T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Erkan" şimdi nereye koşacak?

Seçim, öyle ya da böyle yaklaşıyor ve yaklaştıkça da partiler iç hesaplarını görmeye başlıyorlar. Birikimler patlıyor, saflar keskinleşiyor ve bunun sonucunda da kılıçlar çekiliyor. Anavatan Partisi'nde Erkan Mumcu'nun çıkışı ve Mesut Yılmaz'ın kontr atağıyla yaşanan çatışma da bu iç hesaplaşmanın açık bir örneğidir. Siyasetteki bütün geleneksel yapı ve alışkanlıklar artık ciddi bir değişim tehdidiyle karşı karşıya bulunuyor. Ve bu tehdit, klasik güç ilişkileri çerçevesinde bertaraf edilmeye çalışılıyor.

Peki, böyle nereye kadar?

Bu sorunun cevabı, öncelikli ve görünür olması; ayrıca da siyasetin bütününü ilgilendiren bir örnek vak'a hüviyeti içermesi nedeniyle ANAP'ta olanların izleyeceği seyirle yakından ilgilidir. Örnek vak'a çünkü; ANAP baraj altında bulunuyor ve Yılmaz'ın da hem seçmen, hem de sistem nezdinde fazlasıyla nefret edeni bulunuyor. Dolayısıyla ona olacaklar, herkesi bir ölçüde ilgilendiriyor.

Önce, Erkan Mumcu'nun partideki hiyerarşik pozisyonunun gerilemesi ama politik konumunun daha da güçlenmesiyle sonuçlanan olaya değinelim.

Mumcu, bu tür konuşmaları hem kamuoyu önünde hem de perde arkasında zaten yapıyordu. Bu kez, bilerek ya da bilmeyerek Mesut Yılmaz'ı köşeye sıkıştıracak bir cümle söyledi. Ama, herkesin sandığı gibi bu, "ya liderlik yaparsınız ya da yapacaklar gelir" vecizesi değildi. Anahtar cümle, "ANAP'ın yolsuzluklarla anıldığı ve partinin şirketleştiği görüntüsü verdiği"ni söylemesiydi.

Bu sözler, ANAP'ın kamuoyundaki algılanmasıyla birebir örtüşüyordu ama partinin ikinci adamı pozisyonunda bulunan birisi tarafından dile getirildiğinde durum tabii ki farklıydı. Yılmaz, bu sözlerin partiye zarar verdiğine hükmederek çaresiz bir şekilde Mumcu'yu cezalandırdı. Çaresiz çünkü, bu görev değişikliğinin Mumcu'yu kamuoyunda daha da güçlendireceğini çok biliyordu. Yılmaz ayrıca, bu saatten sonra kendisini hedef alan, ANAP'ı özeleştiriye çağıran ve sistemi hırpalayan her sözün, Mumcu'nun hanesine artı puan olarak yazılacağını da kestiriyor.

Siyaset garip bir sanat. Bütün bunlara rağmen, hata olduğunu bile bile ANAP liderinin, Mumcu ve GİK içinde Mumcu'ya yakın bazı isimleri tırpanlama ihtimali de bulunuyor.

Önceki gün, en kritik gelişmelerin yaşandığı saatlerde Mumcu'nun havasını öğrenmeye çalıştım. Planlı bir hareket içinde hedefe yeni bir nokta atış yapan adam görüntüsünden çok, zaten hep yapmakta olduğunu tekrarlayan bir idealist politikacı havası veriyordu. Böyle olduğu için de Yılmaz'ın kendisi hakkında vereceği yeni görevlendirme kararını beklerken "ne olursa olsun, farketmez" tavrından ziyade, endişeyle karışık bir huzursuzluk içindeydi.

Karar açıklandı ve bundan hiç de hoşnut olmadı. Ama kabul etti. Çünkü arkasından, "iyi koltuk verilmeyince çekip gidiyor" dedirtmek istemiyordu. Ve, "Benim önerilerim partide karar haline getirildi. Bunlar uygulansın, gerekirse siyaset bile yapmam. Ama bunların uygulanmasına katkım olacaksa genel başkanlığa da talip olurum" diyordu.

Görünen o ki, sırası geldiğinde kesinlikle genel başkanlığa aday olacak. Ama, sıra nasıl gelecek?

Bunun için bir kongre toplanması gerekiyor ama ANAP'ın takviminde yakın gelecekte böyle bir randevu bulunmuyor. Bu noktada, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun MKYK'daki genel başkan kontenjanının kaldırılması yönündeki talebi kongreyi yaklaştıracak bir ihtimaldir. Talep, ANAP tarafından reddedildi ama Kanadoğlu'nun yeniden bastırması ve MKYK'nın yenilenmesi için kongre toplanması ihtimali bulunuyor. Bu olmasa bile, delegelerin beşte birinin oyuyla tüzük değişikliği kongresi toplanabilir. Ardından da gündem değişikliğine giderek o kongre bir genel kongre hüviyetine sokulabilir. Yani, küçük bir tadilat için dahi, parti içinden kongre süreci başlatılabilir.

Erkan Mumcu için partiyi kongreye taşıyacak bütün seçenekler değer taşıyor zira, Mumcu markası ANAP'ta alternatif lider profilinin içini doldurmuş bulunuyor.

Önceki güne kadar partide çoğunluğun hakkında, "hiç ses çıkarmasa ve bir köşede beklese, zaten ilk kongrede genel başkan olurdu" diye düşündüğü bu genç politikacı; bir köşede oturmayı tercih etmediğine göre şimdi, kendi yoğurt yiyişi ile siyasete devam edecek. Üstelik, yarın partisi baraj altında kalacak olursa faturanın bugün yaptığı çıkışlara kesilebileceğini hesaba katıp, adımlarını eskisinden daha da dikkatli atarak.


22 Mayıs 2002
Çarşamba
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED