T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Adamyer Fikri"

"Adamyer Fikri", 1970'lerde geniş bir camiada okunan Pınar dergisinin hikayecilerinden, genç yaşında kaybettiğimiz rahmetli dostum Mehmet Ali Taşçı'nın bir kahramanı idi. Esnafa illallah dedirten bir zabıta şefini anlatıyordu.

Medyanın siyasi arenaya yönelik "Ali kıran baş kesen" rolünü düşündüğümde hep "Adamyer Fikri" geliyor aklıma. Durmuş suyun başında "Sana yol var, sana yok, ağzınla kuş tutsan yok" diyor.

Mehmet Ali Bayar'ın "umut"laştırılan efsanesini yok etmek için sadece küçük bir-iki jest yetti de arttı bile... Kur'an ve bayrak öpmek ve ardından Cuma namazı... medyanın laik fanatizminin duvarına çarptı Mehmet Ali Bayar'ın masum sinyalleri... Halkın manevi dünyasıyla ilişki kurmayı amaçlayan böyle küçük jestlere bile tahammül yok.

Bayar bile böyle duvara toslayınca Tayyip Erdoğan karşısında bir Maginot hattı oluşturmak çok tabii oluyor.

Bu paniği hep yaşadı bu çevre.

Menderes'te yaşadı, Özal'da yaşadı, Erbakan'da yaşadı, hatta zaman zaman Demirel'de bile yaşadı. Bakmayın siz Demirel'in 28 Şubat sürecinde üstlendiği misyon sebebiyle birdenbire bu camianın jokeri olmasına... İki askeri müdahalenin muhatabı ben değilim. 28 Şubat haklıysa neden 12 Mart ve 12 Eylül haksız olsun... Ya da 12 Mart ve12 Eylül haksızsa neden 28 Şubat haklı olsun... Aradaki fark, sadece muhatabın Demirel olmaması ve işin biraz daha örtülü götürülmesi değil mi?

Bu paniği hep yaşadı bu çevre.

Çünkü halkla sorunu var.

Bakmayın siz "Azgın azınlık-makul çoğunluk" ayrımı yapıp, kendi mevziini "makul çoğunluk" tarafına kazmasına...

Herkes "makul çoğunluk"un nerede durduğunu gayet iyi biliyor.

Menderes'i iktidardan düşürdü ve astı azgın azınlık.

Çoğunluğu temsil eden AP iktidarlarına karşı darbe yaptırdı.

Özal'a azap çektirdi.

Erbakan'a iktidarı dar etti.

Şimdi bakın meydanlara... Bakın kamuoyu araştırmalarına...

Kim halkla en sıkı diyaloğu sağlamış gözüküyor ve kim azgın bir azınlığın boy hedefi durumunda... Bir de bakın ekranlara...

Her gün ellerinde 10 tane Tayyip Erdoğan olsa, herbirini teker teker ipe çekmekten zevk alacak bir haber (nasıl haber ama...) üslubu...

Haberin çoktan ırzına geçtiler.

Ekranları çoktan Şaron kıyıcılığının aracı haline dönüştürdüler.

Polis, savcı ve yargıç onlar... Suç malzemesini üretip, yargılıyor ve asıyorlar... Ya da "İşte iddianame, hadi ne duruyorsunuz, assanıza..." diye tam tam çalıyorlar.

Bir kaset daha... Bir kaset daha... "İşte Erbakan'ı mahkum ettirene benzer bir kaset!!!"

Histeri nöbeti...

Gerçekten akıllar durur bu azgın medya oyunu karşısında...

Bu medya mı, demokrasinin vazgeçilmez unsuru? Bir siyasi liderin ipini çekmek için korkunç bir histeri nöbeti yaşayan bu medya mı?

Tayyip Erdoğan meydanlarda... Bir yanda kasetler yayınlanıyor, bir yanda Erdoğan meydanlarda onbinlerce insanla buluşuyor. Sanki kasetler yayınlandıkça meydanlardaki insan kalabalığı çoğalıyor...

Azgın azınlık kim, makul çoğnuluk kim?

Bu meydanlara gelenler "ağzı çorba kokan"lar mı yoksa? "Çarıklılar - kasketliler" mi? Yoksa "Kuyruklar" mı?

Bu aşağılayıcı isimleri biz takmadık bu ülkenin makul çoğunluğuna....

Ne zaman içlerine sindi bu ülke insanının siyasi tercihi?

Ne zaman saygı gösterdiler bu ülke insanının siyasi tercihine?

Niye asıldı Menderes? Bunun hesabını verdi mi azgın azınlık?

Kasımpaşalı'ya vur!

Kasımpaşalı askerlik yapmıyor, Kasımpaşalı vergi vermiyor!!!

Adam "makul çoğunluk"tan iki jest taşıdı sadece kimliğine, Kur'an, bayrak ve Cuma namazı... Köşelerden salvo atışlar başladı ve adam bin türlü özür–yazırla görünümü kurtarma telaşına sürüklendi... "Ayağını denk al" numaraları çekildi. "Öyle sana prim verdiysek, Cuma namazına kadar vermedik" tehditleri üflendi kulaklara... Adam, yani Bayar...

Özal, Köşk içinde Cuma namazı kıldığında burunlarından solumuşlardı...

"Halk göğsünü gere gere Müslümanım diyebilmeli" dediğinde "İrticanın üç ayağından birisi" diye nitelenmişti. Kim? 28 Şubat'tan sonra azgın azınlık nezdinde itibarı artan Demirel.

Kasımpaşalı'nın işinin daha zor olacağını bilmek için kahin olmaya gerek yok.

Bir kesim var bu ülkede...

Normal seçimlerde asla iktidar olamamış bir çizgi. İktidar olamamış, yani "makul çoğunluk"un oyunu alamamış. Ama aynı çizgi, "makul çoğunluk" oylarıyla iktidara gelenler için de hayatı cehennem haline getirmiş.

Malatya'da, Bingöl'de meydanlarda Tayyip Erdoğan için toplanan onbinlere nasıl da öfke duyuyorlar.

Türkiye'de bir türlü demokrasi olamıyor.

Çünkü "makul çoğunluk"un oylarına karşı bir türlü kuşatma gündemden düşmüyor.

Sistemi belirleme hakkı verilmiyor bir kere halka...

"Halk bilmez. Halk aldanır. Halk istismar edilir. Halk cahil. Halk, halk, halk..."

Sonunda bunca ithama maruz kalan halkın yerine zadeganların hükmü geçiyor.

Halksız bir demokrasi olsun bizimkisi... Yeter ki bizim ölçülerimiz kurtulsun...

"Her şeyi en iyi biz biliriz."

Yukardan aşağıya ise yukardan aşağıya...

Jakobenlikse Jakobenlik... Var mı ötesi?

Bu memleketi Kasımpaşalılar'a bırakır mıyız?

Kasımpaşalı... Yani makul çoğunluk!

Ekranlarda, gazete köşelerinde, yazı işleri masalarında "Adamyer Fikri"ler kol geziyor. Ekranlar, gazete köşeleri, yazı işleri masaları "Babalarının malı." "Babalarının malı" olmadığı zaman da cadı kazanı kaynamaya başlıyor. "Adam eti" yemeden yürümüyor bizde siyaset!

Bir kaset gelsin, birini yiyelim. Bir kaset daha, hadi bir başkası için iştahlarımızı bileyelim. Yok mu başka kaset? Yok mu başka yiyecek adam!

Adam yiye yiye neredeyse adam kalmadı siyasette...


29 Nisan 2002
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED