![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
"Meçhul" olan yoksa o mu?
Bir önceki yazıyı Silahlı Kuvvetler Akademisi Komutanı Tuğgeneral Halil Şimşek'in devletin işleyişindeki olumsuzluklar ve sorunların altından nasıl kalkılabileceğinden bahisle Atatürk'ün 10 Mart 1930 tarihinde arkadaşı Hasan Rıza Soyak'a söylediği sözlere dikkatimizi çektiğini belirterek bitirmiştim. Komutan, bu sözler "kanımca en doğru çözüm olacaktır" diyordu. Atatürk'ün bu sözlerini komutan da aktarıyor. İşte bu sözlerin bir bölümü: "Bütün bu dertlerin giderilmesi her şeyden evvel pek başka şartlar altında yetişmiş, bilgili, geniş düşünceli, azim, feragat ve ihtisas sahibi adam meselesidir, bu itibarla evvela kafaları ve vicdanları köhne, geri, uyuşturucu fikir ve inançlardan temizleyeceksin; işlerinin ehli, idealist ve enerjili insanlardan mürekkep, muntazam, her parçası yerli yerinde modern bir devlet makinesi kuracaksın; sonra da bu makine halkın başında ve halkla beraber..." Komutanın "en doğru çözüm"ü bu sözlerde bulmasına şaşmamak gerekir. Bu sözler, neredeyse harfi harfine, komutanın da üst dereceden üyesi olduğu bir topluluğu anlatmıyor mu? Atatürk'ün bu sözlerinde kanaatimce en "can alıcı" ifade şudur: "...herşeyden evvel pek başka şartlar altında yetişmiş..." Yani toplumun büyük çoğunluğunun içinde bulunduğu "şartlar"dan "pek başka şartlar" altında yetişmiş insanlara emanet edilmiş bir "devlet makinesi"... Sizi bilmem ama komutanın 2001'e yeni girdiğimiz şu günlerde "en doğru çözüm" olarak nitelediği bu sözler bana 2500 yıl öncesinin Eski Yunan'ında yaşamış bir filozofun, Platon'un (Eflatun) "İdeal devlet"inde ikinci önemli tabaka olarak sunulan "Muhafızlar"ını hatırlatıyor! Şu farkla ki, Platon, "devlet makinesi"nin yönetiminde "Muhafızlar"a çok önemli bir rol tanımasına rağmen, onların üzerine "Akıl"ın gerçek sahibi bir "Filozof-Kral" yerleştirmekten geri kalmıyordu. Yani özetle, "Muhafızlar"ın bu "İdeal devlet"te bile yetki ve görevleri sınırlıydı! Atatürk'ün sözünü ettiği ve komutanın aktardığı "modern bir devlet makinesi" kurulması idealini bugün savunmak olacak iş değildir. Hele de ülkenin içinde bulunduğu sorunların çözümü için "en doğru çözüm" olarak bu nitelikte bir "makine"yi önermek? Sonuç olarak komutanın sözlerinin ciddiye alınacak bir yanı yoktur. Türkiye gerçekten dünyanın geri kalan kısmının büyük bölümünden çok farklı bir dünyada yaşıyor. "Yolsuzluk" iddialarıyla yatıp kalktığımız şu günlerde Devlet Denetim Elemanları Derneği (DENETDE) üyelerinin akıllarına gelen şu "en doğru çözüm"e bir bakın: Dernek üyeleri Anıtkabir'i ziyaret ederek Ata'ya yolsuzlukları şikayet etmişler! DENETDE Başkanı Atılay Ergüven, Anıtkabir Özel Defteri'ne yazdıklarını şöyle noktalamış: "Bu mücadelede de ilham kaynağımız senin ülkün ve fikirlerindir." 2001 Türkiye'sinde komutanların ve denetim elemanlarının akıllarına Atatürk'ün kendi dönemi için aklından geçen "Devlet makinesi" fikrinden başka bir çözüm gelmiyor mu? Tuğgeneral Halil Şimşek son günlerin en çok açıklama yapan komutanı. Akıl yürütme tarzını tam anlayabilmiş değilim. Üst üste öyle açıklamalar yapıyor ki, insan kafasında daha birini halledememişken aynı karmaşık niteliğiyle ikincisi çıkageliyor. Komutanın şu son açıklamasına bir göz atın: "Avrupa Hıristiyan kültürü, Hıristiyan inanç değerlerinden beslenmiş Vatikan'ın gözetimindeki insanların şekillendirdiği yaşam tarzı ve değerler sistemidir." Tabii ki, komutanın bu açıklaması da ciddiye alınamaz. "Niçin"ini uzatmaya gerek yok sanırım. Ama isterseniz, bu açıklamada yer alan tek "doğru"yu söyleyebilirim. Yani şu: Evet, komutanın dediği gibi gerçekten de Vatikan, "Hıristiyan inanç değerlerinden beslenmiş"tir. Tuğgeneral Halil Şimşek, Avrupa'da Türkler'e niçin yer olmadığını da, 1854'te Kardinal Newmann'ın Türk tarihi üzerine Liverpool'da verdiği bir konferansa dayandırıyor. "Yok canım, bu kadarı da olmaz!" dediğinizi duyar gibiyim, ama ne yazık ki olmuş... Komutanın tarih tezini açıkladığı toplantıda sevindirici gelişmeler de yaşanmış. İKV Başkanı Sedat Aloğlu'nun başını çektiği bir grup komutanın bu görüşüne karşı çıkmış. Aloğlu şöyle demiş: "Hıristiyan-Müslüman karşıtlığına ilişkin düşünceler kaygı vericidir." Ne kadar haklı, az bile söylemiş... Bravo Sedat Aloğlu'na! Bu ülkede işadamlarına umut bağlayanlar arasında olmasam da, "kurtuluş"un "ekonomik liberalizm"de olduğuna yavaş yavaş ben de inanıyorum!
kbumin@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|