|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Yakın geçmişte önemli işlere imza atmış bayağı deneyimli gazeteci, "İşsizim, ama parasızlık dışında mutluyum" dedi. Şaşırmış gözlerle bakmış olmalıyım ki hemen ekledi: "Bütün değerleri tüketen bugünün medya dünyasında yerim olduğunu sanmıyorum..." Hayatını gazetecilik mesleği üzerine oturtmuş birinin bu tepkisi kulaklarımda henüz çınlarken okudum Milliyet yönetmeni Mehmet Yılmaz'ın "Gazetecinin dostu olmaz... Ne yazık ki gerçek bu!" başlıklı yazısını. Bir arkadaşının 'uyarı' olsun diye gönderdiği bir dizi aforizmayı sunmuş Mehmet Yılmaz. Sizler de okuyunuz: "Bilim adamlarının hayvanlara eziyet etmesi affedilemez, onlara deneylerinde kullanmaları için gazetecileri verelim." Bu söz Henrik İbsen'e ait. "Hiçbir şey okumayan bir insan, sadece gazete okuyan bir insandan daha iyi eğitimlidir" sözünü ise Thomas Jefferson sarf etmiş... Biri Norveçli tiyatro yazarı (1828-1906), diğeri Amerika'yı Amerika yapan değerlerde katkısı bulunan bir devlet adamı (1743-1826)... Amerikalı senaryo ve piyes yazarı Ben Hecht (1893-1964) ise şu özlü sözün sahibi: "Gazete okuyarak dünyada neler olduğunu anlamak, saatin sadece yelkovanına bakarak zamanı öğrenmeye benzer." Gazetelere, daha doğrusu gazetecilik mesleğine iyi hisler duyulmayan dönemler vardır. Yukarıda alıntılananlar öyle dönemlere ait olduğunu sandığım tespitler… Gazetecilik mesleğinin yerlerde süründüğü yine öyle bir dönemden geçiyor dünya; sıkıntıların en fazla hissedildiği ülkelerden biri de Türkiye… 'Güven' skalasında zaten en aşağılarda yer alan gazeteci tayfası, şu sıralarda insan içine çıkacak durumda değil. Geçen gün, bizim gazeteden bir dostumla, iki meşgale arası dinlenmek üzere, bir kafede oturmuştum. Ertesi gün elektronik posta mesajlarıma göz gezdirirken şu notla karşılaştım: "Dün akşam sizleri oturduğunuz kafede gördüm. Aynı saatlerde, çok satan bir gazeteden meslektaşınız da Nişantaşı Şamdan Restaurant'ta ünlü bir siyasetçinin kendisi kadar ünlü kardeşiyle birlikteydi. Bugün merak edip o gazeteyi aldım; ünlü politikacının yerlerde sürünen partisinin barajı aşma noktasına geldiğini yazıyordu. O haberi Şamdan'da kotardıklarının tanığıyım." Olaya bakınız. Mesaj sahibi hem beni ve dostumu kahvelerimizi yudumlarken görüyor, hem de, farklı bir mekânda, bir başka meslektaşın bir politikacının politikada etkili kardeşiyle sohbetine tanık olabiliyor… Neredeyse herkesin gözü önünde hayatlar yaşıyoruz sizin anlayacağınız ve gazetecilik mesleği bu durumda müthiş yara alıyor… Elbette her gazetecinin politik bir eğilimi vardır; ne kadar nesnel davranmaya çalışırsak çalışalım kalemimiz o eğilim istikametinde yol alacaktır. Bunu anlıyorum. Ancak, dün kara dediğine bugün ak diyen, farklı patronların gazetelerinde değişik tellerden çalan gazetecileri anlamakta ben de zorlanıyorum. Birden zirvelere tırmanmış bir meslektaş, vaktiyle çalıştığı gazetenin patronuna yaranmak için, istihbarat dünyasından ilişkilerini kullanarak elde ettiği dosyalar yayımlıyordu; şimdi farklı bir patron yanında, yolsuzluk hikâyelerini dost yemeklerine saklıyor… Değişik bir 'örnek' daha var: Eskiden çalıştığı gazetenin patronu kimi 'hedef' seçmişse ona yönelik dosyalar yayınlardı 'örnek gazeteci'; şimdi büyük meblâğlarla transfer olduğu yeni yayın grubu eski patronuyla ilgili dosyaları dizi haline getiriyor... Eskiden bazı dosyaları görmezdi o gazeteci, şimdi de başka dosyaları görmüyor; körlüğü devam ediyor… Böyle bir ortamda, insanlar, gazetecilere neden saygı duysunlar ki… Hürriyet gazetesi şu günlerde isabetli bir iş yapıyor ve hortumlanan bankaları, sahiplerini, ne kadar paramızın batırıldığını sayesinde 'bir kez daha' öğreniyoruz… Tabii, bu, Yeni Şafak okurları için 'bir kez daha'… Hürriyet okurları ise, yazılanların çoğunu, böylesine ilginç bir paket içerisinde 'ilk kez' okuyorlar… Emin Çölaşan bile, "Banka hortumcuları" konulu bir yazıyı ağız tadıyla ancak dün yazabildi... Bugün medyada yaşanan sıkıntıların önemli bir bölümü, patronlarla politikacılar arasında varolan kaymaklı ilişkiler yüzünden… "Sen benim sırtımı kaşı, sonra ben senin sırtını kaşırım" mantığının izdüşümü sayılabilecek bir 'al takke – ver külâh' ilişkisi var o iki grup arasında. Dört yıl politikacı patronun sırtını kaşıyor, bazı kritik ortamlarda da patron politikacının… Şimdi öyle bir ortamdayız ve politikacı çeki tahsile koydu… Gazete patronları okusun diye iddiamı şuracığa kaydedeyim: Eski borçları fena halde ödettirmeye kararlı görünen politikacının arzuları istikametinde yapılacak yayınlar, medya gruplarının ayakta kalma şanslarını azaltacaktır. Halkın tutmadığı, yakasından düşmesini istediği politikacıları savunarak, halkın teveccüh ettiklerini hedef tahtası yaparak gidildiği taktirde, bu seçim, hem o politikacılar hem de işbirlikçi patronlar açısından konumlarını muhafaza ettikleri son seçim olacağa benziyor… Ne kadar büyük bir iddia değil mi? "Buna 'toplu intihar töreni' de diyebilirsiniz; insanlar elele tutuşmuş kendilerini Boğaz Köpüsü'nden bırakmışlar…" Bu benzetme, "Bütün değerleri tüketen bugünün medya dünyasında yerim olduğunu sanmıyorum..." diyen deneyimli gazeteciye ait… Demek, pazarlık işleri Şamdan Restaurant'ta yürütülüyor ha!..
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |