T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ersümer, RTÜK, hile ve kılıf

Cumhur Ersümer, istifa etse bile, yargının önü açılmalı. Bugüne kadar her parti, dokunulmazlıkların sınırlanmasını savunuyor gibiydi. Esas olan 83'üncü maddeyi değiştirerek, milletvekillerinin dokunulmazlığını sınırlandırmak değil, bakan ve başbakanların Yüce Divan'a gitmesini, siyasi mülâhazalarla engelleyen sistemi ortadan kaldırmaktır.

Bu yüzden Anayasa'nın 100'üncü maddesini tâdil ederek işe başlamak gerekir.

Husûmet

Anap sözcüleri, Ersümer kendilerini görevden aldığı için ona husûmet besleyen TEAŞ yöneticilerinin, bakana iftira attığını; aynı husûmetin bilirkişi raporlarında da göze çarptığını ileri sürdüler.

Hepimiz, bu gerekçeyle Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün, bilirkişilerin değiştirilmesi için Ankara DGM Savcısı Talat Şalk'a "tavsiyede" bulunduğunu hatırlıyoruz. Ama, Jandarma Genel Komutanlığı Harekat Başkanı Tümgeneral Osman Özbek'in ziyaretinden sonra, Türk, bilirkişilere itiraz etmekten hemen vazgeçti.

İyi de yaptı. Zira, bu şekilde, istemeden o da, beyaz enerjinin "karasına" bulaşmış olacaktı.

TEAŞ yöneticilerini, bakanın görevden aldığı, bu yüzden onların iftiralarının hedefi haline geldiği iddiası ise hiç inandırıcı değil.

Zira, Ersümer, bazı bürokratları (Müsteşar yardımcısı Mustafa Mendilcioğlu, TEAŞ Genel Müdürü Muzaffer Selvi, Genel Müdür Yardımcısı Ünal Peker, Enerji İşleri Genel Müdür Vekili Osman İlhan, TEAŞ Yük Tevzii Daire Başkan Vekili Mustafa Aslan, TEAŞ Hukuk Müşaviri Saba Soytekin, TEAŞ Avukatı Duran Belge) Beyaz Enerji Operasyonu başlamadan hemen önce -mecburen- vazifeden aldı.

Onları son ana kadar yerlerinde muhafaza etti. Teftiş Kurulu Başkanı Tuğrul Turan'ın, Ağustos 2000 tarihli raporunda, 3.5 trilyon lira zarara sebebiyet verdikleri gerekçesiyle TEAŞ Genel Müdürü Muzaffer Selvi, Genel Müdür Yardımcısı Ünal Peker ve arkadaşlarının görevden alınması talep ediliyor; bu zararın telâfisi için, alacak davası açılması isteniyordu.

Teftiş Kurulu Başkanı Tuğrul Turan'ı o göreve atayan zaten Cumhur Ersümer'di.

1990 tarihli 399 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname'ye göre, devleti zarara uğratan KİT personeli hakkında -kasıt tesbit edilemezse- sadece alacak davası açılabiliyor; cezai takibata geçilemiyor.

Siyasi himaye

Teftiş Kurulu Başkanı Tuğrul Turan, Aralık 1999'daki 349 milyar liralık zararın, Ağustos 2000'de 3.5 trilyon liraya çıktığını tesbit etmişti; ama, bir kasıt görememişti. Bu yüzden hem Aralık 1999, hem de Ağustos 2000 tarihli raporlarında cezai takibatı gerekli bulmamıştı.

Cumhur Ersümer, müfettiş raporuyla bağlı değil; inisiyatifini kullanıp ceza davası açtırabilirdi. Ama öyle yapmadı. Müfettiş raporunun tavsiye ettiği gibi, ilgilileri görevden bile almadı. En son güne kadar, -operasyonun gerçekleştiği tarihe kadar- bekledi. Sonra da, zaman aşımından dolayı, hukuk davası açma imkânı ortadan kalkacak gerekçesiyle, -aslında Beyaz Enerji Operasyonu'nu duyduğu için- TEAŞ sorumlularını, onların yanı sıra, müsteşar yardımcısı Mustafa Mendilcioğlu ve Enerji İşleri Genel Müdür yardımcısı Osman İlhan'ı görevden aldı.

3.5 trilyon liralık zararın telâfisi için hukuk davası -son güne kadar- açılmadı, sorumlu görülenler hakkında cezai takibata da geçilmedi. Bu yüzden, Enerji Bakanlığı mensuplarının bakana husumet beslemesi değil, siyasi himayeden dolayı şükran duyması gerekirdi.

Ersümer'in, göreve getirdiği bürokratların rüşvet aldığı ortaya çıktı. Bu kişiler, bakanın bilgisi içinde hareket ettiklerini söylüyorlar.

Artık "acaba" diye tereddüt etmeğe mahal var mı?

Tabii Cumhur Ersümer de, Mesut Yılmaz'ın bilgisi dahilinde hareket ediyor.

RTÜK

Ankara gündemindeki bir başka sıcak konu da, Ankara 6'ncı İdare Mahkemesi'nin, RTÜK tarafından düzenlenecek olan frekans ihalesini iptal etmesi.

RTÜK, frekans ihalesine, 28 Nisan 1995 tarihi itibariyle başvuran 16 kuruluşu davet etmişti. 15 frekans yerine, sadece 11 frekansı kullanıma açmıştı.

Önce Ulusal TV, Danıştay'a başvurdu ve ihale yönetmeliğinin iptalini istedi. Danıştay, Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun savunması gelinceye kadar, yürütmeyi durdurma kararı verdi.

Sonra, Eko-TV, Ankara 6'ncı İdare Mahkemesi'ne müracaat etti; tahsis edilecek 11 adet frekansın, daha önce kararlaştırıldığı gibi 15'e çıkarılmasını talep etti.

Ankara 6'ncı İdare Mahkemesi, ne RTÜK'ün, ne de EKO-TV'nin dediğini yaptı.

28 Nisan 1995'te kazanılmış hakları ortadan kaldırdı. Frekans ihalesine, şartları uygun herkesin katılması gerektiğini, buna imkân vermek üzere şartnamenin değiştirilmesini karara bağladı.

Kanun değişsin!

Şimdi Aydın Doğan'ın gazeteleri, Radyo Televizyon Kanunu'nun hemen ele alınmasını talep ediyor. Zaten, onların, ihalenin geciktirilmesindeki temel amaçları, kanunun 29'uncu maddesindeki ortaklık yapısının yeniden düzenlenmesini sağlamaktı.

Bugün, bir kişi, bir televizyon kuruluşunda, sadece % 20 hisseye sahip olabiliyor. Birden fazla televizyonda sahip olduğu toplam hisse oranı da % 20'yi geçemiyor.

Bu yüzden, herkes, "Suna Pelister'ler" kullanarak, "hülle yaparak" yanlarında çalışanları veya güvendikleri isimleri hissedar gibi gösteriyor.

Tabii, bu suç. En hafifinden resmi belgede tahrifat suçu.

RTÜK kararlı

Radyo Televizyon Kurulu, hilenin üzerine gitmeye kararlı görünüyor.

Zaten ben de, 13. 4. 2001 tarihinde, Bülent Ecevit'e gönderdiğim bir yazılı soru önergesinde, bu hususlara temas etmiş, çeşitli yayın kuruluşlarına hissedar olanların malî yapılarının incelenmesini istemiştim.

Yeni bir ihale açılana kadar, medya patronları, hukukî durumlarını sağlamlaştırabileceklerini düşünüyorlar. Kanun değişirse, 20'lik hisse payının yerini, % 20'lik izlenme payı alacak. Değişiklik gerçekleşirse, bir kişi, % 20 izlenme payını aşana kadar istediği kadar kanala sahip olabilecek.

Böyle bir gelişme, tekelleşme eğilimlerini derinleştirecektir. Üstelik hile yapanı cezalandırmak yerine, onların kusurunu ortadan kaldırma anlamını taşıyacaktır.

RTÜK, bir an önce, Maliye Bakanlığı'na yazı yazmak suretiyle, çeşitli televizyon kanallarının ortaklık yapısını, hissedar olan kişilerin hangi kazançlarıyla milyonlarca doları sarfedebildiklerini öğrenmeli.

Böyle bir müracaat, 1999 yılında, Nami Çağan Maliye Bakanı iken gerçekleşmişti. O günden bu güne, Maliye Bakanlığı'ndan cevap gelmedi.

Hileye kılıf

Ama artık farklı bir düzen içindeyiz. Hükûmet, pisliğin üstünü örtmeğe çalışsa bile, başka güçler devreye giriyor; kamuoyu baskı yapıyor.

İşte Ersümer'in akıbeti!

Bu yüzden, RTÜK'ün, gereğini yerine getireceğine, Maliye Bakanı'nın da, cevabını, savsaklamadan vereceğine inanıyoruz.

Hile yapıldığı ortaya çıktığında, bugün televizyon ortağı görünenler, birden bire farklı bir statü içine düşmüş olacaklar.

Bu yüzden, Radyo Televizyon Kanunu değişsin diye bastırıyorlar. Hilelerini meşru bir kılıf içine sokma gayretindeler.

Fakat, artık yüksek tepelere kar yağıyor.

Yılmaz'ın himayesine rağmen, baksanıza Cumhur Ersümer bile devrildi.


28 Nisan 2001
Cumartesi
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED