T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bush-Cheney çetesi, kanlı senaryo ve özgürlük savaşı

Diplomatik yalanlar, enformasyon dayatması, Pentagon merkezli propagandalar, paçavraya dönüştürülen uluslararası hukuk kuralları, tarihe karışan uluslararası sözleşmeler, güvenlik paranoyası ve yeni tehdit değerlendirmeleri arasında İslam dünyasına karşı topyekün savaş ve "köleleştirme harekatı" yürütülüyor. Müslümanların ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel varlıklarını tasfiye etmeyi, İslam'ı hayatın her alanından dışlamayı, kaynaklarına el koymayı amaçlayan ve "Amerika-İngiltere-İsrail üçlüsü"nün başını çektiği savaş, bütün güç merkezlerinin ve İslam dünyasındaki yönetici elitin işbirliği ile yürütülüyor. "Durumdan vazife çıkaran" veya "görevlendirilen" her devlet, uluslararası kurum, think tank kuruluşu, medya ve sermaye gücü hegemonya ve yağma harekatında görev alıyor.

"Bush-Cheney çetesi"nin ve sözcülüğünü yaptıkları petrol ve silah lobisinin açgözlülüğü, İngilizlerin emperyal hırsı ve Ariel Şaron'un ırkçılığı ile birleşerek, 21. yüzyıla güçlü söylemlerle giren, ekonomik, siyasal ve kültürel bağımsızlık yolunda ciddi adımlar Müslümanları, tekrar 20. yüzyılın belirsizliğine ve esaretine geri göndermeye çalışıyor.

ABD'nin hegemonya savaşından rahatsızlık duyan güç merkezleri, konu İslam olunca her türlü fedakarlığı yapıyor. Güneyi ve enerji bölgeleri ABD denetimine geçen Rusya ve ABD, Irak'a saldırıya destek karşılığında Moskova'nın Çeçenistan'a yeni operasyonlar için pazarlık yapıyor. Doğu Asya'da ABD askeri gücü ile kuşatılan Çin, yine ABD ile Doğu Türkistan'daki Uygur Müslümanları'nın bağımsızlık özlemlerinin bastırılması için işbirliği yapıyor. Hindistan Keşmir'i ezmek, Filipin yönetimi Moro Müslümanları'nı yenmek için ABD ile birlikte savaşıyor. Pakistan lideri Perviz Müşerref, aynı amaçla Keşmir davasını satabiliyor. Bir çok Müslüman ülkenin yönetici eliti, İslamcı muhalefeti yok etmek için savaşın içinde ve kendi geleceklerini sağlama alma karşılığında ülkelerinin kaynaklarını rüşvet verip, halklarını sefalete sürüklüyor. Bu pazarlık 20. yüzyılda böyle yapıldı, 21. yüzyılda da aynen tekrarlanıyor.

Neden hiçbir hukuki soruşturma açılmadı?

11 Eylül saldırılarından bu yana geçen bir yılda İslam dünyasının elli yılı ipotek altına alındı. Bugün Afganistan ve Irak ekseninde tartıştığımız süreç bir yıl sonra Orta Afrika'dan Güneydoğu Asya'ya kadar bir çok ülkenin kaderinde radikal değişikliklere yol açacak. Savaşın hedefi olan her ülke için çok sayıda "inandırıcı gerekçe" var. Bu gerekçeler Afganistan için Bin Ladin ve Taliban, Irak için kitle imha silahları, İran için nükleer tehdit, Endonezya için etnik kriz, Suriye için veya Suudi Arabistan için "özgürlükler"...

11 Eylül saldırılarından bu yana bütün İslam dünyasının savaş bölgelerine dönüştürülmesine, her ülkeye ABD askeri yerleştirilmesine, ülkelerin içişlerine müdahale edilmesine, ABD istihbaratının her ülkede operasyonlar yapmasına, denizlerin denetim altına alınmasına, Müslüman ülkelerin karasularında bile ABD donanmasının gemileri aramasına rağmen, saldırılarla ilgili hiçbir "hukuki kanıt"ın ortaya konulmamış olması ve hiçbir "hukuki soruşturma"nın başlatılmaması ilginç değil mi? Sadece Irak ve Suudi Arabistan'a açılan birer trilyon dolarlık tazminat davaları var. Onlar da Irak'ın petrolüne, S. Arabistan'ın ABD bankalarındaki yüz milyarlarca dolarlık parasına el koymak için bizzat ABD yönetiminin örgütlediği davalar. Guantanamo esirlerinin ne gerekçe ile yargılanacağına bile karar verilemedi.

11 Eylül'den bu yana süren operasyonların hiç biri hukuk ve uluslararası sözleşmelere dayanmıyor. Hepsi yasadışı ve intikam hırsıyla yapıldı. Bütün operasyonlar objektif kıstaslar göz ününe alındığında birer terörist eylemdir. Devlet terörünü meşrulaştıran bu yöntem, insani alanda kitlesel katliamlarla, siyasi alanda hukuksuzlukla, güvenlik alanında bireysel özgürlüklerin yok edilmesiyle, ekonomik alanda ise yağmacılık şeklinde devam ediyor.

Kanlı senaryo ve refah tuzağı

Saldırılardan bu yana İslam dünyasında on binlerce insan ABD saldırılarında veya ABD desteğiyle yapılan saldırılarda öldü. Kitlesel katliam meşrulaştı. Müslümanlar'ın inanç ve düşünce özgürlükleri, ekonomik, siyasi ve kültürel hakları ellerinden alındı. 11 Eylül saldırılarında ölenler için bütün dünyada yas tutuldu. Ancak "küresel terör harekatı"nda ölen on binlerce Müslüman kayıtlara bile geçmedi. Hiçbir suçları olmadığı halde öldürülen, televizyon kanallarında görüntüleri geçmeyen, gazete, dergi ve ajanslardan ne haberleri ne de resimleri yayımlanmayan Çeçen, Uygur, Özbek, Filistinli, Iraklı, Filipinli, Afgan, Pakistanlı, Keşmirli, Hintli, Endonezyalı Müslümanların sayısı Amerika'ya yönelik saldırılarda ölenlerin onlarca katı.

Dünyada ilk kez nükleer ve kimyasal silah kullananlar, bu silahları edindiğinden şüphe duydukları ülkelere saldırıyor. Latin Amerika'dan Endonezya'ya yüz binlerce insanı öldürenler, kitlesel katliam yöntemini geliştirenler, Saddam Hüseyin'i İran'a karşı nükleer ve kimyasal silahlarla donatanlar, Halepçe'de kullanılan kimyasal silahları Saddam'a verenler ve kullanmasına yardım edenler, Irak savaşında öldürdükleri 250 bin Müslüman'ın ve Ambargo nedeniyle ölen bir milyon civarında Iraklı çocuğun hesabını daha vermeden yine Irak'a saldırıya hazırlanıyor. Dün Taliban'la kafaları karıştırılan Müslümanlar bugün Saddam rejiminin acımasızlığıyla meşgul ediliyor. Oysa dünya genelinde yürütülen Haçlı Savaşı ve yağma, 21. yüzyılı Müslümanlar için karanlığa çevirmeyi amaçlıyor.

Bu kanlı senaryoyu yazanlar, en marjinal grupların bile yarın "İslam dünyasının kurtuluşu" için tahminlerin ötesinde güç kazanacağını öngöremiyorlar. Yarın bütün İslam topraklarında özgürlük savaşı verileceğini, İslam dünyasının yönetici elitinin "hainler grubu" olarak algılanacağını, Amerikan askerinin sokaktaki Müslüman için bile hedef seçileceğini, ABD ve müttefiklerinin sömürge harekatının 21. yüzyılın sosyal ve ekonomik problemlerin kaynağı olarak görüleceğini ve intikam hislerinin güçleneceğini göremiyorlar.

Amerika da, ona destek veren ülkeler de, yeryüzünün fakirleştirilen toplumlarının Müslümanlar'ın ekonomik, kültürel ve siyasal özgürlük yolunda verecekleri mücadelenin arkasında yer alacaklarını, işgal ve sömürge ile ayakta duran refahın Batı için en büyük tehdit haline geleceğini görecekler.


14 Eylül 2002
Cumartesi
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED