T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İçimizde akasya gölgesi, kulağımızda Sezen

Gerçeğe dokunabilir misiniz? Gözlerimiz, yaşanılan dünyayı çekip çeviren, olup biteni kendi prizmasından geçirerek aktaran, gerçeği 'gerçeklik' olarak yeniden üretip sunan medya dünyasına kilitli bir haldeyken gerçeğe inanmak ve ona dokunmak artık ne kadar mümkündür? Gerçeğin ne olduğuna, neyin gerçek olduğuna ve ne kadar gerçek olduğuna artık nasıl ikna olacağız?

Bizi buna kim inandıracak? Gerçeği çapağından kim ayıklayacak?

Kişisel gerçeğiniz dışındaki gerçeğin zamanından, bağlamından ve anlamından koparak büyülü bir görsel şölene döndüğü anları hatırlayın. Hemen hemen hepsi televizyonda izlediğiniz görüntülere ait 'an'lardır. Gerçeğin sunulurken geçirdiği dönüşümü benzersiz kılan olaylardan, Amerika'nın Irak semalarını aydınlattığı geceyi hatırlayın mesela. Havai fişek gösterisi neşesinde devam eden bir bombalama sürerken aşağıda insanlar ölüyor, tüm dünya global medya sayesinde 'ilk defa' bir savaşı 'canlı' seyrediyordu. İnsanlar ölüyordu ama heyecan da doruktaydı! Gerçek bir savaş televizyonlar sayesinde, kurmaca tadında bir görsel şölene dönüşüyordu.

Aradan geçen on yılın ardından, geçen yıl tüm dünya yine eş zamanlı olarak gerçek bir olayı canlı izledi televizyon ekranında. Bu çağın Babil Kuleleri gerçek olamayacakmış gibi algıladığımız, sinematografik bir saldırı ile parçalanıp kocaman bir toz bulutu içinde bulunduğu yere çökerken kimse gördüğüne inanamadı. Olup biten sanal bir gerçeklik olarak algılandı. Zihnimiz, kilitlenip kaldığımız ekranlardan çıplak gerçeği değil de, süslenmiş, kurmaca gerçeği görmeye öyle şartlanmıştı ve seyrettiğimiz 'şey' öyle görkemliydi ki, gerçek olamazdı. İnsanların gerçekten ölmüş ve ölecek olması bile 'o an'ın büyüsünü bozamadı, hep onun gölgesinde kaldı. O gerçek dışı gerçek an, aradan geçen bir yıl boyunca, karşımıza yüzlerce ve bu kez kurgulanarak çıksa da, iyiden iyiye yerleşti zihnimize. Büyüsünü hiç yitirmedi ve 'gerçek'le hiç buluşamadı.

Hayatın kurmaca karşısında şansı giderek azalıyor. Gerçek algımız değişiyor. Yaşadığımız şehir de dahil olmak üzere dünyanın dört yanında o gün olup bitenleri derleyip bir bülten içinde her saat başı sunan televizyonda izlediğimiz haberler gerçeği yeniden üretiyor. Gerçek, gerçeğe olan inancımızı habire tüketen televizyonda bir kurmacaya dönüşüyor. Ekrana yansıyan, gerçekten çok yıldırıcı bir gerçeklik artık.

Yaşadığımız hayata sarsılmaz bir hakimiyet kuran modern medya, her olayı atomize ediyor, onu zamanından, bağlamından ve anlamından kopararak kurgulamış mesajlar ve imgeler bütünü olarak yeniden üretiyor. Gerçek elenip, bir gösterge sisteminden geçirilerek biçimlendiriliyor ve görmemimiz gerektiği kadarıyla sunuluyor. Anlam ise, buharlaşıp havaya karışıyor.

Milenyumla çetin bir hesaplaşmaya girişen Fransız sosyolog ve felsefeci Jean Baudrillard bu durum için "Televizyonun amacı, dünyayı enformasyon olarak üretmek ve bu enformasyona bir anlam kazandırmaktır." diyor. Kendimizi televizyon ekranından üzerimize boca edilenlere karşı ne kadar korumaya çalışırsak çalışalım, gerçek kontrolümüzden çıkmış durumda.

Hayal gücümüzle alay edilerek bir imaj haline getirilen dünya, medyanın da dahil olduğu bir sistem eliyle şekillenmekte.

Bizden beklenen gerçeği aramak değil şimdi, bizim için hazırlanmış kurmacaya seyirci olmak ve öyle kalmak.


14 Eylül 2002
Cumartesi
 
FADİME ÖZKAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED