|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Zaman zaman gazete manşetlerine cemaatler ve siyaset konusu yansıyor. Bunların önemli bir kısmı derin bir bilgisizlik ihtiva ediyor. Masa başı üretimleri... Bir kısmında ise sırıtkan yönlendirmeler söz konusu. Ben, prensip olarak cemaatlerin, çizgi olarak kendilerine ne kadar yakın bulurlarsa bulsunlar, merkezi bir irade çerçevesinde ve aktif anlamda siyasetle meşgul olmalarını doğru bulmuyorum. Bugüne kadar yaşanan örneklerde genellikle cemaatler zarar görmüşlerdir. Bunun en büyük zararının da cemaatlerin asli misyonu olan kalb eğitimi alanında ortaya çıktığını düşünüyorum. İnsanlar birey olarak siyasetle ilgilenebilir, belki bunun için çok genel ölçüler de ortaya konabilir, ancak siyasete ilgi merkezi yönlendirme biçiminde olduğu takdirde, bunun, merkezi irade dahil her şeyi tartışma ortamına çektiği, bunun da bireylerin eğitiminde önemli değere sahip "merkez"in manevi etkinliğini aşındırdığı görülüyor. Ardından da klikleşmeler, bölünmeler, tartışmalar, bir de bakıyorsunuz kardeşlikler torpillenmiş, hizmetler tarümar olmuş... Cemaat halinde siyasi tercihler, ortaya çıkan karşılıklı yargılamalar sebebiyle, ayrıca başka islami topluluklarla olan ilişkileri de olumsuz etkiliyor ve kardeşlikler yaralanıyor. Birçok örnek üzerinde durulabilir. Bir örnek benim ilgimi çekiyor. "Süleyman Efendi talebeleri"nin siyasi tercihi... Merhum Kemal Kaçar'ın vefatından sonra bu camianın başına Süleyman Efendi'nin torunlarından Ahmet Denizolgun geçti. Süleyman Efendi'nin bir erkek torunu daha var, o da Mehmet Denizolgun. (Benim bildiğime göre, yaşça daha büyük olan Mehmet Denizolgun'a da cemaat bünyesinde önemli sorumluluklar verildi) Sonra siyaset günleri geldi... Ahmet Denizolgun ANAP'tan aday gösterildi. Mehmet Denizolgun da AK Parti'den aday oldu. Ayrıca AK Parti'de aday olarak aynı cemaat bünyesinde bugüne kadar hizmet vermiş başka isimler olduğu da biliniyor. Olan ne? Olan şu: Cemaatte merkezi irade Ahmet Denizolgun'da bulunuyor ve o da cemaatin ağırlığını ANAP'ta toplamaya çalışıyor. Bu çerçevede, Anavatan mitinglerine yoğun cemaat akışı gerçekleştirilmesi yolunda organizasyonlar yapılıyor. Mesela Mesut Yılmaz'ın Antalya mitinginde büyük bir kalabalık vardı ve bu kalabalığın bu cemaatin katkısı ile gerçekleştiği kimsenin meçhulü değil. Çünkü Ahmet Denizolgun Antalya'dan aday. Ve bildiğim kadarıyla ANAP'ta Türkiye çapında "cemaat"ten gösterilen tek aday. Merkez insan ANAP'tan aday gösterilince de ANAP "cemaatin partisi" oluveriyor ve yalnız Antalya'da değil, her yerde bir seferberlik ortaya çıkıyor. Bakıyorsunuz Denizli'de de cemaat seferberliği gözleniyor. Seferberlik diyorum, çünkü gene bilgilerim ANAP mitinglerine insan taşımak için özel bir gayretin sergilendiğini gösteriyor. Bilhassa ANAP mitinglerinde yoğun "başörtülü kadınlar" gözleniyor. Her partinin mitinginde bir miktar başörtülü kadın bulunur Türkiye'de... ANAP'ta da bulunur. Ama bu yoğunlukta değil. Bu yoğunluk, belli ki "cemaat"in yoğunluğu... Bayılmalar oluyor yer yer, bu da belli ki, bu tür ortamlara hazır olmayan bayanların belki de ilk kez evden çıkıp meydana gelişlerinin göstergesi... Bu görüntülerin ANAP liderini mutlu ettiğini tahmin etmek zor değil. Finalleri oynadığı düşünülen bir siyasi lider için "can suyu" anlamına geliyor bu destek... Böylece kaç yüz bin oy gelir acaba? Bu görüntü en azından ANAP liderine "Cemaatler bize ilgi gösteriyor, çünkü başkalarını desteklemeleri halinde 28 Şubat tehlikesi var" yorumunu yapma fırsatı veriyor. Hürriyet gazetesi de, sanki Mesut Yılmaz'ın nabzını okur gibi böyle bir manşet oluşturmadı mı sözümona "cemaat eğilimleri"ni haber yaparak... Evet, ANAP lideri mutlu çünkü bir "can suyu" bulduğunu düşünüyor. Peki öte tarafta, ona bu can suyunu taşıyan cemaat ne halde? Orada derin bir sancı yaşanıyor. Cemaati "28 Şubat'ta derin yara alan" ANAP'a ikna etmek için manevi etkiler dahil her şey kullanılıyor, bir. İkna olmamakta direnenler dışlanıyor, iki. Ve farklı partilerde temsil imkanı verilen cemaat mensuplarına yönelik ağır haraketlerin yer aldığı fakslar uçuşuyor, üç. Ahmet Denizolgun ile Mehmet Denizolgun Süleyman Efendi'nin torunları ve iki kardeş. Tabii ki ikisi de, dedelerinin yoluna bağlı. Ancak siyasi planda farklılaşmışlar. Mehmet Denizolgun AK Parti'den aday olmuş. Şöyle düşünülebilir: Biri oradan aday olsun, diğeri ötekinden. Kardeş kardeş hizmet etsinler. Ama olan bu değil. Şu anda cemaat bünyesinde Mehmet Denizolgun ve onunla birlikte Ak Parti'den aday olan cemaat mensupları hakkında, cemaat bünyesinde fakslar uçuşuyor. Ağır hakaretlerin yer aldığı fakslar... Ben bu fakslarda geçen ifadeleri sütunuma almakta teeddüp ederim. Güzel mi bu? Cemaatler hakkında iyilikten başka bir yazı yazmamaya özen gösterdim her zaman. Çünkü onların, insan kişiliğini inşa noktasında gösterdikleri itinayı çok önemsiyorum. Gereksiz yere tartışma ortamına gelmelerini sağlıklı bulmuyorum. Peki ama... Ya kendi kendinizi tartışma ortamına getirmeye ne demeli? Değer mi? Hepsi bir tek milletvekilliği... O da barajın ne kadar yakınında uzağında olduğu kestirilemeyen bir partiden... Bir yanda ebedi hayatı kucaklayan bir hizmet alanı, diğer yanda gönül dünyanıza bin türlü sancı taşıyan ilişkiler... Acaba diyorum, ANAP mitinginden dönerken ne hisseder insanlar? Kalblerinde nasıl bir duygu kalır? Çok önem verdiklerini bildiğim kalplerinde?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |