|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
'Komplo teorilerini' sevmediğiniz için, "Nereden buldun bu çatlağı?" diye siz sormadan, kendisinin koordinatlarını ben vereyim: Adı Andreas von Bülov. Alman. Politikacı. 25 yıl boyunca Sosyal Demokrat Parti'de (SPD) lider düzeyinde görevler üstlenmiş; milletvekilliği, araştırma ve teknoloji bakanlığı yapmış… İki Almanya'nın birleşmesinden sonra istihbarat konularını araştırmak üzere kurulan parlamento komisyonuna başkanlık etmiş… İstihbarat konularını, CIA ve diğer Batılı örgütleri işleyen 'Im Namen des Staates' (Devlet adına) adlı bir kitabı da var. Hukukçu. Şimdi politik arenadan uzakta, Bonn'da avukatlık yapıyor... Tagesspiegel, geçen hafta, Stephan Lebert ve Norbert Thomma adlı iki yazarını von Bülov'la görüştürdü. Politikacı-hukukçunun birbiri ardına sıraladıkları iki gazeteciyi çok şaşırtmış; sık sık, "Ama bunlar komplo kategorisine giriyor" demek ihtiyacını duymuşlar. Von Bülov'un cevabı önemli: "Bu, resmi ve politik bakımdan doğru olan dışında yol bilmeyenlerin aşağılamak için kullandıkları bir terim; araştırmacı geçinen gazeteciler bile propaganda ve dezenformasyonla besleniyor. En ufak bir kuşku dile getiren ise kafadan çatlak!" Tahmin ettiğiniz gibi, von Bülov 11 Eylül'le ilgili resmi açıklamalardan kuşku duyuyor; onun kendi soruları var ve "Neden kimse çelişkileri sorgulamıyor?" diye hayretler içerisinde. "ABD'de toplam 30 milyar bütçeli 26 değişik istihbarat birimi var ve bunların hiçbiri saldırılardan haberdar değil. FBI 48 saat sonra 'saldırıyı gerçekleştirenler' diye bir liste sundu, on gün içerisinde o listedekilerden yedisinin sağ olduğu anlaşıldı. 'Listeyi kim hazırladı, neden yanlış çıktı?' diye soran olmadı." Von Bülov'un kafasını kurcalayan ilk nokta bu. Gazeteciler, "Savaşta düşmanla ilgili bilgi sunmak doğru mu?" diye sıkıştırıyorlar. "Tabii" diyor von Bülov, "Ancak, savaşa giren önce salgırganı, düşmanı belirler. Bunu yaparken kanıt toplar. Oysa, mahkemede geçerli kanıtı olmadığını söyleyen kendisi. 'Kanıt' dedikleri de dökülüyor. Olayın ortasına oturttuğu kişi Muhammed Atta. Bağlantılı uçakla eylemden kısa süre önce Boston'a gelmesi garip değil mi? Uçağı birkaç dakika geç kalsa kaçırılan uçakta olmayacak ve 'yüzyılın terörü' gerçekleşmeyecekti. CNN'de ilân edilen resmi uçak yolcuları listesinde eylemcilerin adları bulunmuyor. Hiçbiri biniş kartı almamış. Pilotların hiçbiri 7700 alarm kodunu vermedi. Karakutularda değerli bilgi yok." "Buna karşılık" diyor von Bülov, "Binlerce el ve ayak izi bırakılmış. Harcamalarını adlarına yazılı kredi kartıyla yapmışlar. Havacılık okuluna adlarıyla kayıt olmuşlar. Kiralık otolarında uçak kullanma tâlimatlarıyla vasiyetlerini unutmuşlar. Çocuk mu kandırıyorlar Allah aşkına?" Mülâkatın bir yerinde, von Bülov, "11 Eylül eylemleri ince ince hazırlanmış mükemmel bir plan sonucu" demeyi de ihmal etmemiş... Bir başka yerde de, 'eylemci' oldukları iddia edilen gençlerin, 'samimi Müslüman' olmaları gerektiği halde, striptiz barlarına gidip içki içtiklerinin, dansözlerin göbeğine dolar yapıştırdıklarının tespit edildiğini söylüyor. Bunları da garip buluyor von Bülov... "Böyle şeyler olur" diyen gazetecilere verdiği cevap şu: "Olur elbette. Zaten ben bir şeyi ispatlamaktan söz etmiyorum, yalnız başıma bunu yapamam. Ben sadece kuşkularımı dile getiriyorum. Bütün bunların, mağarada yaşayan bir şer-insanın zihninden çıktığına inanmam güç..." Alman politikacı-hukukçu muhataplarını iyice şaşırtan pek çok sürpriz cümle sarf ediyor. Bu arada, bazılarının, sanki böylesine büyük bir olay olacağını önceden biliyormuş gibi borsada oynadıklarını da belirtiyor. Uçakların dışarıdan kontrol edildiğinden kuşku duyulması gerektiğini de söylüyor. "Neden?" sorusuna da, "Komünizm düşman olmaktan çıkınca, düşman İslâm inançlı insanlar oldu; Batı demokrasileri beyin yıkıyor" cevabını veriyor. Gazeteciler, "Beyin yıkama mı?" deyince de şunları söylüyor: "Düşman imajı kavramını ben uydurmadım; Amerikan istihbarat ve dış politika dünyasının iki ismi, Zbigniev Brzezinski ile Samuel Huntington'dan aktarıyorum. Brzezinski, o çılgın köpek, Carter'ın danışmanıyken, başta petrol ve gaz olmak üzere dünyanın bütün hammaddelerini ABD'nin ele geçirme hakkı için kampanya açmıştı." Sizler gibi muhabirler de şaşırmış, "Yani 11 Eylül olayları..." demelerine kalmadan, von Bülov, "Evet, silâh sanayiinin, istihbarat örgütlerinin, askeri-sınai-akademik tekelin desteği olmaksızın gerçekleşemezdi" diyor ve ekliyor: "Sovyetler'in dev petrol rezervleri artık ellerinde; boru hatları da öyle..." Gazeteciler, "Bunları ilk sizden duyduk" demeye getiriyorlar; von Bülov'un buna verdiği cevap ilginç: "Pek çok insan benim gibi düşünüyor, ama kuşkularını kamuoyu önünde dile getirmeyip fısıldamakla yetiniyorlar... Ben Amerikan karşıtı biri de değilim; tersine, her zaman özgürlükçü, açık bir toplum olan Amerika'nın hayranı oldum. Eğitimim bile Amerikan eğitimi..." Tagesspiegel'in Andreas von Bülov ile yaptığı mülâkatı ister Almancasından, ister İngilizce çevirisinden okuyunuz, göreceksiniz sizin de kafanız iyice karışacak. Benim gibi yapın ve "Demek ki, ABD'de eğitim görmüş bir Alman komplocu olabiliyor" deyip geçin siz de...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |