YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Ebru, mozaik ve çift taraflı kriz...

Ülkenin üst katlarında yaşanan tartışmaların yapısal özellikleri bizzat tehdit ediyor toplumu. 'Salon' katındaki tartışmaların 'sokak'la 'temassızlığı' asıl tehlikeyi oluşturuyor. Asker ve Hükümet arasındaki tartışmanın veya buna benzer tartışmaların üst katlardaki anlamını, sistem açısından ne ifade ettiğini ve ne gibi sonuçlar doğuracağını bu köşede defalarca ele aldık. Olayın bir de başka bir boyutu var, ve o boyut toplumun 'dip dalgalarını hareketlendirerek' kolay kolay kontrol altına alınamayacak büyük bir krizi besliyor. En son yılbaşı akşamı gözlendi bunun işareti. Varoşlardan gelmiş gençler, Taksim meydanında toplanıp, beş yıldızlı bir otelin camlarını taşlayarak, 'Burjuvazi dışarı!' diye bağırdılar. Uzun bir müddettir sinyallerini veren 'yaygın' ve 'derinlemesine' sosyal patlamanın işaretleri her geçen gün çoğalıyor. Bu gerçekten tehlikeli bir aşamaya gelmiş görünüyor. Varoşlar, kendi içine evrilen krizlerin yumağı haline gelirken, üst katlarda yaşanan tartışmaların bunlara hiç değinmeyen bir yapıya bürünmesi ise en az bunun kadar tehlikelidir...

Harp Akademileri'nde düzenlenen bir sempozyum vesilesiyle, neredeyse uygarlığın yerini tesbit etmeyi bile güvenlik bağlamına oturan bir Türkiye tablosu çıktı. Güvenlik kimliği ve pratiği bakımından Avrupa'yla anlaşmazlığa düşmemizin, Avrupa'nın bir uygarlık havzası olarak reddini doğal olarak getireceğini dillendiren ve üstelik bunu üst düzey bir askeri yetkilinin ifadeleriyle yapan bir ülke tablosu var önümüzde. Bu, yüzyılı aşan bir zamandan beri ilerleyen bir uygarlık yürüyüşünün en stratejik aşamasında ortaya çıkmış açık bir krizdir. Bu krizin çözümünü sağlayacak sivil otorite ise bir yandan kendini 'istikrar' şeması ile bağlamıştır, öte yandan son Genelkurmay bildirisinde bir kere daha ortaya çıktığı gibi, demokratik bir rejimde yeri olmayan kısıtlılıklarla çerçevelenmiştir. Bu tablo, üst katlarda zaten felçleşmiş bir yapı ortaya çıkarıyor. Çünkü hareket kabiliyetini kaybetmiş, strateji üretemeyen, ürettiğini pratikleştirme iradesinden yoksun bir yönetim biçimi çıkmaktadır ortaya. Bunu kuşatan ise yolsuzluk, keyfilik ve her an kaosa sürüklenme eğilimi yüksek bir ekonomik faaliyet alanıdır.

Üst katlardaki bu krizin artık hiçbir yere gitmeyen, gitme ihtimali de gözükmeyen bir karaktere bürünmesi yüzünden, toplumun 'dip dalgaları' ile siyaset ve devlet arasına ciddi duvarlar örülmüştür. Üstelik bunu bizzat Türkiye'nin yönetilme biçimi getirmektedir. Varoşlarla siyaset arasındaki köprü olma işlevini üstlenmiş siyaset biçimlerini budayan bir 28 Şubat'ın ardından, varoşlar dışlanmışlıkları ve bu dışlanmışlığın sesini duyuramama öfkesiyle başbaşa kalmışlardır. Türkiye, eşit farklılıkların yanyana ve gönüllü bir birliktelik oluşturduğu bir 'mozaik' midir, yoksa boya ile suyun içiçe geçmişliği ve almaşıklığı anlamında bir 'ebru' mudur tartışmaları ile üst katlarda dikiş tutturmaya çalışırken, üst katlar ile alt katlar arasındaki dikişler sökülmektedir.

Sermaye sınıfı giderek özel güvenlik sistemleri ile donatılmış, yüksek duvarlarla ayrılmış ve kendi özel yaşam alanları ile kutsanmış sitelere kapanıp toplumun geri kalan kısmından koparken, varoşlar da artık, eklemlenmek, dahil olmak ya da temas etmek için değil, sadece 'derin bir öfkeyi iletmek' ve 'amaçsız bir isyanı boşaltmak' için meydanlara iniyor. Böylece varoşlar kendi içlerine evrilerek merkezi siyasal süreçlere sırt dönüyor. Sermaye sınıfı ise sadece dar çıkarlarını elde etmek için Hükümet'e belli siyasal talepleri iletiyor. Sermaye sınıfı gerçek bir burjuva sınıfı gibi davranıp kendi talepleri ile toplumun ortak çıkarları arasında bir denge bulma çabasından giderek uzaklaşıyor. Kamu imkânlarından faydalanmak istemeyen, buna ihtiyacı kalmamış olan sermaye sınıfı ile kamu imkanlarından faydalanmaya yol bulamayan varoşlar arasında büyük bir 'kamusal temassızlık' meydana geliyor. Bunun açık anlamı, her türlü krizin üstünde bir sosyal patlamanın eşiğine gelinmesidir; varoşların, öfkeyi meydanlara taşıyacak her türlü 'terör mühendisliği'ne açık hale gelmesidir... En son cezaevi olaylarından sonra, bu öfkeyi 'Alevilik' üzerinden meydanlara taşımaya ve bunu da 'sol örgüt enstrümanıyla' yapmaya yönelen bir mühendislik faaliyetine şahit olmuştuk zaten...

Üst katlarda yaşanan 'Türkiye mozaik mi, ebru mu?' tartışması, iktidar pozisyonlarını korumanın zeminleri haline getirilmek istenen Avrupa Birliği çekişmeleri veya anayasa değişiklikleri gibi konularda elverişli olabilir belki, ama gözüken o ki sokağın gündemine temas etme yeteneği olmayan bu tartışmalar, 'salon' ile 'sokak' arasındaki açıyı giderek büyütmektedir. Siyasetin işlevsizleştirilmesi yüzünden, varoşlardan yürüyen kriz ile sermayenin artık kendi alanının taleplerinden başkasını ifade etmez hale gelmiş olmasından türeyen krizin 'çatışma'nın eşiğine geldiğini görmemek mümkün değildir. Bu iki krizin çatıştığı noktada en çok ihtiyaç duyulacak şey olan siyaset ise, 'salon'un köşeleri arasındaki kavga yüzünden felçleşmiş durumdadır. Toplum, siyasetin her kanadında 'yeni oluşum' arayışlarına destek vererek, bunu 'Türk siyasal hayatının yapısal özelliklerini değiştirecek tarzda' talep ederek, krizler arası çatışmadan doğacak ve şimdiki krizleri aratacak o büyük çatışmadan önce son uyarısını yapmaktadır.


15.OCAK.2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Ömer Çelik

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...