T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Oylarını oyalayanlara...

"Ne yapmalıyım?" sorusunu cevapsız bırakmak elimden gelmiyor. Çünkü ben bir kere kendimin [herhangi]bir şey yapmak zorunda olduğunu kabul ediyorum.

'Yapayım mı?' değil, 'Yapmalıyım mı?' değil, 'Nasıl yapmalıyım?' hiç değil, sadece 'Ne yapmalıyım?'.. Evet, hepsi bu kadar!

Ne yapmalıyım?

Eylemin şekli değil, türü soruluyor; yani soru, hangi işin yapılması gerektiği konusunda cevap taleb ediyor. Tam da bu noktada, kendini birşey yapmak zorunluluğuyla karşı karşıya bulanın "Ne yapmalıyım?" sorusunu sormasının, eylemenin zorunluluğundan öte eylemenin mahiyetinden kaynaklandığı akla gelebilir.

İyi ama o halde soru niçin 'Yapmalıyım mı?' diye ortaya konulmaz da hep 'Ne yapmalıyım?' kipi tercih edilip mahiyet vücûda takdim edilir? Başka bir şekilde ifade edildikde, eylemin mahiyeti niçin hep eylemin varlığından önce geliyor gibi görünüyor?

Eylemin varlık bulup bulmaması, eylemin varlık bulmaya değip değmeyeceği bir mahiyete sahip olup olmamasıyla mı alâkalı?

Hayır, çünkü daha en başta şurası kesinlik kazanmış ve bir kere [herhangi]bir şeyin yapılmak zorunda olduğu kabul edilmiş idi.

Eylemek zorundaysam, zaten şu anda eylemekteyim demektir. Eyliyorsam, eylemekteysem, dahası eylemek zorunda isem, niçin eyleyip eylememin sebeb-i vücûdunu onun mahiyetiyle irtibatlandırmak gereğini duyayım ki?!?

İnsanın eylemek zorunda olduğu kabul edildiğine ve biteviye eyleniyor olmakla da bu kabulün hakikat olduğunda kuşku kalmadığına göre, imdi insan eylemek konusunda 'iradesiz' olmakla mı vasfediliyor!?

Cevap kesin: Evet!

Zorunluluk, aksi düşünülemez olanın adı. 'Eylemek zorunluluğu' ise insanoğlunun eylememek özgürlüğünün olmadığını ifade etmek demek. Çünkü insan ise özü gereği eylemek zorunda... Aksini yapamayacağını yapan bir 'hayvan-ı nâtık' o!

Hayvaniyeti, özünün bir cüz'ü... O kendi özüne aykırı davranamaz, özü gereği, yapmakta olduğunu yapmakla mükellef değil, mecbûrdur ve hepsinden önemlisi kendisini kendi yapan özü değiştirip özünün dışına çıkamaz.

Sözü uzatmaktan kaçınalım o halde: İnsan eyleyip eylememekte özgür değil, mecbûrdur!

"Yapmalıyım mı?" sorusunun anlamsızlığı gösterilmiş kabul edilirse, "Ne yapmalıyım?" sorusunun kıymeti mi artmış olacaktır?!?

Hayır, sadece eylemenin zorunluluğunu insanın hayvaniyetiyle isbat etmeyi deneyen zekâ, belki bu sefer eylemenin mahiyetini belirlemek konusunda insanın sahipmiş göründüğü kudreti (iradeyi) onun nâtıkiyyetinden hareketle temellendirmeye, yani animal rational'in eylemesini animal oluşuyla, neyi eylemesi gerektiğini ise rationalitesiyle açıklamaya teşebbüs edecektir.

Yolun başında iradenin özgürlüğünden yana olmak kaçınılmaz gibi... Gençlere bu serabı gördüren eylenilmiş olanın azlığından da öte eylemi bekleyen alanların çokluğudur. Sadece yapılacak işler çok değildir, iş yapmak tutkusu yapılacak işlerin cirmini aşkın gibidir.

Tutku tutulması gerekeni aşkın olduğundan, yolun ortasında tutku eski kuvvetinde değilse de yine bir tutku olarak kalır ve fakat bu arada tutulması gereken, orta yaşın sâliklerince bir anda "tutulabilecek olan"mış gibi idrak edilir.

Yolun sonunda yolcu sadece tutulmuş değil, tutulacak bir şey de olmadığını anlar. Tutkular tutulamamış olanlar karşısında (sadece tutulamamış olanlar mı, bizatihi tutulmuş olanlar karşısında da) buharlaşmaya başlar.

İşte böylece devran döner durur; gelen bir ek olmadığı için, bu işlerin bir gelen-eki olmadığı için...


14 Eylül 2002
Cumartesi
 
DÜCANE CÜNDİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED