|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Herbiri yaklaşık 1500 yıllık dev Buda heykelleri yüzünden İslâm yeniden dünya gündeminde. Afganistan'da yönetimde bulunan Tâlibân, bir süre önce, ülkedeki dev Buda heykellerini yıkacağını açıkladı. O gün bugündür, konu, pek çok yönüyle tartışılıyor. Batı'da, konu, Tâlibân'ın kendisini İslâm ile özdeşleştirmesi yüzünden 'İslâm ve hoşgörü' ekseninde yoğunlaşırken, Müslüman toplumlar, Batı'nın heykellere gösterdiği hassasiyeti açlık ve sefaletin pençesindeki insanlardan esirgediği gerçeği üzerinde yoğunlaşmaktalar. Dünyanın her tarafında, Müslümanların üzerinde yaşadığı ülkelerde de, eski çağ uygarlıklarının kalıntıları bulunuyor. Mısır'daki piramitler bunların en çarpıcı örneği; bizim ülkemizde de Grek uygarlığından, Hititler'den kalma mâbetler, heykeller var. O eserlerin bugünlere kadar gelebilmesine bakarak, her ülkede rastlanabilecek bireysel zarar vermeler dışında, İslâm Dünyası'nın, bir bütün olarak eski uygarlıklara saygı gösterdiğini söyleyebiliyoruz. İslâmiyet'in, 'Tevhid' (Allah'ın mutlak birliği) inancını sağlam tutmak amacıyla heykele iyi gözle bakmadığı biliniyor; zaten Tâlibân'ın dayandığı da, Hz. Peygamber'in Kâbe'yi putlardan temizleyerek işe başlaması... Ancak, "Allah'ın evi" diye bilinen Kâbe ile Afganistan dağları arasında karşılaştırma yapmak yanlış; Son Peygamber'in o davranışı, putları, dünya gündeminden kıyamete kadar silmeyle sonuçlandı... 'Tevhid dini', sağda solda görülebilecek heykellerden etkilenmeyecek kadar sağlam bugün. Fakir ve geri bir ülkeyi yönetmeye çalışırken bir de 'uluslararası ambargo' ile karşılaşmış olan Tâlibân'ın Buda heykellerine karşı davranışının 'siyasi amaçlı' olduğuna kuşku yok. Bu yolla, İslâm Dünyası'nı arkasında toplamayı ve dünyanın dikkatini 1999'dan beri uygulanan BM ambargosunun tahribâtına çekmeyi hesapladığı anlaşılıyor. Daha 'yıkım' başlamadan kopan gürültü bu hesabın boşa çıkmadığını gösteriyor. Ancak, bunu sağlamak için kullandığı dinî argümanlar, İslâm'ın gerçek yüzünü gölgeliyor, uğursuz çevrelerin bir süreden beri zihinlere yerleştirmeye çalıştığı "İslâm=terör" veya "İslâm=hoşgörüsüzlük" denklemine güç kazandırıyor. Heykel yasağı konusu 'tartışmalı' olduğu halde, İslâm'ın Tâlibân'ın kullandığı türden yöntemlere karşı olumsuz tavrında hiçbir tartışma yok. Kur'an'ın Allah'a 'şirk' koşmanın her türlüsünü tek tek ele alıp çürüten, Hz. Peygamber'in konumunu da billûrlaştıran En'am Suresi'ndeki şu âyetler, Tâlibân'ın yapacağını ilân ettiği eylemin 'gayr-ı İslâmî' olduğunun kanıtı: "Eğer Allah dilemiş olsaydı onlar O'ndan başka hiçbir şeye ilâhlık yakıştırmazlardı; Biz seni onların bekçisi yapmadık ve sen onların yaptıklarından da sorumlu değilsin. Onların Allah'tan başka yalvarıp sığındıkları (varlıklar)a sövmeyin ki onlar da kin ve cehaletten dolayı Allah'a sövmesinler." (6/107-8) Kur'an mütercimi Muhammed Esed (Kur'an Mesajı: Meal-Tefsir) son cümleyi şöyle yorumluyor: "Başka insanların kutsal saydığı herhangi bir şeye -bu, Allah'ın birliği prensibini ihlâl ediyor olsa bile- sövmenin yasaklanması çoğul olarak ifade edilmiştir ve bu nedenle bütün müminlere hitap etmektedir. Böylece Müslümanların, başkalarının yanlış inançlarına karşı çıkmaları istendiği halde, bu inançların temel unsurlarını tezyif etmelerine ve böylece hata yapan insanların duygularını incitmelerine izin verilmemiştir." (c. I, s. 248) İlâhî mesajın evrenselliği, güya ona sığınarak gerçekleştirilmek işlenen yanlışın başa açtığı gâileyle bir kez daha doğrulanmış oldu. Tâlibân'ın tehdidi, bütün dünyada 'İslâm-karşıtı' hislerin coşmasına yol açtığı gibi, Hindistan'da, işin, Kur'an yakmaya ve câmileri ateşe vermekle tehdite kadar vardırıldığı gözleniyor. Buda'ya saygı duymayan, fırsat buldukça heykellerini tahrip eden Hindular bile, fırsat bu fırsattır diyerek, yaşadıkları bölgelerdeki İslâmî eserleri yok etmeye başladılar. Tâlibân'ın aşırılığının esiri İslâm dünyasından, bu 'yıkıma', etkin itirazlar yükselemiyor. Son gelişmenin en büyük zararını yaşadıkları ülkede azınlık durumunda bulunan Müslümanlar çekiyor. Bütün güçleriyle İslâm'ın aydınlık yüzünü yansıtmaya çalıştıkları, eylemin yanlışlığına dair ulema fetvasını duyurma gayretine girdikleri halde, çevrelerinde 'Tâlibâncı' diye bilinmek gerçek bir çile onlar için... Hangi akla hizmet için başlatmış olursa olsun, Tâlibân, heykel tahribatı tehdidiyle, İslâm'a en büyük darbelerden birini indirmiş oldu. İslâm'ın aydınlık yüzünü karartmaya kimsenin hakkı yok.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |