|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bugün Milliyet'ten Hasan Cemal'in cumartesi günü yayımlanan "Başörtüsü yasağından hoşlanmam ama..." başlıklı yazısından söz edeceğim. Bu iyi bir seçim olacak, çünkü "bir taşla iki kuş" vurmuş olacağız. "Bir taşla iki kuş", çünkü "Cemal'in yazısı" dediğimiz yazı aslında Radikal'den Türker Alkan'ın 2 Mart tarihli yazısından ibaret! Pekiyi, "Cemal'in yazısı"nın "Alkan'ın yazısı"na getirdiği hiçbir katkı yok mu? Hiç olmaz olur mu, mesela şu katkılar: "Bu yazıya aynen katıldığım için bugün köşemi ona bırakıyorum" şeklindeki giriş ve "Bu satırlara aynen katılıyorum" şeklindeki sonuç cümleleri... Siz söyleyin az şey midir bu katkılar? Bu garip mi garip köşe yazarlığı Radikal'den Hakkı Devrim'in de gözünden kaçmamış. "Yeni usul gazetecilikler" başlığı altında Cemal'in bu yazısına şu sözlerle değiniyor: "Bir ara ben bunu daha önce okudum hissine kapılınca, başa dönüp gördüm ki yazının tamamına yakını (çocuklar hesapladı yüzde 83'ü) Türker Alkan'dan alıntıymış. Geri kalanda da bizi Alkan'ın bir başka yazısına gönderiyor. Buna alıntı yerine kayıntı dense daha doğru olmaz mı?" Hiç olmaz olur mu? Bana sorarsanız, Cemal'in benimsediği bu yöntemin ayrıca hiç mi hiç sırası değil. Milliyet okurlarının genel yayın yönetmeninin uygulamaya koyduğu "öze dönüş" harekatı sonunda zaten sayılı köşe yazarıyla yetinmek zorunda kaldıkları bir dönemde "kayıntı"yla vaziyeti idare etmeye çalışmak hiç hoş değil doğrusu... Türker Alkan'ın kaleme aldığı ve Hasan Cemal'in olduğu gibi köşesine taşıdığı bu yazıda "başörtüsü yasağı"na ilişkin hiçbir yeni bakış, değerlendirme yer almıyor. Hep aynı sanki: Üniversite öğrencileri "kamu hizmeti veren kişiler" değil, "kamu hizmetinden yararlanan vatandaşlar" olduklarından başörtüsü yasağı yanlıştır; ancak "başörtüsü yasağı konusunda üniversite yönetimlerinin, rektörlüklerin, dekanlıkların, YÖK'ün aldığı tavrı eleştirmenin de bir anlamı yok"tur; "Çünkü üniversiteler, Danıştay'ın, Anayasa Mahkemesi'nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bu konuda verdiği kararlarla bağlıdır. Ve bu kurumlar, üniversitelerdeki başörtüsü yasağını destekler doğrultuda kararlar almıştır." Görüyorsunuz, bırakın "başörtüsü yasağı"nı canı gönülden destekleyenleri, bu yasağı yanlış bulan iki yazar bile sonunda gelip nereye dayanıyor. Onlar açısından çok da "rahat" bir konum varılan bu yer! Hem yasağa karşısınız, hem de yasağın sürmesi gerektiğine inanıyorsunuz... Başörtüsü keşke yasak olmasaydı, ama ne yaparsınız ki ortada Danıştay, Anayasa Mahkemesi, İnsan Hakları Mahkemesi filan kararları var! Birer yazar olarak sözkonusu mahkemelerin tartışmalı kararlarını tartışmak, bu kararları insan hakları açısından değerlendirmek filan hak getire! Bu tavır, "legalist" olarak bile nitelenemeyecek bir "utangaç yasakçılık" değil de nedir? Alkan-Cemal'in yazısında bu söylediklerimin delili olarak kabul edilebilecek bazı bölümler de eksik değil. Mesela, yazarların "Ben erkek kadavrasına bakmam" (!) dediği söylenen tıp fakültesi öğrencileriyle ilgili söyledikleri: "Bu öğrenci doktor olduğu zaman eline düşmek istemem (istemeyiz) doğrusu." Şimdi ne âlemi var kimin ortaya attığı belli olmayan bu iddiaları hatırlatmanın? Bugüne kadar hangi başörtülü tıp öğrencisi ortaya çıkıp da "Ben erkek kadavrasına bakmam" dedi? Hadi diyelim ki bu iddia doğru; o zaman da, bu iddianın "başörtüsü yasağı"yla ne ilgisi var? Tabii ki hiçbir ilgisi yok. "Erkek kadavrasına bakmam" diyen öğrenci başörtülü olduğu için değil, hekimliğe hazır olmadığı için üniversiteden dışlanabilir ancak. Yazarların "Başörtüsü yasağı"na bir başka yönüyle ilgili düşünceleri de şöyle: "Üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağının bir de öbür yanı var: Başörtüsünün serbest olduğu zamanlarda, özellikle taşra üniversitelerinde, başörtüsü takmayanlara karşı ciddi bir baskı uygulanmıştı. Şimdi başörtüsüne 'demokrasi' adına sahip çıkanlar o dönemde hiç seslerini çıkarmadılar. Çıkarsalardı, şimdi belki çok farklı bir hava olurdu." Ne gereksiz, hatta münasebetsiz sözler bunlar böyle... Başörtüsünün serbest olduğu zamanlarda, başörtüsü takmayanlara karşı uygulanan ciddi baskıdan bugün üniversite önünde bekletilen öğrenciler için nasıl bir ders çıkarabiliriz? Şimdi başörtüsüne "demokrasi" adına sahip çıkanlar o dönemde ağızlarını açmadılarsa bunda öğrencilerin kabahati ne? Evet söylediğim gibi; bunlar da "utangaç yasakçılar"...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |