T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Emlâkbank soygunu

Emlâk Bankası'na ilişkin operasyon şekil yönünden eleştirilirken, işin esası unutuldu. Geceyarısı baskını yanlış; adı sanı, yeri yurdu belli kişilerin teşhir malzemesi yapılması yanlış...

Ama unutmayalım ki, Emlâk Bankası'nda yaşanan muazzam bir soygun var. Ve Cumhurbaşkanı Necdet Sezer, Devlet Denetleme Kurulu vasıtasıyla, Şişli Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmasaydı "zaman aşımına" doğru giden dosyalar bir kenarda unutulmaya devam edecekti. Cumhurbaşkanı'nın devreye girmesi ile, hiç değilse kamuoyunun dikkati bu mesele üzerine çekildi.

İşin şekli eleştirilirken, esası gözden kaçırılmamalı.

Yemeyen keriz

Emlâk Bankası soygununu en yakından bilen isimlerden biri de eski MHP'li Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu. Bu bankanın içini sadece denizcilik sektörü boşaltmadı. Armatörlere hesapsızca aktarılan kaynaklar, işin bir bölümü. Her dosya ayrı bir hortum. "Devletin malı deniz, yemeyen keriz" kuralı burada acımasızca uygulanmış.

Somuncuoğlu ile Emlâk Bankası'nın başına gelenleri konuştuk. Bahçeşehir konutları örneğini verdi.

Bahçeşehir konutlarını, Nurol, Mesa adlı inşaat şirketleri, Süzer ve Emlâk Bankasıyla ortak bir sistem içinde gerçekleştiriyor. Arsayı Mustafa Süzer buldu. Emlâk Bankası % 50'sine, Nurol ve Mesa ile Süzer ise arsanın diğer yarısına ortak oldu. Mukaveleye göre, inşaatın parasını Emlâk Bankası veriyor; bir başka ifade ile, finansman, müteahhit tarafından değil, banka tarafından sağlanıyor. Ayrıca banka, Mesa ve Nurol'a maliyet + % 20 kâr hakkı veriyor. Harcama listesini bu inşaat şirketleri hazırlayıp, Emlâk Bankası'nın yan kuruluşu olan Emlâk Pazarlama ve Proje AŞ'ye teslim ediyorlar.

Somuncuoğlu işbaşına gelince, maliyet fiyatlarının iki üç misli şişirildiğini, mühendisleri aracılığıyla tesbit ediyor ve mahsuplaşma sırasında, fazla ödenen paraları geri talep ediyor.

Ayrıca, Bahçeşehir konutlarının inşaatı başlarken, -finansmanı Emlâk Bankası temin etmesine rağmen- her iki müteahhit firmaya da 9'ar trilyon lira (o zamanın parasıyla) banka tarafından, avans ödeniyor. Bu avansların kapatılması için de, Somuncuoğlu müdahale ediyor. Avans geri ödemesi ve mahsuplaşma sonucunda, Emlâk Bankası'nın 40-50 trilyon liralık bir alacağı ortaya çıkıyor.

Somuncuoğlu, maliyetleri, firmadan geldiği gibi kabul eden, piyasadan bir kaç misli yüksek olan fiyatlara ses çıkarmayan Emlâk Pazarlama ve Proje Şirketi'nin Genel Müdürünü de görevden alıyor.

Müteahhitler, Bahçeşehir'den milyonlarca dolar kâr ederken, -çünkü hiçbir riskleri yok- Emlâk Bankası'nın Mart 2001 yılı itibariyle zararı 400 milyon dolara ulaşıyor. Ödeme 900 milyon dolar. Satıştan elde edilen gelir 500 milyon dolar. Zarar 400 milyon dolar.

Emlâkbank neden kapandı?

Somuncuoğlu, görevden ayrıldıktan sonra, 40-50 trilyon liralık o alacak, hakeme intikal etti. Bilahare, hakem seçilen kişilerin bu sıfatı taşıyamayacağı anlaşıldı. Kısacası para halâ tahsil edilemedi.

Emlâk Bankası'nın kapatılıp, dosyaların Ziraat Bankası'na geçmesiyle, iş iyice sahipsiz kaldı. Doğru dürüst muhatap yok. Alacağı ciddiyetle takip eden de yok.

Somuncuoğlu halâ Emlâk Bankası'nın niçin kapatıldığını anlayamadığını söylüyor. Anlamaması için haklı sebebleri de var: "Sadece ismi büyük para ederdi. Değerli gayrimenkulları vardı. Zararı da o kadar fazla değildi. En azından, devlet borçluların peşine düşse, zararı sıfırlayabilirdi."

Ve kendi döneminde yaptıklarını anlatıyor Somuncuoğlu: "Göreve geldiğimizde günlük zarar 1,5 trilyon liraydı. Çünkü 10 bin 500 personel vardı. 400 şubeye sahiptik. Sermayeyi tüketmiştik; sermaye yeterlilik rasyosu sıfırın altına düşmüştü; kredi veremiyor, buna mukabil mevduata faiz ödüyorduk. Harici garanti mektuplarının vadesi doluyordu. Kısacası çok sıkışmıştık. Emlâk Bankası'nın sahip olduğu gayrimenkulleri değerlendirmek üzere, Gayrimenkul Yatırım Ortaklığını kurduk. Gayrimenkul değerleri, bilançoda yer aldı. Ayrıca sıkı bir takip neticesinde tahsilat hızlandı. Sermaye yükselince kredi vermeye başladık. KOBİ'lere, esnaf ve zanaatkâra 1.4 katrilyon lira kredi verebildik. Ben görevi 2000 yılının Mayıs ayında bıraktığımda, zarar sıfırlanmıştı. Ayrıldıktan sonra maalesef borç takibine gerekli özen gösterilmedi. Tahsilat kesildi."

Somuncuoğlu, "herhalde borçlular takipsiz, dosyalar sahipsiz kalsın diye Emlâk Bankası kapatıldı" şeklinde konuşurken, içinden atamadığı bir şüpheyi de dile getirmiş oluyor.

Cumhurbaşkanı'nın Bahçeşehir dosyasına da el atması gerekiyor.

Eğer Emlâk Bankası tek bir projeden 400 milyon dolar zarar ederken, diğer ortaklar köşeyi dönmüşse, işin içinde iş var demektir.

Rafaaddin Şahin'in bakanlığı döneminde Emlâk Bankası'nın asıl zararının, Emlak konuttan kaynaklandığı görüldü; Şahin'in çabalarıyla banka, inşaat işinden çekildi; ama başlayan projelerin devamı kararlaştırıldı. Bahçeşehir de önceden başlayan bir porje.

Bankanın makûs talihi

Eski Genel Müdür Erdin Arı ve diğerleri, Emlâk Pazarlama ve Proje AŞ'nin müdürü de dahil, hepsi yargı önünde elbette hesap vermeli. Zaten, daha önce de, Başbakanlığa bağlı Yüksek Denetleme Kurulu raporları Başbakanlık Teftiş Kurulu'nda incelendikten sonra, suç duyurusu ile Devlet Bakanlığı'na intikal ettiğinde, Sadi Somuncuoğlu bunları geçiktirmeden Şişli Savcılığı'na gönderdi.

Cumhurbaşkanı'nın harekete geçirdiği Devlet Denetleme Kurulu, şimdilik Denizcilik sektörüne aktarılan kredileri ele almış. Herhalde, Bahçeşehir'e de el atacak. Ama büyük ihtimalle her şey çoktan kılıfına uydurulmuştur.

Emlâk Bankası'nın çöküşü Özal'ın prenslerinden Bülent Şemiler ile başladı. Daha sonra bu banka, özellikle inşaat sektörüne, ulûfe dağıtma merkezi olarak kullandırıldı. Esas kambur, yüksek maliyetlerle yaptırılan binalardan kaynaklandı.

Sonunda millet mağdur oldu; banka çalışanı zarar gördü. Fakat gerçek sorumlular, "çalan ve çaldıranlar" cepleri dolu, serbestçe dolaşıyorlar.

Bankalar Kanunu ve sorular

Evvelki gün yasalaşan "Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması"na dair düzenlemeleri, bu çerçeve içinde değerlendirmek gerekiyor.

Acaba, Plan Bütçe Komisyonu'nda, özel kanunlarla kurulmuş üst kurul ve bunlara bağlı kurumların yıllık hesaplarının Sayıştay tarafından denetlenmesi kabul edilmişken, niçin Genel Kurul'da, denetimi, Başbakanlık müfettişi, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu denetçisi ve Maliye müfettişinden oluşan bir komisyonun yapması kararlaştırıldı? Plan Bütçe Komisyonu'nda, milletvekilleri, Sayıştay denetimini kabul ederken, buna Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) Başkanı Engin Akçakoca niçin itiraz etti? Ve sonunda sözünü yüce Meclis'e nasıl dinletebildi?

Sayıştay, hükûmetten bağımsız bir denetim kuruluşudur. Diğeri ise, tamamen hükûmete bağımlı bir "iç denetim" mekanizmasıdır.

Bir başka soru: Plan Bütçe Komisyonu'nda kanunun tümü üzerinde müzakereler yapılırken, BDDK Başkanı Engin Akçakoca, "Bir fon aktarması söz konusu değil. Sadece bir kaç vergi muafiyeti alacağız" dedi. Tümü üzerindeki müzakereleri takiben bir iki madde daha görüşüldü. Sonra ara verildi. Ara biraz uzadı. Ve birden bire, 4 milyar dolar tutarındaki kaynağın, sermaye rasyosu düşük bankalara aktarılması, önerge şeklinde getirilip, milletvekillerine sunuldu.

Saadet Partili Aslan Polat, Meclis'teki konuşmasında "Bu ne gayriciddiyet!" diye haklı olarak sordu.

Kim kimi niçin aldatıyor? Akçakoca, "Bir fon aktarması söz konusu değil" derken, önergeden haberi yok muydu? Haberdar ise, neden milletvekillerini oyalama yoluna gitti?

Böyle bir kanun haftalarca hem Plan Bütçe Komisyonu'nda, hem de kamuoyunda tartışılmalıydı. Ama her şey bir sis perdesi altında geçip gidiyor.

Bir üçüncü sorum da şu: Plan Bütçe Komisyonu'na ilk geldiği şekliyle, Ziraat, Halk ve Emlâk Bankası'nın, Yönetim, Denetim ve Tasfiye Kurulu üyelerinin, yaptıkları işlemlerden dolayı bankalara sorumlulukları, özel hukuk hükümlerine tâbidir, düzenlemesi 4'üncü maddede yer alıyordu. Ama yetkililer, kasıtlı fiilleri neticesinde gene de cezai sorumlulukla karşı karşıya kalacaklardı. Haklarında kasıtlı fiilden dolayı ceza davası açılabilecek, ağır kusur halinde de, tazminat ödemeye mahkûm olabileceklerdi.

Bu madde, "Padişah yetkisi ve dokunulmazlık zırhı veremeyiz" diye MHP'lilerin de katkısıyla red'edildi. Ama Derviş'in tehdidi sonuç vermiş olacak ki, Genel Kurul'da bir önergeyle -üstelik bu defa kasıtlı ve ağır ihmal hallerine bir istisna dahi tanımadan- aynı dokunulmazlık zırhı, Ziraat, Halk ve Emlâk Bankası yetkililerine verildi.

Ne oldu da MHP çark etti? Hiç kamu bankası sorumluları, özel banka ile bir tutulur mu?

Anamız ağlıyor

Sadece Emlâk Bankası olayına bakın, yeter. Meselâ Akbank, meselâ Finansbank Bahçeşehir projesine benzer projelerde, sıfır riski müteahhite bırakıp, bütün yükü çeker mi? Özel banka patronları, bir projeden 500 milyon dolar zarar etmeyi ve sadece müteahhidi zengin edecek bir sistem geliştirmeyi kabul eder mi?

Dünden bugüne uzanan bir süreç söz konusu olduğundan, bu kanunun, kamu bankalarını soyduranların tümünü kurtarabileceği endişesini taşıyoruz.

Atalarımız ne güzel söylemiş: "Devletin malı deniz, yemeyen keriz."

Makalemizi yazarken her satırda bu tekerlemeyi hatırlıyoruz.

Mesut Yılmaz, sadece gece baskınını kınayacağına, şu soygun düzenine karşı çıksa ya...

Televizyonda timsahın gözyaşlarını da seyrettik. Ama, artık kimse bu gibi duygusal sömürülere kanmıyor.

Çünkü herkesin anası ağlıyor.


12 Ocak 2002
Cumartesi
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED