T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Afganlaştırma politikası

Baba Bush bunu yapmamıştı (belki yapamamıştı, belki aklına gelmemişti, belki böylesine cesaret edememişti) Körfez savaşından sonra. Kuveyt devlet başkanını yanına alıp, "işte zaferimizin sembolü" dememişti. Oğul Bush arkasına "karanlıklar prensi" Richard Perle gibi Amerikan gücünü kutsayan kadroları aldıktan sonra yapıyor: Karzai'yi yanıbaşına alıp, dünyanın huzuruna "Amerikan çağı"nın tipik göstergesi olarak çıkıyor. Bundan sonra böyle: Bir ülkeyi dövüp, yönetimini değiştireceğiz ve bize medyun-u şükran olan yeni liderleri de yanımıza alıp dünyanın huzuruna çıkacağız.

Sırada hangi ülkeler var?

İran, Irak, Kuzey Kore...

Üstelik bunlar açıkça ilân edilenleri... Dahası da var: Endonezya, Yemen, Somali... Daha daha: Libya, Sudan... Bir düzine olmadıysa başkalarını ekleyebilirsiniz.

Bush, bir başka "Birliğin Durumu" konuşması için Kongre huzuruna çıktığında arkasında, mahalli kıyafetleri içinde tüm bu ülkelerin liderleri de "zafer sembolü" olarak yer alacak.

Bush isterse arkasına sözde "terör savaşı"nda yendiklerinden başka, "dış borçlar"la bileğini büktüğü ülkelerin liderlerini, icazetine ihtiyaç duyanları da alabilir.

Acaba buna "Afganlaştırma politikası" diyebilir miyiz?

Afganlaştırılan ülkeler ya da Karzaileştirilen liderler sadece teşekkür edebilir.

Eleştiri hakları yoktur.

Hiçbir Amerikan politikasına şerh koyamazlar.

Guantanamo'da Amerika, kendisine hukuk dışı bir alan oluşturup insanlık dışı uygulamalara giriştiğinde sesleri çıkmaz. "Terör nedir, bu değilse?" diyemezler. "Savaşsa esirlerin bir hukuku var, böyle zincire vuramazsınız, sorguya çekemezsiniz, terörse, teröristler de yargı huzuruna çıkarılıyor, Abdullah Öcalan paketlenip Türkiye'ye verildiğinde bağımsız mahkemeler huzurunda yargılanma sözü alınmadı mı? Öcalan yargılanırken, DGM'lerdeki askeri yargıçların yargı heyetinden çıkarılması için Anayasa değişikliği yapılmadı mı? Onun adı Öcalan olduğu için mi, yoksa yargılanacağı ülke Türkiye olduğu için mi böyle oldu?" diyemezler. Hatta "Amerikalı Taliban ülkesine götürüldü ve orada mahkeme huzuruna çıkacak, onun ötekilerden farkı ne? Sırf Amerikan pasaportu taşıması mı? Esirler arasında bile sınıf-ırk ayrımı mı bu?" sorusunu da soramazlar. Çünkü onlar, iktidarlarını Bush'a borçludurlar ve Bush'un hınk deyicisi olmak zorundadırlar.

Aynı şekilde Şaron Filistin'de kendisine hukuk dışı bir alan oluşturup, bu topraklara kan banyosu yaptırdığında da Karzailer'den bir tepki beklemek mümkün değildir. Çünkü Bush-Şaron arasında "hukuk dışı güç uygulaması" konusunda çarpıcı bir benzerlik ve deruni bir ilişki vardır, ve bu süreçte zaman içinde Bush'un peşine takılanlar, Şaron'un cinayetleri karşısında da sessiz kalmak zorundadırlar. Bush dönüp dolaşıp nasıl Şaron'un politikalarının hınk deyicisi haline gelmişse, Karzaileşenler de en azından tepkilerini yutup, Bush'un hınk deyicisi haline geleceklerdir. Bu, açıkça söylemek gerekirse, siyonizmin Şaronist renginin safha safha dünyayı cenderesine alması anlamına geliyor.

Bush - Şaron tipleriyle nereye gidiyor dünya?

Bir kere evrensel normlardan sıyrılıyor. Guantanamo uygulaması ile biz anlıyoruz ki Amerika'yı bağlayan bir evrensel norm yok. Bush dilerse, keyfi mahkemeler kurup, keyfi hukuk normlarıyla dilediğini asabilecek. Şaron da, dilediği zaman Knesset'ten "işkenceyi yasallaştıran" kanunlar çıkarabiliyor.

Bush, "dünyayı tehdit ediyor, elinde kitle imha silâhı var" ya da "eylemi benim ve hür dünyanın çıkarlarını tehdit ediyor" diye damgaladığı ülkeyi hedef haline getirebiliyor. Şaron, "İsrail'in güvenliği bunu gerektiriyor" kanaatine vardığı zaman, istediği komşu toprağını işgal edebiliyor. Bu, aynı değerlendirmeyle Çekoslovakya'ya saldıran Hitler'in "Lebensraum - Hayat Alanı" politikasının tipik uzantısı. (1) O süreç dünyayı İkinci Büyük Savaş'a götürmüştü. Şimdi de Bush'a bakarsanız, dünya ilân edilmemiş bir savaşın alanı haline gelme yolunda...

Bush ateşle oynuyor. Alman halkı hâlâ Hitler'in çılgınlıklarının bedelini ödüyor. Şimdi iradesini Bush'a teslim eden Amerikan halkı bir günah çukurunun başında. Amerikan halkı buna razı olacak mı? İsrailliler'in bir bölümü bile Şaron'un günahlarına ortak olmak istemezken...

1.) Hayat Alanı (Lebensraum)
Alman Nasyonal Sosyalist Partisi lideri Adolf Hitler'in 1933'te iktidara gelmesiyle uygulamaya basladığı dış politikasının 3. ve son aşamasıdır. Bu "Hayat alanı" kavramı Hitler'in çoğunlukla Alman jeopolitikçilerinin görüşlerinden geliştirdiği yayılmacı tezlerden biridir. Buna göre; üstün bir ırk olan Almanlar sıkışıp kaldıkları bu dar topraklardan, diğer aşağılık ırkların ellerinde bulunan alanlara doğru genişlemeliydi. Dış politikasının diğer aşamaları olan Versailles kısıtlamalarından kurtulma ve bir ulus, bir devlet (ein Volk ein Recih) ilkesi sınırlı ve somut politikalar olduğu halde, hayat alanı sınırlarının nerede başlayıp nerede biteceği belli değildir. Bu yüzden Hitler ilk iki aşamayı gerçekleştirirken büyük tepkiler almamış, ancak Çekoslovakya'nın tümünü işgal etmesiyle üçüncü aşamanın başladığını farkeden devletlerin etkin tedbirler almaya başlaması sonucunda II. Dünya Savaşı başlamıştır. (T.C. Dışişleri Bakanlığı Uluslararası İlişkiler Sözlüğü)


1 Şubat 2002
Cuma
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED