye'de siyasetin, iktidarı ve muhalefetiyle birlikte, iflasını son günlerde yayınlanan kamuoyu araştırmaları daha çarpıcı biçimde hiçbir şey ortaya koyamaz. Söz konusu kamuoyu araştırmaları ya da yoklamaları, çok değişik kesimler ve eğilimdeki çevreler tarafından gerçekleştiriliyor. Aralarında şaşılacak derecede ortak yönler var. Bu, ortaya çıkan "siyasetin tablosu" üzerinde daha da önemle durulmasını gerektiriyor.

Bu yöndeki son yoklama, Ankara Ticaret Odası'nın 2500 üyesi arasında yapıldı. ATO'nun 2500 üyesinden yüzde 70'inin en güvendiği kurum, "Cumhurbaşkanlığı" olarak belirdi. Bunu, Ahmet Necdet Sezer ismi olarak somutlamak ve böyle "tercüme" etmek gerekiyor. Hemen her kamuoyu araştırmasında -hernekadar anlamlı biçimde sorulmasa da- "güvenilir kurum" olarak birinci sırayı almasına alışılmış olan Silahlı Kuvvetler, yüzde 20 ile, yani birinci sıradaki Sezer'den hayli gerilerde ikinci sırada. Yargı, yüzde 6 ile üçüncü sırada. Basın, utanılacak -ama gerçekçi ve haklı bir oranla- sadece yüzde 1. Ve, "siyasiler", üzerinde uzun uzun düşünülmesini gerektiren bir biçimde yüzde 0 (sıfır)!

ATO'nun kendi mensupları arasındaki anketi, "ekonomik program"ın çöküşünden yani "dalgalı kur"a geçişten sonra yapılmış. Demek ki, şubat ayının son haftası içinde. Ankete katılan ATO üyelerinin tümü, "kriz"den hükümeti sorumlu tutuyor ve büyük çoğunluğu hükümetin istifasından yana.

Bu arada gayet ciddi ve güvenilir aylık kamuoyu araştırmaları yapan ANAR'ın 26-28 Şubat tarihleri arasında 9 belli başlı il merkezinde yüzyüze görüşme yoluyla 1478 denekle gerçekleştirdiği yoklama, "mevcut siyaset kurumu" açısından "vahim" sonuçlar ortaya çıkarttı.

Buna göre, hiçbir parti barajı aşabilecek durumda değil. Elbette ki, bugün seçim olsa, ANAR anketindeki rakamlar farkeder. Fakat, anketin önemi, "siyaset"e, daha doğrusu ortada "siyasiler" olarak dolananlara ilişkin kitlesel ruh haletini ortaya koyması bakımından önemli.

ANAR bulgularında hükümeti oluşturan üç partiye destek oranı yüzde 17.9. Bu rakam, Ocak 2001'de yüzde 27.4 idi. Bir ay içinde yüzde 10'a yaklaşan bir düşüş, çok çarpıcı. Daha da önemlisi, muhalefetteki düşüş. İki muhalefet partisinin Ocak 2001 itibarıyla destek oranı yüzde 40.1 iken, Şubat 2001'de yüzde 32.5. Yani, muhalefet de, bir ay zarfında 7.6 oranında düşüş kaydetmiş. Bu düşüş, iktidar partilerindeki toplu düşüşten daha da önemli. İnsanların mevcut siyasetten sıtkının nasıl sıyrıldığına ve Türkiye'nin "siyaset sahnesi"ne bir "toptan güvensizliği" ifade ediyor.

ANAR rakamlarının bir başka ilginç yönü, "kararsızlar" oranının bir ay içinde yüzde 13.7'den yüzde 16.9'a sadece yüzde 3.2 oranında yükselmesine karşılık, "hiçbir partiyi istemiyorum" diyenlerin oranı, bir ayda yüzde 18.8'den yüzde 32.7'ye, yani yüzde 14 gibi müthiş bir oranla yükselmiş olması. Ayrıca, yüzde 55'lik bir oran, hükümetin derhal istifasını istiyor.

"Ekonomik kriz"le belgelenen "hükümetin iflası"nı ve onunla birlikte "cari siyasetin çöküşü"nü bundan daha çarpıcı ortaya ne koyabilir? Unutulmasın ki, hükümetin ana ortağı DSP, bu ankette yüzde 4.9 ile "beşinci" parti ve HADEP'le arasındaki fark, yüzde 1; bir diğer hükümet ortağı ANAP, yüzde 4.1 ile HADEP'in sadece binde iki önünde.

Aynı araştırma, Cumhurbaşkanı Sezer'e yüzde 77.8'lik bir desteği yansıtırken, Cumhurbaşkanı ile karşılaştırıldığında hükümete yüzde 6.8'lik bir destek veriyor. Yani, Cumhurbaşkanı'nın popülaritesi, ATO anketi ile uyum gösteriyor.

Gelelim, iş çevrelerinin saygın kuruluşlarından TESEV'in 19 Ekim-24 Kasım 2000 tarihleri arasında 17 ilde 3021 kişiyle gerçekleştirdiği "hane halkı araştırması" sonuçlarına. "Güvenilir kurumlar"ın en alt iki sırasında TBMM ve siyasi partiler yer alıyor. "En az güvenilir meslek" ise "milletvekilliği" olarak görülüyor. "Gazeteciler", birkaç sıra üstte, trafik polisleri ve gümrük memurlarının üzerinde ama "küme düşme hattı"nda. Bu ciddi araştırmanın sonuçları da, kendisinden üç ay sonra çok farklı iki kuruluş tarafından gerçekleştirilen anket sonuçlarıyla genel ama çarpıcı bir paralellik arzediyor.

Manzara bu olduğu için, Ahmet Necdet Sezer gibi, Kemal Derviş gibi "bireyler", kurumların, siyasi partilerin üzerine çıkıyor ve kendilerine umutlar bağlanıyor. O umutlar, diğer "hayal kırıklıkları"nın yansıması.

Peki, bu tablodan "demokrasi" adına endişelenmeli miyiz? Bu tablo, "28 Şubat'ın konsolide olduğu" anlamına gelir mi?

Hayır. Tam tersine. 28 Şubat, "siyasi model" olarak, "ekonomi"yi de peşinde sürükleyerek iflas etmiştir. Bu "model"in "siyasetçiler"i ve "partileri" de. "Muhalefet" kendisini "demokrasi mücadelesi" açısından ilkeli, tutarlı ve ciddi görünmediği, 28 Şubat'ın "mağduru" olmanın ötesine çıkmadığı ve bir "Türkiye projesi"ne sahip bulunmadığı için, "güvenilmez" bir konumdadır. İktidar partilerinden pek de farklı algılanmıyorlar.

Her parti, böylece, "iç ayaklanma"ya, "lider değişikliği"ne, "yenilenme"ye uygun bir zemin oluşturuyor. Bayram sonrasından itibaren, Türkiye'de "yeni siyasi denklemler"in önü açılıyor. Gelinen nokta, umutsuzluk değil, doğru değerlendirilirse, Türkiye için bir "umut momenti"dir…


8 Mart 2001
Perşembe
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED