|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Ne diyor Anayasa'nın 24. maddesi? "Kimse siyasi veya kişisel çıkar veya nüfuz sağlamak amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan değerleri istismar edemez, kötüye kullanamaz..." Bazıları hariç... Deniz Baykal ve Yaşar Nuri Öztürk... Zaten anayasa Baykal ve Öztürk için herhangi bir "şerh" düşmemiş. Baykal çıkıp, "Hangi parti ne veriyorsa alın, geri çevirmeyin, benden size fetva" diyebilir... Bunda beis yok. Yaşar Nuri Öztürk, politikacıları "Allah korkusu taşıyanlar" ve "Allah korkusu taşımayanlar" şeklinde tavsif edebilir, dince kutsal sayılan değerleri seçim konuşmasına malzeme yapıp istismar edebilir. Bunda da beis yok. Yine aynı Yaşar Nuri Öztürk, Baykal'ın gözyaşlarını, haşa Resul'un gözyaşlarına benzetip tevil getirebilir. Bunda da beis olamaz... Efendim biliyorsunuz, Sayın Deniz Baykal canlı yayında, Uğur Dündar'ın ekrana getirdiği "yoksulluk ve işsizlik görüntüleri" karşısında dayanamamış, ağlayıvermişti... Olur a... Ayıp değil, günah değil... Koca filozof da, "Bizi ne teskin eder? Bilimsel gelişmeler mi, iyi haberler mi, kolektif mutluluk arayışı mı, yoksa nedenlerle olgular arasındaki görünmez işbirliği mi?" deyip gözyaşlarına boğulmamış mıydı? Hiçbirimiz Baudrillard kadar çaresiz olmadık... Çünkü toplumsal gelişmenin temelinde "ahlaksızlık" vardı. Çünkü sadece "rekabet" ederek varolabiliyorduk. Rekabet ahlaktan güçlüydü ve toplumsal tekamülü sağlarken, "natura"yı öldürüyordu. O halde, ağlamak iktiza... Baykal ne yapsın? Ne ülkeyi nasıl düze çıkaracağı ve ekonomiyi nasıl kurtaracağı konusunda kafasında bir fikir, ne de elinde doğrudürüst bir "program" var; ne yapacaktı ağlamayıp da? Ama ağlamak, nasıl derler, "kronik bir hal" almış Sayın Baykal'da... Bunu Yaşar Nuri Öztürk'ten öğreniyoruz. Diyor ki hocam: "Ne zaman bu ülkenin acılarını, yetimlerin acılarını, öksüzlerin iniltilerini anlatsam ağlıyor. Ben ağlayan bir tane siyasi lider başka görmedim..." Valla ben de görmedim... Ben Yaşar Nuri Öztürk gibi birini de görmedim. Öztürk, Denizli'deki mitingde Baykal'ın gözyaşlarını tevil ederken, bizi "asr-ı saadete" götürdü ve aynen şöyle dedi: "Vicdanım bana peygamber efendimizin bir sözünü hatırlattı. Buyuruyor ki peygamber aleyhisselam: Gözyaşı Allah'ın rahmetidir, Allah onu sevdiği gönüllere koyar..." Allah'ın en sevdiği gönüllerden biri olarak Baykal gittiği her mitinge Öztürk'ü de götürüyor. Öztürk mutlaka Baykal'dan sonra sahne alıyor ve "dince kutsal sayılan değerleri" istismar ederek "damardan" konuşmalar yapıyor... Baykal durur mu? O da konuşmasını mutlaka içinde "günah", "sevap", "haram", "fetva" geçen sözcüklerle süslüyor. Peki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ne yapıyor? Ne yapsın? Susuyor... Öztürk'ün CHP mitinglerinde sarf ettiği sözler, Refah ve Fazilet'in kapatma davasında "delil" teşkil eden sözlerden daha ağır değil mi? Kanadoğlu niçin susuyor? Elbette "CHP kapatılsın, Baykal ve Öztürk yasaklansın" demek istemiyorum... Hiç değilse "uyarı" mekanizmasını devreye sokabilir. Tabii bu mekanizma sadece Saadet ve AK Parti için ihdas edilmediyse...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |