|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Seçimlere giderken siyasi partiler programlarını açıklarlar. Hattı zatında bu programları okuyup değerlendiren pek az seçmen vardır. Ancak, siyasi partilerin konuşmalarında önem verdikleri bazı konular vardır ki, seçmen için önemli olan kısım burasıdır. Siyasi partilerin programlarının önemli olan kısımları, çoğu zaman "sloganlar"la ifade edilir. Sloganlar ne kadar öz ve muhtevalı olursa, partinin başarısı da o kadar çok olur. Parti programlarını sloganlar haline getirebilmek ve bunu halkın diline "pelesenk" olarak yerleştirebilmek büyük bir beceri işidir. Siyasi partilerimizin çoğu bu inceliğin farkında değildirler veya bunu ehil kadrolarla yapamamaktadırlar. 1950 yılında "Yeter söz milletindir" sloganı, Demokrat Parti'yi iktidara taşıyan bir slogandı. Aynı partinin devamı olduğunu iddia eden Doğru Yol Partisi'nin, "Yeter Hak milletindir" sloganı halk tarafından tutulmamıştır. Bu partinin "İkinci Demokrasi Planı" ismini verdiği programı, bütün tutarlılığına rağmen halk diline ve halk kulağına uygun deyimler haline getirilmediği için 1999 seçimlerinde beklenen meyveleri vermemiştir. Siyasi partiler, gerek programlarını halka sunarken ve gerekse bunu bazı manalı deyim kalıplarına sokarken hatalar yapmamalıdırlar. Hatırlayalım ki, iş adamı Boyner tarafından kurulan siyasi partinin büyük iddiaları vardı. Her fırsatta "iktidara gelirlerse ne yapacağını" anlatıyordu. Bu programlar arasında bir tanesi çok çarpıcı idi. Sayın Boyner iktidara gelirse, ilk yapacağı işlerden birisinin, "namus üzerine yapılacak yemin" şeklini değiştirecekti. Milletvekilleri TBMM'de "namusları" üzerine değil, "Kur'an'a el basarak" yemin edecekti. Hattızatında bu konu onun söyledikleri içerisinde belki bir detaydı. Fakat bu detay, ana konuyu unutturdu. Sayın Boyner'in bir yemekte yaptığı konuşmada kendisine şu suali sordular: -Namus üzerine yemin etmek veya Kur'an üzerine yemin etmek konusunun Türkiyenin öncelikleri arasında yeri nedir? Bu suale cevap verilemedi. Bunu sadece bir misal olarak verdim. Bundan hareket ederek, 3 Kasım seçimleri öncesinde siyasi partilerin propagandalarına baktığımız zaman, bazı detaylar ana konuları gölgelemiş gibi görünmektedir. Söylenenlere bir göz atalım. Ortaya şu tablo çıkmaktadır: Baykal'ın önceliği, "milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasıdır." Bunu temin için kendi milletvekilleri adaylarından noter senedi almaktadır. Kafalara öyle yerleştirilmek istenmiştir ki, bu dokunulmazlık ortadan kalkarsa Türkiye'de her şey yoluna girecektir. Sayın Bahçeli tek başına iktidara gelirse, ilk yapacağı işin "bakanlık sayısını 22'ye düşürmek olacağını" söylemektedir. Sayın Kutan'ın önceliği ise"başörtüsü" meselesidir. Sanki bu konu halledilirse Türkiye'deki bütün "hürriyetler" konusu tamamen hallolacaktır. Bu listeyi diğer partiler için de uzatabiliriz. Diyebiliriz ki, seçime katılan partilerimiz arasında tek başına seçimler kazanmış, hükümet kurmuş partilerimizin çoğu bugün "baraj" sancısı çekmektedirler. Halbuki bunlar, büyük siyasi birikimlerin mirasçıdırlar. Ancak bunlar aldıkları siyasi mirası geliştirmek yerine bitirme noktasına getirmişlerdir. Koca Atatürk'ün kurduğu parti, kaderini milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılmasına; koca Türkeş'in partisi, Bakanlar Kurulu sayısına endekslenmişse, Erbakan'ın partisi, hürriyetleri "türban" içine hapsetmişse; hatta Menderes'in ve Demirel'in partisi, propagandalarını "ananız, bacınız" düzeyine indirmişse; koca Turgut Özal'ın partisi,"Avrupa'nın yolu'nun hangi ilimizden geçtiğini" tartışıyorsa, seçmenler ne yapsın? Bugün baraj korkusu yaşayan partiler var. Bunların içerisinde, tek başına iktidar olmuş partiler de var... Bunlar barajı aşabilirlerse, sadece devraldıkları büyük siyasi mirasın ellerinde kalan son değerleri sebebiyle aşacaklardır. Biz burada siyasi partilerimizin açıkladığı programları içerisinde ne vardır konusunu tartışmıyoruz. Bizim üzerinde durduğumuz konu, bu programlardaki öncelikler ve halkın hafızasında kalan parçasıdır. Öyle gözüküyor ki 3 Kasım seçimlerinde "sürpriz"ler olacaktır. Ancak asıl "sürpriz" ismi yeni duyulan partilerin barajı aşarak TBMM'ye girebilmesi değil, TBMM'de temsil edilen partilerimizin seçim barajını aşabilmeleridir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |