T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Tayyip Erdoğan'a nokta atışları
ya da demokrasiyi örseleme kampanyası

Bildik "nokta atışları" önce Tayyip Erdoğan'ı hedef aldı. Ardından onu da aştı. Yayınlanan kasetlerin zamanlaması, içeriklerinin önüne geçtikçe, iş, siyasetin normalleşmesine, hukukun siyasetten arındırılmasına, toplumsal talep-siyasi temsil ilişkisinin yeniden tesis edilmesine yönelen bir "örseleme kampanyası"na dönüştü.

Burada sorun Tayyip Erdoğan'ı beğenip beğenmemek, AK Parti'nin oynayacağı işlevi olumlu ya da tehlikeli bulup bulmamak değildir. Sorun; içeriğin yerini kasetlerin, sözlerin yerini görüntülerin almasıdır, siyasete ilişkin algının kimliklerden, öfkeden, tepkiden hareketle oluşturulmaya çalışılmasıdır.

Kimse Erdoğan'ın "değiştim" sözlerine inanmak zorunda değildir, ancak bu sözleri dikkate almak durumundadır; bu, Tayyip Erdoğan'ın bu sözleri yaptığı basın toplantısındaki edasından, tavrından, alkışlardan daha önemlidir.

İnsanlara "değişme hakkı ve şansı vermeyen", bu çerçevede değişip değişmediğini "meşru" yollarla sınamayan zihniyet, "demokratik zihniyet olamaz"...

Üstelik kim değişmiyor ki? Bu eleştiri kampanyasını yürüten gazete yöneticileri mi değişmedi yoksa aynı kampanyanın arkasında yer alan siyasiler mi? Kaçı 15-20 yıl önce yaptığı siyasi konuşmaların, eylemlerin arkasında tam olarak durur, daha doğrusu durmak ister?

Kaldı ki, "değişimin ölçülmesi, değişme öncesi dönemden kalma kanıtlarla" nasıl yapılabilir? Yapılırsa bu, karşı değişmez niyetlerden, yani postülalardan dem vuran "İslami köktenciliğin karşısına laikçi köktenciliği dikmek"ten başka ne anlam taşıyabilir?

Bu satırlar Erdoğan'ın değiştiği anlamını elbette taşımıyor...

Ama şuna işaret ediyor:

Değişimin sınanmasının tek yolu siyasettir...

Siyaset sadece değişimi sınama yolu değil, aynı zamanda karşı çıkılan tutumları meşru ve kalıcı yollarla yenilgiye uğratmanın da arenası ve aracıdır.

Çeşitli gazetelerde yazdığım köşelerde Tayyip Erdoğan ve AK Parti'yle ilgili sıkçı görüş açıkladım. Takip edenler, yenilikçileri; özellikle İslami kesim içindeki gelişmelerde, sosyolojik olarak anlamlı ve önemli bulduğumu, onun ya da bir başka siyasi kimliğin varlığına yönelik cebri saldırıları demokrasiye yönelik saldırı kabul ettiğimi; buna karşılık bu partinin ve Erdoğan'ın tarzını, siyasetini, daha doğrusu siyasetsizliğini ve üslubunu alabildiğine eleştirdiğimi bilirler...

Tayyip Erdoğan'ı "siyasi açıdan eleştirmek" başka şeydir, "onu imha ederek silmeye çalışmak, bunun için hukuku siyasileştirmek, özgürlükleri sınırlamak" başka şey...

Türkiye, "bir siyasi birim, kimlik ya da kişinin varlığına karşı çıkmak"la onun "siyasi anlayışına karşı çıkmak" arasındaki farkı anlamadıkça, demokrasi fikriyle de tanışamayacaktır. Elbette bu yolla kutuplaşmalardan, tepki birikmesinden, bunların siyasete ve oya tahvil olmasından da kurtulamayacaktır.

"Siyaset ile varlık" birbirine karıştırılınca, bu, hukuk düzeninden devlet düzenine, siyasi düzenden zihniyet alanına kadar, ciddi "otoriter eğilimler"e zemin hazırlıyor ve bunun faturası sadece hedef alınan siyasi kimliğe değil, tüm topluma, tüm özgürlükler düzenine çıkıyor...

28 Şubat'tan bu yana onca zaman geçti, ama geriye kalan miras, "korkulara ve duygulara hitap eden tehdit politikaları, psikolojik harekât girişimleri" olduğu yerde duruyor. Ülke; çıkar ilişkileri, devlet ideolojisi, bel altından yapılan siyasi mücadeleler derken, şikâyet ettiği siyasi alan darlığını, kendi eliyle biraz daha artırmaya yöneliyor.

Bilin ki, bu kampanyanın siyaset, hukuk ve özgürlükler düzenine olumsuz kalıcı etkileri olacaktır.



29 Nisan 2002
Pazartesi
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED