T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Diyanet'te cesaret var mı yok mu?

5 yıldan beri ülkemizdeki neredeyse bütün kurumlar yaşanan olağanüstü sürece ayak uydurma uğruna kendi öz değerlerinden ve kimliklerinden akla hayale gelmeyecek tavizler verdiler. Bazı yöneticiler bu süreci fırsat bilip maskelerini çıkardılar ve gerçek yüzlerini göstererek toplumun değerlerine karşı alenen imha hareketi başlattılar.. Bazıları da oturduğu koltuğu korumak uğruna inanmadığı ve savunmadığı fikir ve icraatların savunucusu oldular.

Konumu ve işleyişi itibariyle Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ne kadar demokratik ve ne kadar laikliğe uygun olduğu çok tartışmalı ve müstakil ele alınması gereken bir konu. Lakin bu süreçte korkulan ve benim de bir mümin olarak şahsen endişe ettiğim nokta, milletin dini inançlarına ve değerlerine insafsızca ve saygısızca saldırıldığı ve tahrif edilmeye çalışıldığı bu süreçte Diyanet İşleri Başkanlığı'na müminleri üzecek bir misyon yüklenmesi ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da bunu kabul etmesiydi.

Türkçe ibadetten tutun, kadın haklarına varıncaya kadar halkın zaten karışık olan kafasını iyice karıştıracak netameli konularda milletin değerlerine karşı fiilen bir saldırı başlatılmış ve bu konuda en etkin kurum olan Diyanet'in tavrı hep merakla beklenmiştir.

Şunu itiraf etmeliyim ki Diyanet İşleri Başkanlığı halkın kafasını karıştırmak için gündeme getirilen hemen her konuda kendisinden beklenmeyen biçimde İslam'ın özüne uygun ve paralel olan doğruları açıklamış ve bu süreçte bence çok faydalı ve önemli bir misyon ifa etmiştir.

Doğrusu Diyanet camiası içinde çok sayıda dostum olmasına rağmen mevcut yönetim kadrosuyla yıldızımın pek barışık olduğunu söyleyemem, hatta bu hac mevsiminde çıkış kartı için müracaat ettiğimde önüme çıkarılan mevzuat hazretlerinden çok bana cevap veren yetkilinin kabalığı Diyanet yönetim kadrosu hakkındaki olumsuz kanaatimi iyice pekiştirmişti.

Son olarak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 15-18 Mayıs 2002 tarihlerinde İstanbul Büyük Tarabya Oteli'nde, Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantısı'nda olağanüstü sürece paralel kararlar alınacak diye yine endişelendim. Ne de olsa atamayla oluşan bir teşkilat söz konusuydu. Endişelendim çünkü en ufak bir açık verilse fırsat kollayan istismarcılar hemen üzerine atılacak ve "İşte Diyanet de uzmanlar da böyle düşünüyor" diyerek halkın kafasını iyice karıştıracaklardı.

Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantısı Sonuç Bildirgesi yayınlandıktan sonra kimi basın kuruluşları "devrim, reform" gibi yorumlar getirmeye çalıştılar. Metni görmediğim ve basının haberlere nasıl takla attırdığını bildiğim için bildirge metnini bekledim.(Bu arada hemen belirteyim ki Diyanet'in internet sitesini çok yetersiz ve kullanışsız buldum. Metne oradan ulaşırım diye girdim, aradım yoktu.) Evvelki gün metni yine klasik yöntemlerle tedarik ettim.(Böyle bilgilerin anında elektronik postayla bizlerin adresine gelmesi lazım! Yoksa bizim gibi Diyanet'e zaten mesafeli duran insanlar basından aldığı bilgilerle yazar konuşur sonuçta Diyanet sıkıntıya girer.)

Dini konularda en az Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri kadar tetebbuatım olduğu için metni ince eleyip sık dokuyarak inceledim. Mutlaka bir açıklarını bulurum ve bir muhalefet yazısı yazarım diye bekledim. Ama itiraf edeyim ki şaşırdım, ortada çekinmeden altına imza atabileceğim bir metin vardı. Genel olarak bakıldığında yapıcı, birleştirici, istismarcılara fırsat vermeyen isabetli bir metindi. Bazı dostlar başörtüsü neden yok diye itiraz ettiler, ama bu ortamda Diyanet gibi atamayla şekillenmiş bir kurumun düzenlediği bir toplantının sonuç bildirgesinde, "..kız çocukları ve kadınların eğitim ve çalışma olanaklarını kısıtlayan, engelleyen ya da engelleme ve kısıtlama ihtimali taşıyan anlayış ve uygulamalar yeniden gözden geçirilmeli ve gerekeli düzenlemeler yapılmalıdır" tespit ve talebinin yer alması ancak takdir edilir. Başörtüsü meselesini daha nasıl gündeme getireceklerdi? Bana göre bu ifadeler hem başörtüsünü hem de diğer ilgili konuları içeren çok kapsamlı ve yerinde ifadelerdir.

Bildirge, İslam'ın temel kaynağının sadece Kur'an olduğu, sünnetin kaynak değeri taşımadığı izlenimine yol açacak üslup ve söylemlerden kaçınılması gereğini vurgulayarak dini meselelerin tamamını kökten çözmeyi karar bağlamıştır ki işin aslı budur gerisi teferruattır.

Medya çalışanları maalesef dini konularda çok cahil oldukları için bildirgedeki görüşleri yeni zannedebilirler. Hiçbir meale Kur'an denmeyeceği, namaz ve ezan dışında Türkçe ibadette sakınca olmadığı, namazların cem meselesi, nikah, miras, şahitlik, hac aylarının ve günlerinin değişmeyeceği ve diğer konuların hepsi zaten bilinen ve asırlardır tartışılan konulardır.

Bence önemli ve sevindirici olan, kafaları karıştıracak diye korktuğumuz toplantıdan kafalardaki karışıklıkları giderecek bir genel tavır ve sonucun ortaya çıkmış olmasıdır. Ayrıca bu bildirge ile Diyanet, isabetli görüşlerinin sadece kendisine ait olmadığını uzmanların da aynı şekilde düşündüğünü ortaya koyarak, kamuoyunu yanıltan münferit çıkışlara da en etkili cevabı vermiş oldu.

Metni madde madde incelersek yazacağım çok şey var ancak genel olarak bakıldığında bu süreçte böylesi bir metni alkışlamak ve tebrik etmekten başka herhangi bir tavrın mümin bir insana yakışmayacağı kanaatine sahip oldum.

Diyanet'i bu cesaretinden ve faydalı organizasyonundan ötürü en içten duygularımla kutlarım. Dilerim Başkanlık, personeline toplam kalite eğitimi vermeyi de ihmal etmez. Çalışanlarının sosyal yönünü geliştirecek ve insanlar üzerinde müsbet etki bırakacak eğitimlerine de hız verir.


22 Mayıs 2002
Çarşamba
 
Resul Tosun
RESUL TOSUN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED