|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Aylardır, aynı soruyu sorup duruyorum. El konulan bankalar dolayısıyla uğranılan zararın ne kadarı eski sahiplerinden tahsil edildi? Milliyet gazetesinde Mehmet Yılmaz'ın sütununda benzer bir soruyla karşılaşınca sevindim: "BDDK kurulduğundan beri el konulan ve Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu'na (TMSF)'ye devredilen bankalarda batan paranın ne kadarı eski sahiplerinden tahsil edilebildi? Eski sahipleri bankaları borçlarıyla beraber TMSF'ye bırakarak bütün bu yükten kurtuldular mı?" Ve devam ediyor Yılmaz: "Görebildiğimiz kadarıyla batık bankaların eski sahiplerinden hiçbirinin hayat standardında bir değişiklik gözlenmiyor. Hepsi işlerini yönetmeye devam ediyor, eski evlerinde oturuyor, eski hayatlarını aynen sürdürüyorlar."(20 Haziran 2002 - Milliyet)
Farklı iddialar
Şimdi Pamukbank da Fon'a deredildi. Engin Akçakoca bankanın 2 milyar dolar sermaye açığı bulunduğunu beyan etti. Yani Pamukbank'ın mükellefiyetleri, sermayesinden 2 milyar dolar daha fazla. Bu yüzden, bir süredir, sermaye artışına gitmesi bu bankadan talep ediliyordu. Öte yandan Çukurova Grubu, farklı bir iddia ortaya atıyor: "Fiskobirlik'in Hazine tarafından üstlenilen Pamukbank'a olan borcu 1.5 katrilyon lira olarak belirlendi. 1989'da Fiskobirlik'e açılan kredi, 11 yıl geçmesine rağmen ödenmedi ve Hazine 31 Ocak 2002'de borcu, 1.5 katrilyon lira olarak üstlendi." Çukurovacılar diyor ki, Hazine bu borcu ödeseydi bizim 2 milyar dolar sermaye açığımız olmazdı. Mehmet Emin Karamehmet de "Yapı Kredi ile Pamukbank birleşseydi, sermaye yeterlilik rasyosunu tutturacaktık. Kaldı ki, birleşme durumunda, ilk yıl 975 milyon dolar, ikinci yıl 2 milyar dolar nakit parayı bankaya enjekte edecektik. Zaten, Hazine, 1.5 katrilyon liralık borcunu ödeseydi, 2 milyar dolar sermaye açığı kalmayacaktı" şeklinde konuşuyor.
İşte bu iddiaları BDDK Başkanı Engin Akçakoca'ya sordum: Akçakoca: Hazine'ye karşı alacak davalarını kazandılar. Bu yüzden, biz o borcu tahsil ettiklerini kabul ederek hesap yaptık. Buna rağmen sermaye açığı 2 milyar dolar. Soru: Yapı Kredi'nin sermaye yeterlilik rasyosunun 16 olduğu, iki banka birliştiği takdirde, sermaye açığının kapanacağı ileri sürülüyor. Ne dersiniz? Akçakoca: Kapansaydı, birleşmesine izin verirdik. İşte resmi ağızdan beyanlar bu meyanda.
Bir de söylentiler var: "En büyük medya patronunun damadı geçenlerde 'İki bankaya el konulacak. Biz bu bankalardan birini, bir de Digitürk'ü alacağız' demiş. Büyük patron Çukurova Grubu'na ait olan Digitürk'ün abone sayısının artmasından dolayı çok rahatsızmış. Medyada, Karamehmet güçleniyor diye tasalanıyormuş. Kısacası, Pamukbank'a el konulmasının arka planında ekonomik gerekçeden ziyade, tekel olarak kalmak isteyen o patronun hırsı varmış. Onun gazetesinde çalışan iki kişi (biri Ankara temsilcisi, diğeri ekonomini'daki başı) BDDK ile yoğun ilişki ağı kurmuş, üyeleri etkiliyorlarmış." Gördüğünüz gibi rivayet muhtelif.
Akşam ve Güneş'in yayını
Medya sermayesinin her tarakta bezi olunca, kafalar karışıyor, rekabet, başka sahalara da sirayet ediyor. Halkın gerçekleri öğrenme hakkı, patronun menfaati doğrultusunda şekilleniyor. Evvelki gün Akşam gazetesinin manşeti (19 Haziran 2002) Ecevit'i, Fon'a devredilecek bankalarla ilgili konuşmasından dolayı topa tutuyordu: "Yatağından karıştırdı. Sağlığı nedeniyle Bakanlar Kurulu'nu bile toplayamayan Başbakan Bülent Ecevit, özerk kurullara müdahale ederek yeni bir kargaşanın kapısını aralıyor. Ecevit hukuku açıkça çiğneyerek BDDK'nın özerkliğine el uzattı." Başbakanın "herkes BDDK Başkanı Engin Akçakoca'ya uyum sağlayamıyor, hangi bankalar birleşecek, bu konuda süratli mesafe alınamıyor" demesi aslında, bir süredir askıya alınan Pamukbank meselesinin çözümü için bir işaretti. BDDK 7 kişiden müteşekkildi. Ama, herhalde, Kurul'da oluşan denge bozulmasın diye, eksik olan bir kişi, bir türlü seçilemiyordu. BDDK üyelerinden üçü, Pamukbank'ın Fon'a devredilmemesini istiyor, Başkan da dahil üç kişi, devir istikametinde oy kullanıyordu. İşte Ecevit, "hasta yatağından" bu sorunu çözmüştü. Akşam ise, "Yatağından karıştırdı" manşetiyle çıktı 19 Haziran 2002'de. 20 Haziran tarihli Güneş gazetesi ise, sıkı bir muhalefete başlamıştı: "Ecevit Türkiye'yi Parkinson yapacak." Ecevit'in resminin üzerine şu cümleler düşülmüştü: "Hatırlamıyor, konuşamıyor, yürüyemiyor" Haberin muhtevasında da Ecevit'e karşı ağır hakaretler vardı: "Piyasanın istikrara ihtiyacı olduğu dönemde, ciddi bir beyin hastalığı olan Parkinson'a yakalanan Ecevit güven vermiyor. Bakanlar Kurulu'na bile katılamayacak kadar kötü durumda olan, söylediği sözleri hatırlamayan, konuşmalarında gaf üstüne gaf yapan Ecevit'in aldığı kararların hiç de sağlıklı olmayacağı konusunda herkes birleşiyor. Başbakanlık koltuğunun fiili olarak boş olması, Türkiye'ye zaman kaybettirmekten öteye gitmiyor. Vatandaşlar 'Ecevit artık bırakıp bir kenara çekilsin, yoksa topyekûn Parkinson olacağız' diyor."
Medya-ticaret-siyaset ilişkilerinin basının sağlığına zarar verdiğini, ilk günden beri iddia edenlerdeniz. Mehmet Emin Karamehmet'e ait Akşam ve Güneş'in manşetleri bu iddiamızın ne kadar doğru olduğunu bir kere daha ispatlıyor. Eğer Pamukbank Fon'a devredilmeseydi, Ecevit'ten iyisi yoktu. Ama madem devredildi, artık gerçekleri yazmanın zamanı geldi: "Hatırlamıyor, konuşamıyor, yürüyemiyor!"
Ekonomik zaruret
Kemal Derviş rahatlamış görünüyor. O, Akçakoca ile birlikte, İMF'ye verilen sözü yerine getirmeye çalışıyordu. Haziran sonuna kadar bütün bankaların sermaye yeterlilik rasyoları 8'in üzerine çıkacaktı. Bunun için, bankanın koyduğu sermaye kadarını Hazine de ilâve edecekti. 5'in üzerinde olanlara ise, kredi kullandırılacaktı. Demek Pamukbank bu tarife kendini uyduramadı.
Ben şahsen, Karamehmet'e karşı siyasi bir husumet olduğunu düşünmüyorum. Çünkü o, gazetelerinde hep nabza göre şerbet verdi. Derviş'in veyahut İMF'nin de Pamukbank'a özel bir husumet besleyebileceğine ve Karamehmet'e karşı kasıtlı hareket edilmiş olacağına da inanmıyorum. Neden İMF 1.1 milyar dolar krediyi serbest bırakmadan, Pamukbank'ın Fon'a devrini şart koşsun? Karamehmet değil, Cem Uzan gazetesinde ve meydanlarda İMF düşmanlığı yapıyor. Ama onun bankasına el konulmadı.
Medya ve siyaset
Siyaset-ticaret-medya ilişkileri çok tehlikelidir. İşte Show-TV'nin eski sahibi Erol Aksoy'un hali. İşte Sabah'ın sahibi Dinç Bilgin'in durumu. NTV'nin sahibi Cavit Çağlar, Milliyet ve Yeni Yüzyıl gazetelerini satın almaya çalışan Korkmaz Yiğit, TGRT'nin sahibi Enver Ören ve nihayet Akşam'ın, Güneş'in, Show-TV'nin sahibi, Sabah ve Atv'nin ortağı Mehmet Emin Karamehmet... Her biri yara aldı. Aslında, Karamehmet, başarılı, büyümekten korkmayan bir işadamıdır. Yatırım yapıp, risk almayı sever. Böyle önemli bir işadamının bu duruma düşmesi, elbette sadece kendi hatası değil. Kriz üreten bir Türkiye'de ayakta durabilen kaç kişi kaldı ki? Bir işverenin yediği darbe, o müesseselerde çalışanların da darbe yemesi sonucunu doğurur. Medyada ve banka sektöründe yeni işsizler ortaya çıkabilir. Ne kadar yazık!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |