T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sizinki Le Pen'den daha kara...

Le Pen'e "ırkçı" ve "faşist" diyen "sahtekar"ın iyi niyetinden emin olsam, ben de iki satır bir şeyler karalar, "Siz neden Le Pen olayına girmiyorsunuz?" diye soran Kerem arkadaşımızın merakını tatmin ederdim.

Girmiyorum.

İçimden gelmiyor.

Daha doğrusu, sarmıyor.

Benim işim "Türkiye Türklerindir" lejandı altında her haltı karıştırıp, bir de utanmadan "Evet, biz sahtekarız, iki yüzlüyüz, kolektif bir riyakarlık içindeyiz, sahtekarlığımıza meşruiyet sağlamak için yeni RTÜK Kanunu'nun çıkmasını istiyoruz" diyen yerli mallarla.

Le Pen, oysa, daha süzülmüş bir faşist.

Gusto sahibi...

Fransa terbiyesi almış en azından.

1789 Devrimi'nden tevarüs etmiş kavramlara (hani şu "liberte, egalite fraternite" diye başlayan ve Avrupa'nın son ikiyüz yılına damgasını vurmuş paradigmaya) başka bir tarafıyla gülse de, düşüncelerin çeşitlendiği "çoğulcu" bir iklime doğduğu için demokrat kalıntılar taşıyor hiç olmazsa...

Ahlaksız değil.

Yetmez mi?

Tek kusuru Fransacılık.

En az "Türkiyecilik" kadar masum, makul, hatta "tolore edilebilir" bir kusur.

Peki, bizdeki her türlü antidemokratik oluşumu desteklemekle kalmayıp, darbe dönemlerinde şallak mallak ortaya çıkıp "psikolojik savaş"a nefer yazılan "gazeteci" kılıklı hokkabazların Le Pen düşmanlığını neye yormalı, nasıl açıklamalı?

Onları Le Pen'den ayıran nedir?

Çok mu demokratlar?

Çoğulcu düşünceye bir katkı mı sağlamışlardır?

Banka soymak; kamu kaynaklarını yağmalamak; teşvik ve iane rantından geçinmek; tehditle, şantajla, düpedüz "kolpa"yla devlet katlarında ihale kovalamak dışında, insanlığın yararına olabilecek bir "hayırlı teşebbüsata" imza mı atmışlardır?

Nedir farkları?

Le Pen düşmanlığı yapıyorlar bir de.

Utanmıyorlar da...

Üstelik, hiçbir söz, hiçbir eleştiri makes bulmuyor vicdanlarında.

Arada sırada, (amiyane tabiriyle) "açık sözlü" ayaklarına yatıp, "Buna ister kaşarlanma deyin, ister yaralarla yaşamayı öğrenme. Artık hiçbir eleştiriden etkilenmiyoruz" diyerek kendilerini "psikolojik koruma"ya alıyorlar.

Mehmet Ali Bayar'ı pazarlıyorlar şimdi de.

Bayar?

Hani, Recep Tayyip Erdoğan'a karşı "merkez sağ"ı örgütleme göreviyle binbir ihtimamla Amerika'dan getirilip havaalanında Kur'an ve bayrak öptürülen "kuvözdeki" lider adayı...

Bayar merkez sağı, merkez sağ siyaseti, siyaset de Türkiye'yi kurtaracak.

Oysa, siyaseti "çözüm" olmaktan çıkaran yine bu takımdı.

Hatırlayacaksınız, bundan dört yıl kadar önce, aynı zamanda işverenler derneği üyesi de olan refikimiz, yönettiği gazetede, "Bu defa işi silahsız kuvvetler halletsin" şeklinde bir manşet atmış, silahsız kuvvetlerin (yani halkın) işi halledemeyeceğine kanaat getirdikten sonra da, sözü çevirip mütekait generalin ağzından hakiki darbe siparişinde bulunmuştu:

"Gerekirse silah bile kullanırız..."

Gerek kalmadı.

Tarihe medya darbesi olarak geçen postmodern müdahaleyle "siyaset kurumu"nun canına okudular.

Bunu kendileri de itiraf ediyor:

"1997 yılında ordunun baskısı sonucu istifaya zorlanan koalisyon hükümetine karşı medya organlarımız savaş verdi..."


29 Nisan 2002
Pazartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED