|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Anayasa Mahkemesi'nin kararı, esas itibariyle, beklenilenden daha olumlu. Her şeyden önemlisi başörtülü hanım kurucuların siyasi hayattan dışlanmaları gibi bir ayıb sergilenmedi bu defa. Ama gene de ortaya bir çelişki çıktı: Kadınlar başörtüsü ile siyaset yapabiliyor. Siyaset yapınca elbette milletvekili, belediye başkanı seçilebiliyor. Veyahut Belediye Meclis üyesi olabiliyor. Oysa Fazilet Partisi başörtüsü yüzünden kapatıldı.
Yorumlar
Kararı yorumlayan Anayasa profesörü Bakır Çağlar, Meclis'te veyahut "Kamu iktidarının kullanıldığı herhangi bir mekânda", seçilseniz bile, başörtüsüyle görev yapamazsınız yorumunu getirdi. Böylece, millet iradesinin tecelli ettiği bir mekân gibi gördüğümüz Meclis'in, "kamu iktidarını kullandığını" öğrenmiş olduk. Siyasi partiler de bu durumda kamu kuruluşları oluyor. Halbuki biz onları, sivil toplumun unsurları olarak değerlendiriyorduk.
Anayasa profesörü Süheyl Batum da, farklı cümlelerle bile olsa, Çağlar'ı teyid ediyor ve "Elbette başörtülü kadınlar seçimlere girer ama, seçildikleri takdirde, Meclis iç tüzüğü ve Anayasa gereği başlarını açma mecburiyetindeler" diye konuşuyor. (Kanal D Haber Saati - 9 Ocak 2002) Süheyl Batum acaba Meclis tüzüğünde var olmayan bir yasağı, nasıl mevcutmuş gibi gösteriyor? Koca bir profesöre, kafaları karıştıracak yanlış beyanlarda bulunmak yakışır mı?
Başörtüsü suçu!
İşin ilginç tarafı, Fazilet Partisi, başörtüsünü savunduğu için kapatıldı. Halbuki, Anayasa Mahkemesi de şimdi başörtüsü ile siyaset yapılabileceğini söylüyor. Bir anlamda Mahkeme de, başörtüsünü savunuyor. İddianamede bana atfedilen suç, Kavakçı refakatinde Genel Kurul salonuna girmemin yanı sıra, Kayseri'de yaptığım bir konuşmaydı. Bu konuşmada şöyle diyorum: "FP, iktidar olunca bu zulüm sona erecek. Çünkü FP, başörtülü hanımefendileri Parlamento'ya sokacak; çünkü başörtülü milletvekili olacak. Bakalım ne diyecekler milletin seçtiklerine? Başörtülü bakan olacak bu memlekette. Nerede bir zulüm varsa, o zülme uğrayanların bir siyasi talebi olur." Evet, bizim, "başörtülüler milletvekili ve bakan olabilecek" dememiz suç sayıldı. Oysa, Anayasa Mahkemesi'nin verdiği karara göre, başörtülüler siyaset yapabiliyor, bir partinin kurucusu olabiliyor. Bu karardan yola çıkarak, prof. Süheyl Batum'un getirdiği yoruma göre, "Başörtülüler milletvekili de seçilebilir, bakan da olabilir" "Sadece" diye ilâve ediyor Batum, "Meclis'te başörtüsü takamaz." Demek "başörtülüler bakan da olur, milletvekili de olur" diye konuşurken, biz bir suç işlememişiz; bir gerçeği ifade etmişiz. Nitekim başörtülü Nesrin Ünal halen milletvekili. Sadece Genel Kurul ve grup toplantılarında başını açıyor. Diğer yerlerde tesettürlü olarak dolaşıyor. İslâmî kimliğini muhafaza ediyor. Başörtüsü Kanunu
"Başörtülüler milletvekili seçilecek" demek suç. "Başörtülüler siyaset yapacak" demek suç değil. Hatta başörtülülerin fiilen siyaset yapması da suç değil. "Başörtülüler üniversitelere girsin" demek, siz eğer milletvekiliyseniz suç. (Bekir Sobacı'nın milletvekilliği, üniversitelere girmek için gösteri yapan genç kızlara destek verdiği için düştü.) Ama siz, gazeteciyseniz, "başörtüsü takanların üniversiteye alınmalarını" savunmanız suç değil. İşler o kadar karıştı ki, tam arap saçına döndü. Bence Meclis, Bankalar Kanunu'nu bir kenara bıraksın, "Başörtüsü Kanunu" çıkarsın ve madde madde, bu konudaki düşünce ve ifade hürriyetinin sınırlarını tesbit etsin. Bir teklifim var: Madde 1: Laik cumhuriyeti tehdit eden türbanı, kamu iktidarının kullanıldığı mekânlarda takmak suçtur. Ancak türban, laik cumhuriyet aleyhine bir cürüm sayılsa dahi, sokakta takılabilir. Bununla birlikte, otomobil ehliyetindeki ve pasaportlardaki resimler –gerçek niyeti gizleyecek şekilde– başı açık olmalıdır. Başörtüsünün hangi hallerde türbana dönüştüğü, çene altında düğüm olup olmadığına bakılarak anlaşılır. Ayrıca anne, kayınvalide ve köylü kadın gibi modellerle mukayese ederek, suç tesbit edilir. Her halükârda, "çene altından düğümlü modele" uyulsa dahi, üniversitelere başı kapalı girilemez. Madde 2: Siyasi parti üyeleri, başörtü yasağını "zulüm" kelimesiyle tarif edemez. Başörtü özgürlüğünü savunamaz. Üniversitelere veyahut "kamu iktidarının kullanıldığı" Meclis'e başörtüsü ile girip suç işleyenleri savunanlar aynen failler gibi cezalandırılır; siyasi haklarını kaybederler. Madde 3: Basın mensupları ve sade vatandaşların türban özgürlüğünü savunması bir suç teşkil etmez. Şu kadar ki, "İslâmi" sıfatını taşıyan bir gazetede çalışıyorlarsa veyahut o çevreden biri iseler, failler, art niyet ve potansiyel tehdide bağlı olarak, ceza görür. Bu uygulama Anayasa'nın eşitlik hükümlerine aykırı sayılmaz. Bu uygulama ile Anayasa'nın düşünce ve ifade hürriyeti de çiğnenmiş olmaz. Madde 4: Bu kanun yayımı tarihinden değil, 12 Eylül 1980'den itibaren yürürlüğe girer. Madde 5: Kanun MGK eliyle yürütülür.
Erdoğan'a yasak
Gelelim Tayyip Erdoğan'a ilişkin karara. AK Parti'nin seçmen nezdindeki itibarına tahammül edemeyenler, Anayasa Mahkemesi'nin kararının, Tayyip Erdoğan'ın önünü keseceğini ileri sürdüler. Oysa bu doğru değil. Bir kere, mahkeme, Erdoğan'ın genel başkanlığını askıya almadı. Dolayısıyla bir kaos yaşanmayacak. Erdoğan kurucu üyelikten istifa edecek, partiye tekrar üye olacak ve Kurucular Kurulu onu gene Genel Başkan seçecek. Kongre bile yapmaya gerek yok. Neden Erdoğan kurucu genel başkan olamıyor? Çünkü, ancak milletvekili seçilme yeterliliğine sahip bulunanlar, bir partinin kurucusu olabilir. Oysa, Anayasa Mahkemesi'nin de kabul ettiği iddiaya göre, Anayasa'nın 76'ncı maddesi ile Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 11'inci maddesi, "312'den mahkûm olanlar af'edilseler bile milletvekili seçilemez" diyor. Anayasa'nın 76'ncı maddesi, milletvekili seçilme yeterliliğini düzenlerken, 312'nci maddeyi açıkça serdetmiyor. "İdeolojik veya anarşik eylemlere katılma veyahut bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından birinden hüküm giymiş olanlar, affa uğrasalar bile milletvekili seçilemezler" demekle yetiniyor. Son Anayasa değişikliği gerçekleşirken, uzlaşma metninde, 76'ncı maddeden "ideolojik ve anarşik eylemleri tahrik ve teşvik" cümlesi çıkarılmıştı. Bu cümle maddeden çıkarıldığı takdirde, Milletvekili Seçimi Kanunu'ndaki "312'nci maddeden mahkûm olanlar af'edilseler bile milletvekili seçilemezler" hükmü temelsiz kalacak ve uyum yasaları çerçevesinde kolayca değiştirilebilecekti. Aslında, Anayasa'nın 76'ncı maddesinde yer alan "ideolojik ve anarşik eylemleri tahrik ve teşvik" suçunun, 312'nci maddeyle ilişkisi açık değil, yoruma bağlı. Bununla beraber, içinde bulunduğumuz ortamda, siyasetin hukuka baskı yaptığı ve Tayyip Erdoğan'a çeşitli engeller çıkarıldığı düşünüldüğünde, yorumun aleyhte olacağı kesin. Zaten, iktidar partileri barajın altında sürünürken, kararsızlar haricinde oy oranı % 21 olan AK Parti'ye hizmet edecek bir yasa değişikliği, Meclis'ten çıkmaz; Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 11'inci maddesindeki "312'den mahkûm olanlar, af'edilseler bile milletvekili seçilemez" ibaresi kolay kolay değişmez.
Milli irade paspas
Peki ne olur? Tayyip Erdoğan süresi gelince (en geç Mart 2003) memnu haklarının iadesini talep eder. Şu anda Meclis'te ideolojik suçtan yargılanıp hüküm giymiş olmasına rağmen, memnu hakların iadesi yoluyla milletvekili seçilmiş olanlar var. Zaten bu noktaya da parmak basmak gerekiyor. Meclis af'etse, milletvekili seçilemiyorsunuz. Ama yargı erkinden memnu hak iadesi alırsanız, seçilebiliyorsunuz. Milletvekili Seçimi Kanunu, 312'nci maddeden hüküm giyenlerin önünü kesmek üzere, 12 Eylül döneminde bu şekilde düzenlenmişti. Bu sebebten dolayı, milli iradeyi paspas yapan bir zihniyetin izlerini taşıyor.
Diyeceksiniz ki, "312'nden mahkûm olanlar, Siyasi Partiler Yasası'nın 11'inci maddesine rağmen nasıl bir siyasi partiye üye olabiliyor?" Olabiliyor. Çünkü Siyasi Partiler Yasası'nda, Milletvekili Seçimi Kanunu'ndan farklı olarak "af'edilseler bile" ibaresi yok. Oysa, bazı Anayasa hukukçuları ve ceza profesörleri, ortada bir af olmadığını, cezaların ertelendiğini, dolayısıyla ana cezadan doğan kısıtlamaların da ertelendiğini belirtiyorlar. Biz de bu kanaati paylaşıyoruz. Mantıken, ceza ertelenince, ona bağlı kısıtlılık halinin ertelenmesi gerekmez mi? Bu yoruma dayanak yapılan Danıştay İçtihadı Birleştirme kararı mevcut. (Danıştay İçtihadı Birleştirme kararında, "ertelenmiş mahkûmiyeti bulunan bir memur kişinin, deneme süresi bitmeden görevine son verilmesinin, tecilin gayesi ile bağdaşmayacağını" açıklamıştır. Danıştay'a göre, deneme süresinde, mahkûm olan kişi, haklarını aynen muhafaza eder.)
Erdoğan'ın önü açık
Mamafih, pek bir şey değişmedi. Tayyip Erdoğan siyaset yapabilir, genel başkan olabilir. Bu yasak sürdükçe, meydanlar daha da gümbürdeyecek, halk ona daha fazla sahip çıkacaktır. "Refah yasaklandı, FP daha az oy aldı" diye sakın düşünmeyin. O tarihte Refah Partisi etrafında bir olumsuz hava oluşturulmuştu. Türkiye'de çok ağır bir atmosfer mevcuttu. Bugün durum farklı. Tayyip Erdoğan hiç denenmemiş ve üstelik İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde de başarılı bulunmuş bir kişi. Ona yasak uygulanırsa, 1960'lardaki gibi olacaktır. DP yerine millet AP'yi baş tacı yapmıştır. Evet, bu millet devletiyle kavgalı görüneni sevmez ama, devleti temsil edenler bir kişiyi sürekli hırpalayıp, ona haksızlık yapıyorsa, mağdur olana sahip çıkar; onu bağrına basar. Denemesi çok kolay. Seçim sandığı kimin haklı olduğunu ortaya koyacaktır. ....................... DİP NOT: Dünkü yazımızda doğalgaza ilişkin rakamlar biri KDV'li, diğeri KDV'siz fiyatı yansıttığı için, yanlış bir yoruma sebebiyet vermiştir. İşin esası şudur: KDV'li olarak 399 bin lira olan metreküp birim fiyatı, gene KDV'li olarak İstanbul'da 348 bine düşürülmüştür. KDV'siz hesaplandığında ise, 338 bin 500 lira olan birim fiyat 295 bin liraya düşmüş oluyor. Bu indirim, yüksek gelen faturalara göre bütçeleri rahatlatmayacak çok düşük bir indirim.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |