|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kendisinden hazzetmem, bir şair, Sunay Akın, katıldığı bir televizyon programında dünyada ilk "klakson yasağı"nın 1952 yılında İstanbul'da uygulandığını söyleyince, hazirun, bunu, yöneticilerimizin demokratlığı ve ileri görüşlülüğüne bağlayıverdi hemen. Mümkündür. Dünyada ilk klakson yasağını uygulayan ülke Türkiye olabilir. Ona bakarsanız, dünyada kadınlara seçme-seçilme hakkı tanıyan ilk ülke de Türkiye'dir, ne olmuş yani? Bugün, kadın hakları konusunda çok mu "özenilir" bir noktadayız? Beni hayretlere garkeden, yararlı da olsa bir yasağa öncülük etmemiz. Yasaklamak, bastırmak, kapatmak bizde genetik özellik olduğu için mi, acaba, bu alanda önceliği küffara kaptırmadık? "Yasak" koymada pek mahir olan ileri görüşlü yöneticilerimiz, iş özgürlüklerin verilmesine gelince, bu kadar istekli ve becerikli olamıyorlar. Örnek mi? İşte, "Avrupa Birliği'ne uyum" çerçevesinde hükümet ortaklarının TBMM'ye sundukları bazı kanun değişiklikleri. TBMM onay verirse, Avrupa Birliği kıstaslarına uymayan bazı maddeler (içlerinde ünlü 312 ve 159. maddeler de var) yenisiyle değiştirilecek ve inanamayacaksınız ama, daha ağır müeyyideler getirilecek. Kısmî iyileştirmeler elbette var ama, maddeler "derinlemesine" incelendiğinde, "devleti vatandaştan koruma" gayreti hemen göze çarpıyor. Örneğin, devleti eleştiremeyeceksiniz. Hükümeti "beceriksizlikle" suçlayamayacaksınız. "Başbakan kötü yönetim gösteriyor" diyemeyeceksiniz. Bu eleştirilerin mihverinde MGK asla yer alamayacak. Halkı paniğe ve ümitsizliğe sevkeden yazılar da yazamayacaksınız. "Öngörülen değişikliklerin odağında, insan yerine devletin ve onun organlarının yer alıyor olması, Türkiye'de yasal düzenlemelerin asıl işlevini bilenler açısından bir sürpriz değildir" diyordu Mazlum-Der Genel Başkanı Yılmaz Ensaroğlu, "Bu durum, Türkiye'nin, yerine göre yarı otoriter, yerine göre de tam otoriter bir ülke olmasından yana olan egemenlerin kararlılığını gostermesi açısından da ayrıca önem taşımaktadır." Alın mesela, 312. maddede öngörülen değişikliğe bir de bu gözle bakın. Bu maddeye "halkın bir kısmını aşağılayıcı ve insan onurunu zedeleyecek bir şekilde tahkir etmek..." cümlesi ilave ediliyor. Demek ki bu ülkede halk, yani toplumun bir bölümü, "kutsal devlet"in bir uzvu... Toplumun bir kısmını rencide edecek söz ve davranışlar direkt olarak "devletin güvenlik alanını ihlal" anlamına gelecek. İfade özgürlüğü konusunda verilen tavizler de ("kutsal devlet"e göre bu bir taviz çünkü) kimi kelime oyunlarıyla geri alınıyor. Ensaroğlu'nun da belirttiği gibi, bugüne kadar farklılıkları yok ederek türdeş bir toplum yaratmaya çalışanlar, şimdi de kendilerine "halkın onurunun bekçiliği" payesini uygun görüyorlar. Bu demektir ki, önümüzdeki günlerde daha fazla insan cezaevlerini boylayacak, daha fazla insan sırf konuştuğu, yazdığı, düşündüğü için cezalandırılacak.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |