T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Potansiyel suçluluk "dizisi"...

Demokratik ülkelerde, seçimlerde, halkın tercihleri ile iktidar olan kadrolar, halka yeni umutlar aşılar. Başarılı oldukça, yeni seçimler ile, yine iktidar mevkiine gelirler.

İki dönemdir, İstanbul'da bir "zihniyet kadrosu" işbaşına gelmişti. Amma, dünkü "Yeni Şafak"ta, bence manşetlik bir haber olması gerekirken, 5. sayfada yer alan "İGDAŞ-İSKİ davası" üzerine, bir eski genel sekreter, bir genel müdür ve 83 "sanık"tan oluşan bir davanın resim ve haberi, beni içten-içe kahretti...

Duruşmaya 23 kişi katılırken, diğerleri de bundan sonraki duruşmalarda ifade vereceklerini beyan eden duruşmada, "sanıkların duruşmalardan vareste tutulması"na karar verildiği de belirtiliyordu!..

Acı acı tebessüm ile, derin bir tefekküre daldım, bir an... Karşımdaki adamlar, İstanbul halkının yetki verdiği, hizmet beklediği insanlardı. Ki onlar, bu hizmetlerinden ötürüdür ki, iki yıl önce bir daha hizmet için oyunu vermişti!..

Fakat karşılarına bir desîse ve fitne ehli çıktı ki, birdenbire suçlu olarak "medya"nın tiraj malzemesi olarak sahneye çıkartıldılar!.. İnanıyorum ki, bu 83 ile beraber, daha 180, belki de "bin seksen" kişi "sanık" olarak medya tarafından deşifre edilecekler. Fakat sonunda "beraat" edeceklerdir...

Amma, daha önceleri göz altına alınan, aileleri taciz edilen ve horlanan insanların bir hakalma, bir mağdur olma durumları sebketmişse, bunun "diyet"ini kimden ve nereden "tazmin" edecekler, merak ediyorum! Bu işin içinde "kul hakkı" diye miras kalan ve "vatandaş onuru" olarak taşıdığımız "TC vatandaşlığı" ile, kimin yakasına yapışmak gerektiğini, bu "sanık aileleri" sormayacak mı?..

Bu ülkede, bu sanıklar var oldukça, bir türlü batılı, çağdaş ve uygar bir ortam ve sistem "özlem" olarak kalmaktan öteye gitmeyecektir!..

Hiç kimse, bu milleti aptal yerine koymasın!.. Aziz Nesin, istediği kadar ülkenin yüzde 70'inin "aptal" olduğunu söyleyip dursun. İstedikleri kadar, anketlerle, kamuoyu araştırmaları ile, AB için, istatistikler yayınlayıp dursunlar!.. Bu ülkede, AB istemeyen bir avuç zengin ve vurgun ehli sosyete ve yalı dilber ve hovardalarıdır!..

Halkımız, bütünüyle bu işi çoktan halletmiştir!

İşte yaz mevsimi... Almanya, İsviçre, Hollanda, Belçika vs. birçok Avrupa ülkesinde çalışıp, "geçim yeri" seçtiği ülkelerden, köyüne "tatil" yapmaya geliyor... Onların ve köylerindeki insanların hiç bir uyumsuzluk veya huysuzluk sorunları yoktur, Avrupa Birliği için...

Bütün sorun, ülkenin kaymağını yıllardır, hatta asırlardır yiyen bir avuç kent-soylu ve eşraf artığı mütegallibe!.. 

Bu iş, ne "Kürtçe" sorunudur, ne de "kültür farklılığı"ndan doğan uçurum!..

Bizim işçilerimiz, kırk yıldır Avrupa'da... İlk yıllarda bir takım sorunları oldu! Amma ikinci nesil, şimdiki yetişkinlerin hiç bir problemi olmadı ve olmuyor da!..

Bizim Emre... Rahmetli Mehmet'in oğlu... Hollanda pasaportu var. Emre "spastik", yani "bedensel özürlü"... Türkiye'de ise, Hollanda makamları arar; deprem sırasında sordular, amma bizim hükümet, babası ömrünü verdi Millî Eğitim için, hiç bir şekilde, ne yerler, ne içerler sorduğu yok! Ondan sonra kalkarlar, cart-curt sesler çıkartırlar!..

Bizim köydeki –Mahmut Makal'ın ki değil– Kamiloğlu ailesi, parçalanmış... Bir ailenin on bir çocuğu doğdu Rotterdam'da... Hepsi sosyal güvence altında... Amma Kamiloğlu'nun "Yenice Köyü"nde doğan çocukları, eğitimsiz, sefil ve perişan!..

Kim özlemez, kim istemez AB olayını bu durumda!..

"Kürtçe" de bahane...

Dikkat ediniz, bütün mesele, Anadolu'da doğan bir "bin yıllık kültür" var, başkalarını rahatsız ediyor!.. Bölüp parçalamak isteyenler hile ve desise peşinde koşanların oyunları yine!..

Şimdi sıkı durun, şu lisan meselesinde... Bin yıllık kültürün ürünü üzerinde, birkaç örnek vereyim!..

Bizim Türkçe kadar, Arapça ve Farsça da birlik ve dirlik amilidir bu ülkede... "Kürtçe Dil Desleri" adlı bir kitap geçmişti elime. Dikkatlice inceledim!.. Yüzde yetmiş "kelimeleri" kendime yakın buldum!..

Şimdi dikkatlice şu "Belî yarım, belî dost!" şarkısını terennüm ediniz! Oradaki "beli" Farsçadır ve "evet" manasınadır!.. Kürtçe'de ise "Belê" söyleniyormuş!..

Hani bizde geçmişte "yıllıklar" vardı!.. Bunlara "Salname" derlerdi!.. "Servet-i Funûn" dergisinin de salnamesi vardı: Salname-i Servet-i Funün!.. Kürtçe "sal" derlermiş "yıl"a... Hani adama bir hayret ve heyecan üzere "Günaydın!.. yeni mi uyandın, farkına vardın!" derler. Bunlara da "Nev-sal" diyelim!.. "Yeni yıl"lar başladı, uyan Süleyman, uyan! Bunu tabii ki "bizim Süleyman" olan Keşaplioğlu Süleyman Gündüz'e, söylüyoruz, yoksa yine başımıza bir bela gelebilir!.. Biz çünkü, maddeten "fakir" ülkeyiz! Eh, Kürtler de "Feqir" diyorlar!.. Aramızda bir tek Fransızların "q"sü fazla!.. O da yerli olsa, işin tadına varılmaz! Demek ki, onlar da "taklitçi" oldular!..

Avrupa treni kaçtığında, biz ne deriz: "Saat kaç?" Onlar ise farklı mı? İşte bunun Anadolucası: "Saet kem?" Anladınız mı? "Sınıf" aynı, "Meh/Mah" aynı...

Hasılı, içim yanıyor!.. Biz nelerle uğraşıyoruz!.. Onlar nelerle!

Evet, dedem Abdullah Efendi gibi "yanmış yürek" var bende:

Köyde, sataşmışlardı ona: "-İki köy arasında kurdun saraylı direk!"

Merhum da cevap vermişti: "-Hepsi kuru iftira, var bende yanmış yürek!"

Nereden nereye demeyiniz!.. İGDAŞ'ın bir sloganı vardı "Gökyüzü ile arkadaş!"

Eskilerimiz "Gökyüzü" yerine "Asuman" kullanırlardı! Şu kızlarımıza ad olarak verdiğimiz "Asuman"... "Kürt kökenli"lerin lügatlarına bakınız, "Asman da bizim kelimemiz" diyorlar!..

Bütün bunların sebebi, dar alanda, kısır bir döngüde, sıkışıp kalmaktan ileri geliyor!..

Yoksa, "Bazar/Pazar/Çarşı" diye diye, "Nan/Ekmek" ile yola çıkıp "Penir/Peynir"i azık yaparak, Avrupa yollarına düştük!..

Yarım asır sonra, Avrupa'nın sanayileşmiş ülkelerinin bütün mamulatını, köyümüze kadar getirdik!.. Amma şehir magandasını bir türlü razı edemedik!.. Amma sabr ediniz, medyada süren "maganda dizileri" son bulmak üzere!.. ABD'nde Filler-Eşekler politik kavga vere-dursun!..

"Vahşi Batı"nın saltanatı bitecek, İSKİ'nin suları akacak, uçurtmaları ile çocuklarımız, temiz havada gökyüzüne doğru süzülecek!..

Dostum Açıkalın da, Eroğlu da üzülmesinler, "yalancının mumu yatsıya kadar yanar"mış!..

"Saba makamı" ile, şafağı söküp, ülke üzerine hizmet için yayılacağımız günler yakındır!..


www.sadikalbayrak.com

30 Haziran 2002
Pazar
 
SADIK ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED