T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kurbanı dert etmeyin, derdinizi kurban edin

Offf deyip, puff deyip halinden şikayet edenler var. Şu günlerde kimilerinin derdi, yaklaşan Kurban Bayramı. Sanırsınız ki kurban edilecek olan kendileri.

Etrafta et verecek kimse yokmuş da, kurbanla uğraşması zormuş da...

Keşke öyle olsa; gerçekten et verecek fakir kimse bulunmasa.

Ne gezer!

İçte ve dışta öyle ücra köşeler, öyle mahrumiyet bölgeleri var ki...

Kurbanla uğraşma sıkıntısı çekenler, bağış kabul yetkisi bulunan kuruluşlara başvurabilir. Benim tercihim, 'İnsanî Yardım Vakfı' İHH.

Uluslararası hüviyete sahip bu kuruluş, savaş, afet, açlık, kıtlık ve fakirlik gibi sebeplerle sıkıntı içinde bulunanların, Kurban vesilesiyle yüzünü güldürüyor. Kardeşlik ve dostluğumuzun birer ifadesi olarak, bu coğrafyanın Müslümanlarından, adı sanı bilinmeyen, unutulmuş insanlara, Allah rızası için bağışlanan Kurban yardımlarını ulaştırarak, dostluk bağları kuruyor. İşte önceki yıllardan birkaç örnek:

Keşmir, 1995: Muzafferabad'ın bir bölgesinde bir ucu işgal altındaki Keşmir'de Seylım Nehri kıyıları. Neredeyse yarım asırlık bir çadırkent. Evler, okullar, hastaneler, hepsi çadırdan. Türkiye'den gelenlerin getirdiği Kurban hediyeleri, herkesi şaşırtıyor. "Demek yıllar sonra..." diyorlar. Bir zamanlar halifenin ülkesi kurtulsun diye neleri varsa Anadolu'ya gönderen bu insanlar, ayların ardından ilk kez et yiyor.

Arakan, 1996: son kırk yıldır bir milyondan fazla insanı muhacir olan, toplama kamplarına dönüştürülmüş köylerinde, nefes almak bile neredeyse izne tabi olanların yurdu. Yağmur Ormanları'nda 6 saatlik yürüyüşten sonra ulaşılan muhacirler, II. Abdülhamit'ten sonra Anadolu'dan gelen ilk ekibi hasretle kucaklıyor.

İşgal altındaki Lübnan toprakları, 1997: Lübnan hükümetinin el uzatamadığı en güneydeki Filistinli muhacirlerin bulunduğu köyler. Burguliye, Liba, Mecariye. Dört tarafı ince sacla çevrili birkaç metrelik barınaklar. Köy halkı gelenleri bağrına basıyor. Kurbanlar kesiliyor, dualar ediliyor. 300 hanelik Kuveyşra köyünde yoksulluk yüzünden bir kişi bile kurban kesememiş.

Sudan, 1998: Eritreli, Etiyopyalı ve Ugandalı muhacirlerin de bulunduğu kampları bir Kurban Bayramı sabahı beyaz insanlar ziyaret ediyor. Yalnız bu insanlar ara sıra gördükleri Avrupalılar değil. Kamptaki herkesin meraklı bakışları arasında Allah'ın selamı ile giriyorlar kampa. Kurbanlar kesiliyor. Çocuklar el ele tutuşup şarkılar söylüyor. "Demek beyaz Müslümanlar da varmış!"

Kosova, 1999: İpek'te, Mitrovica'da, Priştina'da, Prizren'de şehit aileleri, hediye edilen kurbanlar ile başlıyor bayrama ve sevinçleri tarifsiz. Arnavutluk, Makedonya, Bosna-Hersek ve Sancak'taki muhacirlerde de aynı mutluluk.

Habeşistan (Etiyopya), 2000: Peygamberimiz (s.a.v.) ve arkadaşlarının bir serinlik bulabildiği zorlu günlerin dinlenme yeri. 2000 yılı Etiyopya halkı için çok zor geçiyor. 12 milyon insan açlık ve kuraklık yüzünden yalın ayak yollara düşüyor. Binlercesi hayatını kaybediyor. Dünyanın en fakir ülkesinin insanları kurbanları bekliyor. Sonraki aylarda İHH, ülkenin kurak bölgelerinde 20 su kuyusu açıyor.

Mozambik, 2001: Hıristiyanların da yaşadığı bir köy. Çok uzaklardan, Anadolu'daki Müslümanlardan kurban hediyeleri ulaşıyor. Türkiye'nin adını ilk kez duyan bu insanlar, hayret ve sevinç içinde. Misyonerlerin on yıllardır yaptığı hummalı çalışmalara inat, 15 Hristiyan, İslam ile şerefleniyor. Onların en küçüğü ufak bir çocuk, "Muhammet" ismini alıyor. Mozambikliler, "yine gelin" diyorlar veda ederken. "Yine gelin, Allah sizden razı olsun."

Bu anlattıklarımız, dışarıdan. Bir de yurt içinden manzaralar var ama, yerimiz dar. İşte onlar da bunlar gibi diyelim, ârif olan anlasın.

Fatih Belediyesi'ne teşekkür

Bu şehristanbul, ne yazık ki plansız büyüdü. Çarpık kentleşme dedikleri olgunun, en münasip örneğini verdi.

Cadde ve sokaklar dar, binalar rastgele...

Otoparklar yetersiz ve her taraf kalabalık, her taraf kargaşa içinde.

Şehrin trafiği her gün biraz daha karmaşıklaşıyor.

Bir yere aracınızla gideceğiniz vakit, ilk aklınıza gelen şey, orada park yeri bulunup bulunmadığı.

Bir ara sokağa girip parkedecek uygun bir yer aradığınızda, elinde makbuz koçanıyla size yaklaşan adamlar görüyorsunuz.

Her sokağın nasıl olup da bu derece parsellendiğine aklınız ermiyor.

Son günlerde Fatih ilçesinde durum değişti. Fatih Belediyesi, cadde ve sokakların uygun kısımlarında araç parkedenlerden ücret alma uygulamasını kaldırdı.

Tebrik ve teşekkürlerimizi sunalım ve diğerlerine örnek olmasını dileyelim.


1 Şubat 2002
Cuma
 
MEHMET ŞEKER


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED