|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bugünkü yazımı; geçen hafta, basın özgürlüğüne ve Yeni Şafak Gazetesine yapılan baskına geniş olarak ayırmak isterdim. Fakat; haftada bir yazdığım için sadece ve kısaca, şiddetle LANETLEMEKLE yetinebiliyorum. Bu milletin, saçı bitmemiş yetimlerin paralarını bazı bankalara aktarıp, onları kurtarmak ve kollamak amacıyla gündeme getirilen ve Örümcek ve Torpilbank olarak adlandırılan haberler ile ilgili olarak YENİ ŞAFAK GAZETESİ'nin yayınlarıyla ağları delinen bazı örümceklerin emri ile gerçekleştirildiği ileri sürülen; bu haksız, hukuk dışı, siyasi amaçlı baskını lanetliyorum. Hizaya gelin, yoksa o tanımadığınız hukuk sizi hizaya getirir, diyorum. "Baskın basanındır" derler, ama; BU DEFA BASKIN, haksız olarak basanların değil, basılanın Yeni Şafak'ın olacak!.. diyerek normal yazıma geçiyorum. Hafızaibeşer nisyan ile malul de olsa, hatırlayacaksınız: SEKA'ya ait İzmit'teki 25 milyon dolar değerindeki 1600 dönüm arsayı, yatırım yapacaklarını söyleyen FORD-KOÇ Grubuna, nisan 1998'de, zamanın Başbakanı ve ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın, usulsüz ve yolsuz olarak bedava verdiği ve böylece görevini suistimal ettiği ileri sürülmüş ve bu iddiaları soruşturmak üzere kurulan TBMM. Soruşturma Komisyonu; Mesut Yılmaz'ın görevini kötüye kullanmak suçundan yargılanmak üzere Yüce Divan'a sevkine karar vermişti. Bu defa Sayın Mesut Yılmaz'ın kardeşi Sayın Turgut Yılmaz'ın sahibi olduğu bankayı kurtarmak için yapıldığı haberlerinin gazetelerde yer aldığı (Bazı Bankalara kaynak aktarımı ile ilgili Kanun Tasarısı) üzerine; bu olay geçen zamana rağmen, güncel hale geldi. Bu defaki: Para tahsisi. O: Arsa tahsisi idi. Hiç bir fark yok. Onda MHP.liler karşı çıkmıştı, bunda da karşılar. Ama; ortada somut bir şey yok. Kervan, gene bildiği gibi yürüyor. Meclis Soruşturma Komisyonundaki MHP.'li milletvekilleri de, bu yönde oy kullandılar ve Mesut Yılmaz'ın Yüce Divan'a sevkine karar çıktı. Bunun ardından; bazı kişi ve bir bazı yazılı veya görsel medya, hemen MHP.'ye amansız ve apansız hücuma başladı. "Ne olursa olsun; İnsan koolisyonda ortak olduğu bir partinin Genel Başkanını Yüce Divana gönderir mi?!...", "O zaman koolisyondan da ayrılın!", "Türkiyedeki huzuru, hükümetteki uyumu ve istikrarı bozmaya ne hakkınız var?!..", "Yolsuzluk, molsuzluk, hangi şartlar olursa olsun; İktidar ortağı bir parti, muhalefetle işbirliği yapar mı?", "Siyaseten de ahlaken de ayıp değil mi?!." dediler. Normal tenkit hudutlarını da aşan (MESUT YILMAZ'IN YÜCE DİVANA SEVKİ İLE İLGİLİ OYLAMAYA İLİŞKİN BU HÜCUMLAR, bana bir Nasreddin Hoca fıkrasını hatırlattı. Uysa da, uymasa da işte fıkra: Uyup uymadığına siz karar verin. Evine hırsız girdiği için şikayetçi olan Nasreddin Hoca'yı, Mahkemede; Kadı Efendi, nedense azarlıyormuş: "Kapını niye açık bıraktın?" "Kilidini iyice kapasaydın ya!", "İnsan bir köpek olsun koymaz mı?!..", "Hadi bunları yapmadın, kapıda nöbet bari beklesene!", "İnsan evinde o kadar çok altın bulundurur mu?!..." Hoca, artık dayanamamış, "A, Kadı Efendi: Hırsızın hiç mi kabahatı yok?!" deyivermiş. Bu durumda; gel de Hoca'yı hatırlayıp, rahmetle anma?!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |