T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ayaklar ve kafalar

Türkiye'nin Güney Kore karşısında oynadığı olağanüstü güzel maçtan sonra futbolda 'dünya üçüncüsü' unvanını kazanması gerçekten muhteşem bir gelişme. Başarıya susamış bir ülkeye en değerli armağanı milli takımımız sundu. Kendilerine bir kez daha şükran borçluyuz.

Bu maç, bir çok başka şeyle birlikte, bir gerçeği iyice gözlere soktu: Başarının en büyük payı teknik direktör Şenol Güneş'e ait. Bütün eleştirilere rağmen Hakan Şükür'den vazgeçmemesi, daha önceki maçlarda İlhan Mansız'ı ancak hin-i hâcette oyuna sokması, oyunları savunma -ve özellikle kaleci Rüştü- üzerine kurması hep doğru kararlardı. Her maçta, rakibin özellikleri göz önünde tutularak hazırlanmış bir oyun planıyla sahaya çıktı takımımız; bu da Güneş'in önemli bir taktisyen olduğunu gösteriyor... Ona güvenen ve insafsız eleştiriler karşısında tavır bozmayan futbol federasyonu (özellikle başkan Haluk Ulusoy) da takdiri hak ediyor...

Kore karşısında göz kamaştırıcı goller attık, müstahkem mevkileri iyi savunduk, muhtemel golleri şık biçimde savuşturduk. Kupanın üçüncüsüyle dördüncüsünü belirleyecek maç, Türk takımının oyunu sayesinde, sanki bir 'final' mücadelesi gibi geçti; bugün 'şampiyonluk' için karşılaşacak Brezilya ile Almanya'nın işini zorlaştıran da, bu maçla, biz olduk.

Kupa başarısı, spor câmiasına, şimdiye kadar olduğundan çok daha büyük sorumluluklar yüklüyor. Türkiye, Dünya Kupası'nın çıtayı bayağı yükseltmesi sebebiyle, bundan böyle daha büyük başarılara göz dikmek zorunda. Sadece futbolda değil, başarıya susanan hemen her spor dalında... Basketbolde yakalanan grafiği daha da geliştirmemiz ve milli sporumuz güreşi yeniden ihya etmemiz gerekiyor. Halterde birinciliklere aboneliğimizi yenilemeliyiz. Atletizmde dünya kulvarlarında yarışacak sporcularımız olmalı.

Tabii, sporda yakalanan başarı, Türkiye'yi başka alanlarda da dünya standartları peşinde koşmaya zorluyor. Futbol evrensel bir ilgiye muhatap; bir ay öncesine kadar ülkemizin adını duymamış yüzmilyonlarca insan, milli takımımız ve oynadığı muhteşem futbol sayesinde, Türkiye'nin varlığından haberdar hale geldi. Bu da başka alanlarda yarışan Türkler için iyi bir 'start' teşkil ediyor. Edebiyatçılarımız, bilimadamlarımız, devlet ve politika erbabımız bundan böyle daha fazla ilgi çekecek, projektörler onların üzerine çevrilecektir. Nobel umutlarını depreştirecek bir gelişme bu.

Spor ile politika arasında irtibat kurulmasını yadırgayanlar var; oysa bütün faaliyetlerin merkezinde politika bulunur. Futbolda 50 yıllık rüyayı gerçekleştirme yoluna, Türkiye, 1980'li yıllarda yapılan bir politik tercihle girdi; kulüpleri şirketleştirip o zamana kadar uzak duran işadamlarının ilgisine açan, sahaları yemyeşil hale getiren, futbolcuyu kıymete bindiren politik tercihin ürünüdür bugünkü Türk futbolu. Futbolcularımızın dünyanın büyük kulüplerinde oynayarak deneyim kazanmaları da, yabancı yıldız futbolcuların kulüplerimizi güçlendirmeleri de yine aynı politikanın sonucudur.

Yarının dünyasında, özelde futbol genelde de spor, çok daha fazla maharet, teknik bilgi, dünya deneyimi gerektirecek. Çıta da yükseldiğine göre Türkiye'den daha iddialı olması beklenecek. Daha çok para dönecek, daha parlak gençler işin içine girecek. Türkiye'nin bunları kaldıracak, başarının 'bir seferlik' olmadığını gösterecek bir yapılanmaya, bu yapılanmayı mümkün kılacak bir anlayışa ihtiyacı olacak. Ekonomik zenginliğe de... Bunlar da sporun (futbolun) bir kez daha 'politika' ile buluşma noktasıdır.

Seul ve Tokyo'da ter akıtarak 'milli forma'nın hakkını vermeyi başarmış futbolcularımız bugün Türkiye'ye dönüyor. Hem de en çok ihtiyacı olduğu bir dönemde ülkemize mutluluk tattıran, çoktandır gülmeyi unutmuş insanlarımızın yüzünü güldüren milli takımımıza hak ettiği karşılama mutlaka yapılacaktır. Onları bağrımıza basarken, ülkemizi daha güçlü, insalarımızı yarınlara daha umutla bakar duruma getirecek bir büyük politik reforma ihtiyacımız olduğunu aklımızdan çıkarmayalım.

Ayaklarımızın işe yaradığını Dünya Kupası sayesinde öğrendik; şimdi kafalarımızı çalıştırmanın zamanı geldi, hatta geçiyor bilse...


30 Haziran 2002
Pazar
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED