|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Sait Faik "Kış Akşamı, Maşa, Sandalye" adlı hikayesinde kar yağdığı için şehre inemeyen canı sıkkın bir adamın haleti ruhiyesini anlatır. Şehirden tam dokuz mil uzaktadır. Şehirden yani "umutların, tesadüflerin, tehlikelerin, gürültülerin içinde her zaman bir sergüzeşt tombalası" kimliğinde duran şehirden. Camdan dışarı bakan anlatıcı azala çoğala yağan kara, uzaktan gelen çan seslerine ve en çok ta sessizliğin içinde sesi dayanılmaz olan saatin tiktaklarına takar. Çünkü o, odanın saat tik-taklarıyla değil bir insanın varlığıyla dolmasını istemektedir. Karşısında duran boş sandalye doluvermelidir mesela. Mangalın maşasında da bir hal vardır: "Birisi tutsun ucundan onu, bir kor parçasını alsın" diye beklemektedir. Maşanın bekleyişinden onu satan güzel çingene kızın hikayesini görür anlatıcı. Çingene kızı da kendisi gibi maşanın başkalığını görmüştür. Kendi kendine anlattığı hikayeden memnun lapa lapa yağan kara karşı bir cigara yakar. İçini bir sevinç kaplar. "Sıkı bir iskarpin içinde yumuşak, mini mini bir kadın ayağına benzer", sevinci ne yapacağını bilemez. Çocukluk günlerinden kalma bir sevinçtir bu. "Bu sevinci nereye asmalı; iki baş sarımsak bir nazar boncuğu ile?" Anlatıcının içinde beliren yaşam sevincinden sonra her şeyin yüzü değişir. Şehre gidemeyiş bile yerini tatlı bir hülyaya bırakır: "Sokağa çıkmalı, bir kahveye gitmeli, İstanbul'a inmeli mi, inmemeli mi diye düşünmeli. Bir vapur kaçırmalı. Sonra ortalık kararınca, bastona dayana dayana eve dönmeli. Oturmalı, okumalı. Hep aşk hikayeleri okumalı. İnsanların birbirini sevmeye buradan başladığını sanmalı. Kapanmalı yalnız kendi kendini düşünen varlığımıza, hayatımıza. Dışarıyı burnunu bile uzatmamalı. Ne mangallıyı ne mangalsızı, ne kaloriferliyi, ne ateşsizi, ne hastayı, ne açı düşünmeli; salmalı kendini hülyaya, gerine gerine aşk hikayeleri okumalı." Bir anlık teselli niyetinedir bütün bunlar. Cigara ile başlayan yaşam sevincinin ışığı iledir. İçinde sönen yaşam sevincinden sonra anlatıcı kar toplayan gökyüzünün karanlığını görür. O karanlıkta "bitmez tükenmez" kış gecesini. Oysa o bir an önce sokaklara, insanlara karışmayı istemektedir. Dış dünyanın sessizliği bizi içimizin karma karışık seslerinin ortasında bırakır. Kendimizle kalmaktan korkarız. Başka hayatlara, kitaplara ve şarkılara sığınmak isteriz. Sait Faik haklıdır. Kar herşeyi kapatır o muhteşem beyazlığın içinde, yenemediğimiz yanlarımızla yalnız BİZİ aşikar kılar.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |