T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Herkesin bir kimsesi olsun!

Siz hiç kar sevmeyen bir çocuk tanıdınız mı? Ben tanıdım. Kar yağarken ağladığında henüz dokuz yaşındaydı. Yaşıtları kar topu oynarken o burnunu sınıfın camına dayamış ağlıyordu. Sınıf denilen yer bir barakaydı. Pencere, pencereden ziyade bir izbeyi aydınlatan bir avuç delik hükmündeydi. Küçük kız serçe yavrularını, odunu kömürü olmayanları düşünüp ağlıyordu. Arkadaşları öğretmene haber verdi.

Öğretmen 19 yaşında gencecik bir kızdı. İdealleri vardı. Koşarak geldi baraka kılıklı sınıfa. Neden ağladığını sordu küçük halsiz kıza. Kız sesini çıkarmadı. Aç mısın dedi öğretmeni. Ses yok. Ayakların ellerin mi üşüdü dedi bir taraftan elini burnunu yoklarken küçük kızın. Hademeye seslendi. Odun getir Hasan Efendi. Küçük kızın ayakkabılarını çıkardı ayaklarından. Kuruydu ayakları. Öğretmeninin ilgisinden sonra küçük kızın gözyaşları daha bir hızlandı. Öğretmen korkmaya başladı. Çünkü bu minik küçük kız ne zaman ağlamaya başlasa ardından burnu kanıyor bütün öğretmenler telaş içinde küçük kızın burnunun kanını dindiremiyordu.

Büyükanneni çağıracağım okula dedi genç öğretmen çaresizlik içinde. Küçük kız korktu. Büyükannesi kızardı. Sen Peygamber misin derdi. Allah yarattığı kulun rızkını verir. Kalbini gösteremezdi küçük kız. Kalbim ağrıyor Büyükanne diyemezdi. Büyükannesi ona ceza verirdi. Okuduğun kitaplardan hep derdi. Öğretmeni de katılırdı büyükannesinin cezasına. Duygu sömürüsü yapıyor diye ikisi bir ağızdan kızdıkça kızarlardı Kemalettin Tuğcu'ya. Bir tek Dr. Hilmi Amca. Varmayın çocuğun üstüne derdi. Herkesin kalbi demirden. Bırakın bu yavrunun kalbi hamurdan olsun.

Öğretmen gözyaşlarının yerini kuru bir iç çekmeye bıraktığını görünce sordu yeniden. Bahçeye çık arkadaşlarınla oyna! Ne diye ağlıyorsun!? Küçük kız işaret parmağını orta parmağının üzerine çaprazlama koyarak öğretmeninin gözlerinin içine baktı. Şey dedi korkarak. Telsizlerde yaşayan deli Hamdi var ya hani... Öğretmeni korkuyla baktı. Sana bir şey mi yaptı dememek için kendini zor tuttu. Eee. O ölmüştür diyorlar öğretmenim. Hani bozuk kamyonun içinde yaşıyordu ya!

O küçük kız büyüdü. İçinde kardan donarak ölen deli Hamdi imgesini de büyüterek. Donarak ölenlerden korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmadı. Yıllar sonra iş makinaları ile donarak ölenlerin cesetlerini toplandığını görünce on beş gün boyunca aynı fotoğraflardan bir daha görürüm korkusuyla Moskova sokaklarında hiç dolaşmadan İstanbul'a döndü.

Şairler güzel söylüyordu kar şarkısını. Yazarlar güzel anlatıyordu. İçinde deli Hamdi imgesiyle bir tarafı hep çocuk kalmış kadın dünyayı bir anda beyaza ve sessizliğe bürümüş kar meleklerini gözyaşları arasında arıyordu.

Bütün Türkiye'yi esir almış 2002 Ocağında sıcacık evinde olduğu halde, sokakta ve kimsesiz olanları düşünmekten uyuyamıyordu.

Pazar akşamı Kanal 7 ekranına bir görüntü düştü. Alibeyköy Spor salonunda yere yan yana dizilmiş yataklar. Yatakların üstünde kendini uykunun koynuna sere serpe bırakmış evsizler ve kimsesizler. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi sokaktan topladığı kimsesizlere sıcak bir barınak hazırlamıştı. Bu barınak sadece karların aydınlattığı zamanlara dair olmasın! Kar yağmadığı zamanlarda da kışın soğuk çehresi sokakları bekliyor.

Fakirlerine aş dağıtan İstanbul, evsizlere barınak kuran İstanbul için, Türkiye için herkes vazife başına! Türkiye'nin çehresi merhamet damarının kurumadığı bir çehre olsun!


11 Ocak 2002
Cuma
 
FATMA K. BARBAROSOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED