T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
O ölmemiş, geri geldi!

Nihayet biraz temiz hava solumaya başlamıştık; tezlerinin önemli bir bölümü mizaha varan bir tartışmayı geride bıraktığımızı sanıyorduk... Yıllarımız her köşede "kamusal-özel" farkı üzerine geliştirilen farklı tezleri birbirine vuruşturarak geçmişti... Tartışmaya katılmayan kalmamıştı; kimisi "özel"ci, kimisi "kamusal"cı onlarca mütefekkir hiç değilse üç beş yılımızı "deve" yapmıştı.... "Nihayet" diyorduk, 'kamusal'ı ya da 'özel'i, 'pozitif'i ya da 'negatif'i derken bu nöbeti de atlattık ve TBMM Başkanı'nın "türbanlı" eşinin havaalanında türbansız Cumhurbaşkanı ve türbansız Cumhurbaşkanı eşinin elini sıkmasıyla biz de sonunda büyüdük!" Nerdeeee... Hepsi bir rüyaymış meğer; bizim gibi "inatçı" bir milletin öyle üç beş yılda mânasız bir tartışmaya nokta koyması mümkün mü? Şaka maka derken, üç beş gün içinde "havaalanı" gerçekten de "kamusal alan"a dönüşmesin mi? Hadi bakalım, sil baştan....

Yani bir millet mânasız bir tartışmayı uzatmayı ancak bu kadar becerebilir... Duyan da sanır ki bu milletin asırlardır "kamusal-özel alan" meselesinden başka derdi yoktur... Koca bir imparatorluk dönemini sadece daraltılmış bir "özel alan"da geçir; sonra çeyrek asır süren bir "Tek parti" döneminde "özel"i olduğu gibi "kamusal"ı da unut; "çok partili hayat" filan derken tam biraz nefes alacağın zaman da "kamusal-özel" tartışmasında uzman kesil!

"Yüksek Mahkeme"nin yükseköğretim kurumlarında başörtüsüne yer olmadığına dair kararı açık ve kesinmiş; aksini iddia etmek hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmazmış... Neyin "hukuk devleti", neyin "Yüksek Mahkeme"si, neyin ebediyen yaşayacak olan bağlayıcı mahkeme kararı? "Yüksek Mahkeme" her işi bir yana bıraksın da, herşeyden önce önündeki Anayasa'da yazan "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" düsturunun kendi varlık nedenini nasıl "yok saydığını" düşünsün... Önündeki Anayasa'nın da aklından çıkarmaması gereken "Yasa"yı düşünsün....

"Kamusal-özel alan" meselesi üzerine en çok yazanlardan birisi de benim. Üşenmeden meseleyi bir kez daha sütunuma taşıyacağımı sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü bana göre de bu mesele kapanmıştır; millet uzun bir dönem maruz kaldığı "kavramsal yıldırma" harekatından sağ salim kurtulmuş ve bu konu hakkında da kararını vermiştir. Nihayet bu ülkede de anlaşılmıştır ki, insanların bu iki "alan"dan birinde yaşamayı seçebileceklerini düşünmek, boş bir hayaldır... Yani daha açıkcası, "devletin ülkesi ve milletiyle ayrılmaz bütünlüğü"nü hatırlatır bir biçimde, "kamusal alan" ile "özel alan" arasındaki uzaklık da sanıldığı kadar çok değildir! Bir kez daha kısaca (hatırlatmayacağımı söylemiştim ama oldu bir kere!) hatırlatacak olursak: Bugünün "hür dünya"sında hiçbir otorite insanlardan "özgürlükleri"ni birbirinden ayırmasını, onların arasına duvar örmesini isteyemez. Hiç kimse bir diğerine "Sen başörtüsüyle evinde otur ya da sokakta dolaş, ben senin 'kamusal alan'la ilgili sorununu hallederim!" diyemez. "Kamusal alan"da varolmak özetle "Beni kim yönetiyor?" sorusuna cevap aramaksa, bu varoluşa kimse hele de "hukuk" adına karşı çıkamaz.. "Kamusal alan"da olmak, yani "siyaset" yapmak, yani "sitemiz"in işleriyle doğrudan uğraşmak, kendimize sadece "özel alan"ımızda kalarak ulaşmamız imkansız yeni bir "özgürlük alanı" açmamız demektir. Bu "özgürlük alanı"nı sırf kılık kıyafeti farklı diye kimseye yasaklanamaz.... Günümüz "Aydınlanma"sı bunu emrediyor.... Aksini savunan bir "Aydınlanma"nın bu dünyada artık kimseyi aydınlattığı filan yok....

Artık "kabak tadı" veren bu tatsız konuyu kapamadan önce, Yüksek Mahkeme'nin üzerine eğilmesinin zamanı çoktan gelen ve son açıklamalar da kendisine atıfta bulunulan Anayasa'nın 24. maddesi hakkında da iki söz edelim: Evet, "Anayasa'da belirtildiği gibi laiklik ilkesi uyarınca, devletin sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuksal temel düzeninin din kurallarına dayandırılması olanaksızdır." Dikkat edin, 24 madde, "Devletin sosyal düzeni" ve "Devletin ekonomik düzeni"nden söz ediyor.... Siz söyleyin, böyle bir maddeyi bu zamanda "hür dünya"da hangi babayiğit kaleme alabilir! Devletin "sosyal devlet" olmasından başka "sosyal düzeni" var mı? "Siyasal ve hukuksal düzen"in din kurallarına dayandırılmaması gerektiğini tabii ki anladık; peki ya "sosyal" ve "ekonomik" düzenin devletin olmasını? Bu düzenler de mi "din kuralları"nın dışında düşünülecek? Ülkenin "sosyal" ve "ekonomik" düzeni de mi "laiklik ilkesi uyarınca" düzenlenecek? Ne yani, "İç borçlanmayı besleyen devlet kağıdı satın almak haramdır!" da mı denemeyecek?


26 Kasım 2002
Salı
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED