|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir toplulukta, bir kişi hakkında konuşuluyormuş.. Aralarından biri, o kişi için, ağır ifadeler kullanmış, -O kişi delidir, demiş.. Bir diğeri, tanımadığı o kişiyi tarif etmesini istemiş, ona "deli" diyen adamdan.. O da tarif etmiş söz konusu kişiyi.. -Uzun boylu, şişman, sarışın, esmer, kısa boylu, zayıf biri o, demiş.. Dinleyen şaşırmış, sormuş, -Hem uzun, hem kısa, hem şişman, hem zayıf, hem sarışın, hem esmer, diyorsun.. Olur mu böyle şey?.. Tarifi yapan gülmüş.. Cevap vermiş.. -Delidir dedim ya.. Delide tutarlılık mı arıyorsun yani? Gerçekten, bazan insanlar garip oluyor yani.. İlle de, her konuda tutarlılık arıyorlar.. Millet perişan. Dün Güngör Uras, "Kredi kartı borçluları"nın durumunu yazmıştı.. Dövizi sabit tutup, dövizle harcamayı ve borçlanmayı teşvik ettikleri dönemde, millet kredi kartı ile borçlanıp, dayanıklı tüketim mallarını, çeşitli hizmetleri satın aldı.. Ve sonra, devalüasyon ve dalgalı kur geldi.. Şimdi bu kredi kartı borçları hem faiz, hem T.L. olarak çok arttı.. Özetle 2 milyon Türk yurttaşı, kredi kartı borçlarından ötürü, icra takibinin konusu.. Kredi kartlarına olan borçları da, 2 katrilyon liradan, 2.3 katrilyon liraya yükselmiş.. Dün sabah DSP grubunda yine Bülent Ecevit konuşuyor ve DSP'li milletvekilleri, gözyaşları içinde liderlerini dinliyorlardı yine.. Şöyle diyordu Ecevit.. -Bazıları benim çok iyi göründüğümü söylüyor. Bunun sırrını söyleyeceğim. Memlekette işler iyi gittikçe ben de iyi olacağım.. O sırada, DSP Merkez Disiplin Kurulu, bir oturumda, Rıdvan Budak'ı partiden ihraç etmekteydi.. Rıdvan Budak da, Disiplin Kurulu'nun kapısında, gazetecilere şu demeci vermekteydi.. -Dilerim bundan sonraki seçimlerde, Ecevit çalışanlardan oy istemeye yüz bulur!.. Bahtsız Rıdvan Budak, herhalde çalışanların ve çalışmayanların işlerinin iyi gitmesinden ötürü, Ecevit'in giderek daha fazla dirildiğini göremiyordu.. Çünkü böyle şeyler, ihraç edilmeden önce, DSP grubu üyesiyken görülür.. Neyse belli ki, işler böyle iyiye gitmesini sürdürürse, Ecevit önümüzdeki Olimpiyat'lara, pentatlon, heksatlon ve dekatlon dallarında yarışmacı olarak katılır.. Yani, bu tutarlılık arayışlarını da, fazla ileri götürmemek gerekiyor.. Baksanıza, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Başbakanı Bülent Ecevit, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George W. Bush'a, 418 yıllık el yazması Kuran-ı Kerim'in tıpkı-basımını hediye olarak götürüyormuş.. Sanırsınız ki, Washington seferi, yönünü şaşırmış bir "sürre alayı"!.. Suudi'ler, Mekke'deki Ecyad Kalesi'ni yıktıkları için, yeni Osmanlı'nın temsilcileri, Kabe'ye "örtü" yerine, Washington'a "kitap" götürüyorlar. Bari, Ecevit Beyaz Saray'a, Hazreti Hamza veya Ömer Muhtar kılığında gitsin.. Beraberinde de "Çağrı" filminin DVD'lerini götürüp, kıyafetinin nedenini Bush'a anlatsın.. Bu arada bakarsınız Kur'an'a el bastırıp, "İMF'nin vaad ettiği para gelmezse beni Kitap çarpsın" diye, Bush'a da yemin ettirir.. Anlamadığımız nokta şu: -Ecevit, Başkan Bush'a Kur'an hediye götürerek, neyi ifade etmek istiyor?.. O bir Müslüman lider mi? Yoksa, tıpkı-basımı başaran Türk matbaacılığının ulaştığı noktayı mı anlatmak istiyor? Gitmişken, Washington'da Smithsonian Müzesi'ni ziyaret edip, "orijinal" el-yazması Kuranları da görse.. Ve ayrıca, Rahşan Hanım'la birlikte çekilmiş, kasketli ve kabanlı fotoğraflarını da, Bush ailesine hediye etseler.. Onlar da bu resme bakıp, esenliğe çıkarlar..
ŞAKA
Esas şoför ehliyetsiz!..
Kemal Derviş de bir hoş oldu.. Dün DSP grubunda neler demiş.. -Esas şoför Başbakan.. Ama ekonomi arabasının da bir şoföre ihtiyacı var.. Viraja girerken 15 kişi "gaza basalım, yok frene basalım" derse, araba tepe taklak gider.. Ah Derviş ah!.. Esas Şoför Başbakan ama, hayatında otomobil kullanmamış bu şoför.. İnanmazsa sorsun.. -Sayın Başşoför.. Ehliyetiniz var mı, desin..
AKİF YERİNE NAZIM OKUSAYDI
Bir şiir okudu, hayatı değişti..
Tayyip Erdoğan da çıkıp neden Mehmet Akif'ten şiir okumuş ki? Nazım Hikmet'ten okuyamaz mıydı yani? Ayrıca parti kurmak da ne demek?.. Hele "değiştim" demek ne anlama geliyor? Şiir okuyup yazmak da, parti kurmak da, değişmek de, ona mı kalmış yani? Af mı edildi, cezası mı ertelendi, bu bile belli değil.. Nazım Hikmet böyle şeylere tahammül edemediği için 12-13 yıl hapis yatmadı mı? Sonra Sovyetler'e kaçıp, Türkiye'de "Vatan Haini" ilan edilmedi mi? İşte bu yüzden UNESCO'nun ve Türkiye'nin katılımıyla 100'üncü Doğum Yıldönümü kutlanıyor.. Ne demek istiyor Tayyip Erdoğan? Nazım Hikmet'e de mi karşı?.. Sonra "kurucu" olmak ne demek?.. Genel Başkan olmak yetmedi mi? İşte böyle şeyler insanı sinirlendiriyor.. Bereket, adalet var, hukuk var bir yerlerde.. Suyu bulandıran kuzulara, herhalde Tarkan bile göz yumamaz bu ülkede..
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |