|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye, modern tarihi boyunca yaşadığı ve henüz tam anlamıyla anlamlandırılamayan köklü ve baştan çıkarıcı sorunları nedeniyle fena halde kötü yönetiliyor. Elbette ki, siyâsî tecrübesinin zenginliği ve derinliği, kültürel ve toplumsal dinamiklerinin ve hafızasının enginliği gözönünde bulundurulunca Türkiye'nin kötü yönetilmesini anlayabilmek ve hazmedebilmek hiç de kolay olmuyor. İnsanı daha da tedirgin eden şey, bu absürd ve traji-komik sorunların (örneğin "irtica sorunu", "başörtüsü sorunu" özelinde yaşanan laiklik-anti laiklik gerilimi gibi "sıkıştırılmışlıkların") nereden kaynaklandığı ve nasıl olup da zuhûr edebildiği, hatta ettirilebildiği meselesine ilişkin önümüzü, gözümüzü ve zihnimizi açabilecek nitelikte çığır ve ufuk açıcı entelektüel ve akademik çalışmaların, analizlerin yapılamamasıdır. Türkiye, dünyada kendi ülkesinin temel problematiğini bir türlü anlayamayan, anlamlandıramayan sığ bir entelijensiyanın ve "enver-usta"nın varolduğu ender ülkelerden biri olduğu için bu, son derece doğal ve hatta kaçınılmaz bir şey, ne yazık ki. Ancak Türkiye'nin deyim yerindeyse "kıran kırana boğuştuğu", sürgit devâsâlaşan ve handiyse büsbütün kontrolden çıkan temel sorunlarının anlamlandırılması konusunda bence dünya çapında sosyal teorisyen olarak görülebilecek az sayıda da olsa aydın veya akademisyen de çıkmıyor değil bu "tuhaf ülke"de/n. İşte Ali Yaşar Sarıbay'la Süleyman Seyfi Öğün bu az sayıdaki sosyal teorisyenlerimizden ikisi. Ancak Sarıbay ve Öğün ülkemizde temel sorunsallarımıza ilişkin çığır açıcı teorik çözümlemeler yapmalarına rağmen bir türlü hakettikleri ilgiyi görebilmiş değiller henüz. Oysa Sarıbay da, Öğün de, sadece iyi ve velût birer akademisyen değiller; aynı zamanda, Türkiye'nin temel sorunlarına ve sorunsallarına ilişkin –en azından Türkiye'de- kendilerinin icadı olan politikbilim ekseninde imajinatif çözümlemeler yapan özgün sosyal teorisyenler. Örneğin politikanın sorunlarına bütünlüklü, disiplinlerarası bir gözle yaklaştıkları, Türkiye'deki ana/kronik siyasetbilimi paradigmasını sarsacak Politikbilim başlıklı ortak çalışmaları (Alfa Yayınları; tel: 0212-511 5303), Sarıbay ve Öğün hakkında yaptığım saptamaları doğrulayan bir öncü ve de (sıkı durun!) kült-metin. Bu öncü-ve-kült-metin, ülkemizde sosyalbilimlerin diğer disiplinleriyle uğraşan akademisyenleri ve aydınları heyecanlandırması gereken son derece ufuk ve zihin açıcı bir çalışma olmasına rağmen, benim gözlemleyebildiğim kadarıyla, hemen hiç kimsenin kılını bile kıpırdatmasına yol açamadı. Oysa ben bu metni İngiltere'den döndüğüm vakitlerde Kayseri'de, kitabevini üniversiteye taşçıkartırcasına Erciyes'in o şık, kozmik ve yakışıklı gölgesinde fokur fokur kaynayan yegâne entelektüel mekân haline getirmeyi başaran sevgili Esat'ın Akabe'sinde Esat'a, "yeni bir şeyler var mı memlekette?" diye sorduğumda Esat'ın önüme uzattığı kitaplar arasında bu kült-metni görünce nasıl sevinçten çığlık attığımı ve "demek ki, bu tuhaf memlekette de cins ve de kült adamlar çıkıyor şu bizim enver-usta'dan" dediğimi çok iyi hatırlıyorum. Gördüğünüz gibi bu kült-metin beni heyecanlandırmayı hâlâ başarmaya devam ediyor. Bu heyecanımı, 5. Abant'ta Sarıbay ve Öğün'e de ifşâ ettiğimde onların ne kadar şaşırdıklarını ve tabii yaptıkları işin kıymet-i harbiyesini aradan yıllar geçmesine rağmen Bolu Dağı'nın eteklerinde birinin bildiğini hatırlatmasından da ne denli mutlu olduklarını görünce kendi adıma sevinmiştim. Öncü ve kült-metinler, başlangıçta farkedilmezler; hatta dudak bükülüp geçilebilirler; ama zamanla etkileri derin, sarsıcı ve izbırakıcı olur. İşte Politikbilim'in o zamanı çoktan geldi diye düşünüyorum. Böyle düşünüyorum çünkü Sarıbay da, Öğün de, bu metinde geliştirdikleri politikbilim perpspektifini hem de birkaç ayrı kitapla çoktan Türk siyâsî, toplumsal ve kültürel hayatına uyarlamış durumdalar. Bu kitaplardan sonraki yazılarda sözedeceğim. Peki, beni, Politikbilim metnini öncü ve kült-metin olarak nitelemeye iten nedenler neler? Bu sorunun cevabını bizzat yazarların kitaba yazdıkları önsöze bakarak vermeye çalışayım. Sarıbay ve Öğün, her şeyden önce, ülkemizde hâlen hükmünü icrâ eden "siyaset bilimi", "siyasal bilim" veya "politika bilimi" perspektifinin siyâsî olguları bütünlüklü bir şekilde anlamlandırmaya yetmediğini, o yüzden daha kapsamlı yeni bir perspektife ihtiyaç duyulduğunu, bu perspektifi politikbilimin sunduğunu belirtiyorlar. Ve "politikanın, devleti yönetmekle özdeşleştirilen bir kavrama dönüştürüldüğüne, Politika / Siyaset Bilimi'nin ise devlete ilişkin faaliyetlerin bilgisine" indirgendiğine dikkat çekiyorlar. Bu yüzden günümüzde politikanın, sadece devletle, devlete ilişkin aktivitelerle özdeşleştirilmesinin gittikçe zorlaştığını ve devletin kurulmasından önce ve sonraki pek çok görünmeyen sosyal, kültürel, mitolojik ve dînî fenomenin siyâseti doğrudan veya dolaylı şekillerde etkilediğini ve hatta belirlediğini, bu nedenle kültürel-sembolik yaklaşımları da işin içine dahil eden daha kapsamlı ve disiplinlerarası bir perspektife dayanan politikbilim'in bu "işlev"i yerine getirdiğini çarpıcı argümanlarla, çözümlemelerle ve örneklerle göstermeye çalışıyorlar. Politikbilim'in açtığı ikinci çığır, "politikanın kurumlardan, insanlardan ve olaylardan ibaret olan bir entiteye ("nesne"ye) indirgenmemesi; "politik olanın ne olduğunun" önemsenmesi ve araştırılması; "politik olandan ve politikadan neyi, nasıl anlayabileceğimizi" göstermesidir. Üçüncü yenilik ise politika olgusunun reel bir çözümlemesinin yanısıra kültürel, sembolik ve mitolojik çözümlemelerinin de yapılması; politikaya bakarak toplumun görünmeyen yanlarının, dinamiklerinin gerçekte görünen yanlarını nasıl belirlediğinin keşfedilebilmesine imkân tanımış olmasıdır. Örneğin "Tayyip fenomeni"ni, sadece görünen politik olgularla açıklayabilmek son derece zordur. O yüzden televizyonlarda ve gazetelerde boygösteren siyasal iletişimciler, siyasalbilimciler ve tabii gazeteciler, perspektiflerindeki eksiklikten / sakatlıktan ötürü, siyasetçileri ve siyasi olguları çözümlemiş olmuyorlar; iyice anlaşılmaz kılıyor ve dolayısıyla yalnızca manipüle ediyorlar. Oysa disiplinlerarası politikbilim perspektifi, "Tayyip fenomeni"nin sadece ne olduğunu değil, nasıl ortaya çıktığını ve ne tür anlamlar ifade ettiğini gösterebilecek, kültürel, sembolik, mitolojik, psikanalitik yönlerini disiplinlerarası bir yaklaşımla anlamlandırabilmeyi mümkün kılan bir perspektif sunuyor. Örnekleri elbette ki çoğaltabiliriz. Ama hem gerek yok; hem de yerimiz kalmadı. Çarşamba günkü yazıda velût bir sosyal teorisyen olarak Sarıbay'ın diğer politikbilim çalışmalarını, uyarlamalarını ve analizlerini; gelecek haftaki ilk yazıda ise bir kült adam olarak Öğün'ün çalışmalarını tartışacağım.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |